bugün

ingilizce alt yazılı film izlerken dialogllara eşlik edin.
iyi yanlarıda olabilir ingilizce okuyup, yazıp türkçe konuşursan belkide ingilterede kazım kazıma tercüman olursun...
sürekli ingilizce diziler, filmler izleyip yıllarca gramer gördükten sonra pratik eksikliğinden bi dili çözememe durumudur. ulan bu millet nasıl 6-7 dil biliyor diye merak ettirir.

önce kendi kendinize konuşun. konuşmayı biraz söktükten sonra insan karşısında konuşamıyorsanız bu sefer, gidin anne babanıza konuşun. sizinle aynı durumda olan arkadaşlarınızla konuşun. amerikada 3 yaşında veletler konuşuyor siz mi konuşamayacaksınız?
bir de tek başınayken konuşup yanında insanlar olunca konuşamama gibi bir durum vardır ki tadından yenmez.
bol bol konuşun. yalnızken konuşun. telaffuz düzelince konuşamayan diğerleri dalga geçiyor çünkü. aynaya karşı konuşun, sizin gibi telaffuzunu düzeltmeye çalışan arkadaşlarınızla ve ana dili ingilizce olan kişilerle konuşun. başka yolu yok yani, vahiy olarak inmeyecek ya.
Gün icerisinde ingilizcenin pek fazla kullanılmamasından kaynaklanır. Çözümü icin çok pratik yapmak gerekir.
sistem kurbanı olmak demektir.
pratiksizlikten ileri gelen sorundur. imkanımız olsa da yurtdışına gidip derdimizi meramımızı türkçe anlamadıkları için ingilizce anlatmaya kalksak düzelir aslında. (bkz: göt sıkışması)
aynaya bakılarak dahi pratik yapılarak tüm sorun giderilebilecek durumdur. karşınızda ana dili ingilizce olan biri bulunursa, daha çabuk geliştirilir.
tamamen pratiksizlikten kaynaklıdır. bir yerden sonra o muhabbet gitmez, tıkanır, gözünün önünden ezberlediğin kelimeler, phrasal verbler falan geçer ya, o çok acı.
insanın kendisini kürt gibi hissetmesine sebebiyet veren eylemdir.
"ingilizce anlıyorum ama konuşamıyorum" şeklinde ifade edilen hastalık. bir sonraki evresi için (bkz: ya kelime bilgim az)
john hus un 1400'lerde yazdığı the church adlı kitabı okuyup anlayıp, turistin sorduğu yolu tarif edememektir.
ingilizce anlayıp bir türlü konuşamamak kadar kötü değildir.
konuşurken türkçe düşünmek olabilir. Bende yapamıyorum konuşmayı anasını satayım.
ingiltere'de kalınan 3 ay boyunca tamamen ortadan kalkan durum.
özgüvensizlikten, yanlış konuşursam dalga geçerler korkusundan ileri gelir. lan sanki rus kızlar "sen istiyor duj verecek 100 dolar" derken çok güzel gramere çok uygun konuşuyor. benim anadolu gencim yanlış yaparım diye çekiniyor. gerçi turistik yerlerde güzel konuşan doğulu işçi gençler, garsonlar, barmenler de yok değil hani. içinde bulunmadığım durum.
not: garson, işçi, veya barmen değilim.
benim de içinde bulunduğum durumdur. okurken sorun yok. yazarken hiç yok. ama konuşmaya gelince kem küm, kem küm. milli eğitimin ingilizce öğrenme konusunda sunduğu olanakları son raddesine kadar sömürmüş birisi olarak diyorum ki bizim devlet ingilizce falan öğretemiyor. ingilizce eğitim veren okullara gidenler de "ingilizce öğrenmiş olurum hem, bu devirde dil bilmek büyük avantaj" diyerek hayallere kapılmasınlar. itüde çoğu hoca benim kadar bile ingilizce konuşamıyor. ne ingilizce eğitiminden bahsediyorsun sen? ayrıca ingilizce eğitimi ile ingilizce dilinde eğitim almak çok farklı şeyler, onu da belirteyim.
Şiveyi tutturamamaktır.
Kismen icinde bulundugum durumdur. (bkz: tipik turk hastaligi) karsindakini anlayip konusamama durumu.
muhtemelen yazıldığı gibi okuyordur.
Bir ingilizce kursunda sadece yazılı sınavla sertifika alıp ingilizce biliyorum dıyebılmektır.
ingilizce konuşanı, yazanı anlayıp. yazamamak ve konuşamamakta çok kötü oluyor yahu!
listening,writing sınavlarından geçip speaking sınavından kalmak durumunu doğuran sebeptir.
ingilizce eğitim sistemimizin sonucu aslında okuyup yazmak da çok mümkün değildir.
güncel Önemli Başlıklar