bugün

(bkz: inatla 2 kere 2 4 eder diyen matematikçi)
hayatinda darbe gormemis insanin darbe istemesi kadar çocukça, laf olsun torba dolsun tadında bir insanın düşüncesidir.

sorarlar adama kaç kere silah dayadılar kafana diye. kaç kere sorguya çekildin diye...

(bkz: malım öyleyse kanıtlamalıyım)
bırakın irticacıyı aklı başında hiç kimse demokrasiye yaraşır bir dönem olduğu düşüncesinde değildir. o dönemle ilgili pek çok kitap yazılmıştır, yüzlerce köşe yazısı dizilmiş ve hala herhangi bir günlük gazetelerde haftada en az bir kere mevzusu geçen bir olaydır bu. olanlar ibretliktir ve kesin olarak demokrasiyle bağdaşır yanı yoktur.
(bkz: 90 larda tc vatandaşı olmak)
askerin içindeki cunta "dış destek" ile bir darbe gerçekleştirmiş olduğu için son derece haklı bir irticacıdır. şeriat geliyor kampanyaları tüsiad gibi çevrelerin yemlerinin kesilmesi endişesinin tezaürü olmuştur.
kanal d'nin tankların geçişini çekememesi* ile, tsk'nın aynı güzergahtan tankları tekrar geçirtmesi gayet demokratiktir. her medya baronuna eşit mesafede durmuştur tsk.

(bkz: yersen)
kaka-gübre-çiş bokun diğer isimleridir. ama bok boktur.
Başlığı açan kişinin inatla 28 Şubat'ı anti-demokratik addetmenin mürteci olmayla eş tutmaya çalışmasının esefli yansıması olduğundan 'irticacı'nın inadı da mazur görülebilir.
28 şubatı savunan zihniyetin yanında modern kalan irticacıdır. kaldı ki irtica muhabbeti de 28 şuba sürecinde çıkmıştır. bizzat 28 şubat olaylarını çıkartanların eseridir bu irtica olayı. tamamen kılıftır yani.
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
24 aralık 1996 genel seçimlerinde refaf partisi yüzde 21.4'le en fazla oy alan parti oldu.

dönemin cumhur başkanı süleyman demirel rp genel başkanı prof. necmettin erbakan'a hükümet kurdurmamak için olağan üstü gayre gösterdi, çaresiz kalınca görevi gecikmeli bir şekilde verdi. bu da ''demirel kerhen'' yorumlarına neden oldu.

anap ve dyp hükümet ortağı olmaya yanaşmayınca, erbakan ''kahvemizi içerip tiyatroyu izleyeceğiz'' yorumunu yaptı ve görevi demirele iade etti.

ve ana-yol hükümeti kuruldu. ancak kısa sürede çiller ve yılmaz arasında anlaşmazlık çıktı, ana-yol hükümetinin devam edemiyceği görüldü.

rp millet vekili ve anayasa profösörü mustafa kamalak ana-yol hükümetinin aldığı güven oyunun anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle anayasa mahkemesine başvurdu. mahkeme güven oylamasında anayasaya aykırı iç tüzük ihdası olduğunu hükmederek kamalak'ı haklı buldu ve güven oylaması iptal edildi.

ana-yol bozulunca demirel görevi yeniden erbakana verdi ve erbakanda çillerle anaşarak 54.hükümet başbakanı olarak göreve başladı.
erbakan ekonomik hamleler başlattı, memur işçi ve emeklilere ortalama yüzde 50 ila yüzde 500 arasında zam yaptı, müslüman ortak pazarı olarakta adlandırılan D-8 i kurdu.

işte tam bu noktada kartel medya devreye girdi ''yalan rügarı'' ''başbakanlıkta iftar yemeği'' gibi başlıklar atıldı adeta bir bardak suda fıtınalar kopartıldı, medya günümüzdede rastladığımız provakosyanlara alet olmaya başladı.

''andıç''lı günler başlamıştı, iftiralar, karalama kampanyaları, daha sonraları ertuğrul özkök'ün ''gerçi bizimde bir andıç ayıbımız var ama'' diyerek geçiştirmeye çalıştığı, şemdin sakık'lı düzmece iftira itirafları.

vakit gaztesinin merkez binasının etrafında panzerler ve keskin nişancılar ile kuşatılmış, vakit gazetesinin genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü göz altına alındı. sonrasında vakit gaztesinin bağcılardaki binası kaleşnikofla taranmış ve silah olay yerine bırakılmıştı.

