bugün

ingilizce-tarzanca, tarzanca-ingilizce sözlük gerektirebilecek durum.
bir de bunun "almanca'nın içine sıçmak" versiyonu var bende.

alanya'nın dim mağarasını dolaşırken yeni yeni öğrendiğim almanca'yı da pekiştirmek derdindeyken gözüme 50'li yaşlarda bir alman çift ilişmişti. gülümseyerek ve çok başamaklı merdiveni tırmanan turistlere doğru başımı kaldırarak bu çifte;

" es gibt viele stufe in dieser höhle, aber die bringen gesund!" (burada çok fazla merdiven var ama -merdiven tırmanmak- sağlık getirir)demek istemiştim. ancak dördünce kelimede "stufe" diyeceğime, "strümpfe" yani külotlu çorap var demişim..

bir de merdivenden çıkan insanlara bakarak söylediğim için adamın orada bana pislik gözüyle baktığı aşikar.. zaten kadının bana dehşet dolu gözlerle bakmasından anlamalıydım.
ümit besen ve I Love you şarkısı.
do you bira or do you seks şeklinde ülkemize gelen doğu avrupalı cıvırı hinoğlu hince yatağa atmak düşüncesinde olan yurdum genci acaba Shakespeare lerin Charles Dickens ların dilinin içine ettiğinin farkında mıdır? değilse bu bir çelişki midir?
fucking your englischce gibi yazılar yazıp sıcabılırsınız efendım.
someone said fatih terim?
(bkz: cem yılmaz)
(bkz: böyle işte bi gün yürüyorum)
vapurda yaptım böyle bi salaklık geçenlerde.

turyoldayım. havalar soğuk olunca, fazla kişi çıkmıyor tabi dışarı. ben varım, bir de alman turist var 3-4 tane. fotoğraf çekip gülüyorlar işte. çay ve salep dağıtan adam geldi. ben bi salep aldım. neyse, turistler de salep istemiş. adam tarçın ister misin diye sorucak turistlere. sanırım önce gösterdi tarçını ama adamlar ne olduğunu anlamadı. benim de arkam dönük, göremiyorum tabi. adam o anda nedense bana sordu, biliyo musun sen tarçın ne diye. işin eğlencesinde sordu biraz aslında gülerek. ben de o anda "marshmallow" (şekerleme) dedim kendimden emin bi şekilde. kafamı sikeyim. şu güne kadar da ingilizce konuşurken bi zorluk çekmedim. ama nedense tarçın öyle kalmış aklımda o anda. adam turistlere baktı, "marışmeylovv?" dedi. telaffuzuna koptum adamın ilk anda (tabi daha farketmemiştim yaptığım salaklığı). turistler o anda ne tepki verdi, bilmek bile istemiyorum. birkaç dakika sonra aklıma geldi : cinnamon. sonra gülsem mi bu duruma ağlasam mı diye karar veremedim. ardından inmeden önce turistlerin yanına gittim ve "that brown thing is called cinnamon, that guy tricked you!" dedim. biraz daha sıvamaya kalksam neler olurdu acaba.