28 şubat generallerinden osman özbek ''bilmem ne bakanı olursan ol peze..'' diyecek kadar ileri gitmiş ve bir ülkenin başbakanın kendi memuru tarafından ne kadar zor duruma düşürüldüğünü tanıklık etmişti bu millet.

askerin yaptığını eleştiren köşe yazılarından dolayı bir çok yazar göz altına alınmıştı.

ve tarihe kara bir leke olarak geçecek olan yeniden tank yürütme merasimi... 4 şubatta gazeteler davet edilerek sincan'da tanklar yürütüldü. ertesi gün çevik ''balans ayarı yaptık'' şeklin talihsiz beyanları vermiş yıllar sonrada ''medyanın dolmuşuna bindik'' ifşaatında bulunmuştu.

bir paşa dönemin iç işleri bakanı (bkz: meral akşener)'i arayarak ''oraya gelirsem seni bakanlığın önündeki .... oturturum'' tehditlerini savurmuştu.

ve 28 şubat mgk toplantısı: 18 maddelik bir metin oluşturulmuş imzalanması için erbakana dayatılmıştı.

erbakanın ekonomik faliyetlerinden rahatsız olan rantiyecilerde ayaklanmıştı hatta koç ''bu hükümeti yıkın ne kadar para gerekiorsa ben karşılayacağım'' talimatında bulunduğu iddialar ayyuka çıkmıştı... bundan hareketle dyp den istifalar başlamış,hüsamettin cindoruk ve ismet sezgin kaptanlığında dtp adında yeni bir parti kurdurunca hükümet meclisteki çoğunluğu kaybetti.

28 şubat kararlarını imzalamayan erbakan 18 haziran 1997 de hükümetin tansu çiller başbakanlığında yeniden kurulması için istifasını sundu.

bunu fırsat bilen süleyman demirel tarihte eşine pek rastlanmayan bir olaya imza attı ve genel başkan tansu çiller yerine dyp nin içindeki başka bir millet vekiline yalım erez'e hükümet kurma görevini verdi.

yalım erez başarılı olamayınca görevi mesut yılmaza devretti, ''siyasal hayatıma mal olsa dahi 28 şubat kararlarını bir bir hayata geçireceğim'' diyerek anasol-d hükümetinin başbakanı olarak göreve başladı.
imam hatip okullarının orta kısmı kapatılmış, 12 yaşından küçüklere kuran kursu yasaklanmış, başörtülüler okullara alınmamış, meslek liselerine katsayı reva görülmüştü.
ve mesut yılmaz bir konuşmasında müslümanlara ''yarasa'' demişti.

6 milyondan fazla oy alan bir parti laiklik karşıtı eylemler gerekçe gösterilerek ahmet necdet sezerin başkanlığındaki anayasa mahkemesi tarafından kapatılıyordu.
(18 yaşından sonra oy kullanıldığını göz önünde bulundurursak hiçte az bir rakam değil ki birinci parti olarak çıkmıştı seçimlerde)

irtica yaygaraları kopartılırken, o dönemde başta demirelin aile fotoğrafında yer alan cavit çağlar yeğen demirel ve daha niceleri bankaların içini boşaltıyordu, ''ülkenin 50 milyar doları'' tarumar edilmişti, o dönem kısaca şöyle özetleniyor
(bkz: irtica bahane rant şahane)
http://www.tumgazeteler.com/?a=4751361

ve millet oynanan oyunların farkına varıyor memurun maaşını ödmekte zorlanan yasakçı zorbaları yapılan seçimde cevabını veriyor.
akp
chp
mhp

adım adım darbe, burda son buluyor.
(bkz: sözcü gazetesi beyinli olmak)
kuyruk acısının olması kuvvetle muhtemeldir.
(bkz: ordu bana bagli bir kurumdur)
recep tayyip erdoğan * *
kanlı mı, kansız mı gibi rezalet bir söze rağmen; cumhuriyet ve devleti tehtit eden; kan dökeriz diyen bir sözden sonra savunulmaması gereken sözdür ama irticacı dediğin zaten nerede ahlaksızlık varsa onu savunur.
klasik türk devlet yapısının bazı temel özellikleri vardır. bunlardan biriside katı devletçi yapı. bu durumun sonucu olarak milletin devleti değil; her zaman devletin milleti olmuştur. osmanlıdan sonra kurulan türkiye cumhuriyetide kendisine tehdit olarak algıladığı kişileri irticacı olarak kamuoyuna lanse etmektedir. bu katı devletçi yapı aslında sağcı ya solcu ya dinciye komüniste bakmaz, burada ki sourn develetçi yapıya tehdit edip etmediğidir. 28 şubat veya ondan önceki darbelerin demokratik olduğunu savunup kendisini ilerici bir insan olarak görenler saçmalamaktadırlar. kaldı ki o dönem de irtica adı altın da medyada her gün çıkan garip gruplar ne hikmetse 1 günde ortadan çekildi. hiç mantıklı değil. bugunlerde dönemim şıhlarının eroin ticaretinden yakalanması da işin komikliğini bir kat daha artırıyor.
''bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli
ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli'' mehmet akif'de irticacı lan.
allahtan yok anayasadan, anayasanın ilk 3 maddesi değiştirilemez.
(bkz: anayasanın değişmez maddeleri)
yoksa o da irticadan yargılanırdı ve atatürk'ün ergenkoncu çıkması kadar saçma bir olay yaşanırdı.
http://www.timeturk.com/A...inde...-19145-haberi.html
haklı kişidir.

hoca'nın mallıkları ( yok dinar getireceğim, yok hocalar başörtülü öğrencilerin önünde saygı duruşu yapacak vs vs... ) buna neden olmuştur, pekala ama bu durum yapılanları demokrasiyle bağdaşır kılmaz. laik yobazların keyiften köşe olması da ayrı mesele.
güncel Önemli Başlıklar