bugün

Ülkemizin kuzeyi ve güneyinde sıradağlar vardır. Yani,

Denize paralel uzanır dağlar.
3. sınıfın 2. döneminden 5. sınıfın sonuna kadar cedricvari takılmam, yazılı sınav tarihinin 16 puanla en düşük puan alma rekorunu kırmam, öğretmenler odasında comic sans fontlu sınav kağıdını bulmak için odayı karıştırırken hocaya yakalanmak, kötü not duymamak için tuvalete kaçmam ve akabinde ceza olarak 1. sınıf bebeleri arasına postalanmam ki ben 4. sınıfın 2. dönemindeyken 2 sefer 1. sınıf bebelerinin yanına postalanmıştım.
Sırt çantamdan boya kalemlerimin aşırılması, abimin çalan çocukları peşlerinden kovalaması.

Tırnakları birleştirmiş şekilde sıra dayağı

Okuma-yazmaya geçiş kurdelası

Yazılılardan aldığım düşük notların kağıtlarını çantamda saklamam ve ortaya çıkması

Hece kitabı gibi şeylerdir.
pek çok şey halen aklımdadır. Adı üstünde ilk sonuçta.

okuma fişleri, sınıfın içerisindeki tüm objeler, haritalar, yazılar, resimler vs.

Bundan hariç sınıf öğretmenimizin boynundaki kireçlenme ve derste sürekli boynunun ağrıması.

zaman zaman sınıfa gelen gelen, sınıf öğretmenimizin çocuklarındaki, o ana kadar pek tanık olmadığım; modernlik, elitlik ve Avrupai hava. ve bende oluşan Değişik bir gıpta hissiyatı.

Gittiğim ilk okulda üçüncü sınıftan itibaren bazı derslere, özel alan hocaları giriyordu.

Müzik öğretmenimizin; kıvırcık ve kabarık saçları. Bir de bize daha o zamanlar öğretttiği türk sanat müziği ve türk halk müziği şarkılar, akılda kalanlardır. Sağ olsundur.

türkçe öğretmenimizin kocaman kabarık bıyıkları.

Fen öğretmenimizin çok kalın olan gözlük camlarından ötürü, gözlerinin çok ufak görünmesi ve bu görüntünün, o yaştaki bir bünyede oluşturduğu şaşırma.

okul çıkışında, herkese iki yıl boyunca ücretsiz dağıtılan; fındık, süt ve kuru üzüm poşetleri. (yıllar sonra çernobil felaketi kaynaklı elde patlayan fındıkların, bize yedirildiğini öğrendikten sonra gelen sinir bozukluğu ve küfür etme ihtiyacı)

Sağlık kontrolleri ve bitmeyen aşılar.

Cuma akşamları katıldığım flüt dersleri için kullanılan sınıftaki göz kırpan flüoresan lamba ve sırf o yüzden sürekli ritmi kaçırmam ve sınıftan defalarca kovulmam.

Sınıfın en arkasındaki kapaklı dolabın üstünde yer alan, insan anatomisi gösterir model. ciğeri, böbreği, bağırsakları, kafa tası falan gözükmesi ve ona her baktığımda oluşan ürperti. Tahtaya kalktığımda gözüm ona gittiğinde, donup kalmam ve kekelemeye başlamam. Durumu asla anlatamayışım.

Saçları up uzun ve sürekli arkadan örülü olan, sarışın, beyaz tenli, mas mavi gözlü, ufacık kıvrık burunlu, okulun en güzeli olan Ülkü isimli kız.

Norveç doğumlu ve bizden daha besili olan bir arkadaşın sınıfımıza sonradan dahil olması. Bu Norveçli ailenin bitmeyen mal varlığı muhabbetleri.

O zamanlar çok moda olan tekvando eğitimindeki bilgilerimi, okul bahçesinde sürekli beni rahatsız eden bir tip üzerinde denemek zorunda kalmam. koşarak attığım yan tekme sonrası çocuğun bildiğin uçması ve okulda kimsenin bir daha bana asla bulaşmaması.

kızların zaman zaman yanımıza gelip: "ip atlama oynar mısınız?" dediklerinde geri çevirmemek. Kızlarla ip atlama oynama aktivitesinin verdiği heyecan ve bu heyecanın sebebini anlayamamak.

Teneffüslerde, Sıra arkadaşım Ercan ile okul bahçesinde sakince dolaşmamız. bahçedeki o karmaşaya bakarak, tam olarak ne olduğunu hatırlamadığım uzun sohbetlerimiz.

Zil çaldıktan sonra herkes merdivenlerden heyecanla sınıflara koşuştururken, üst sınıf abilerinin tam merdiven altında yer alan, girişteki misafir koltuklarına oturup, üstlere doğru merdiven boşluğuna bakarak, etek altı manzaraları seyretmeleri.

Sınıf öğretmenimizin, elden para sayarak hafta sonu etütlerine kalan öğrencilere, derste yapacağı sınavların sorularını ve cevaplarını önceden verdiğini öğrendiğimde ki, sınıf öğretmenime karşı hissettiğim; kalp kırıklığı ve tarifsiz öfke. Hafta sonu etütlerine kalan sıra arkadaşım Ercan'ın cevapları benimle paylaşmak isteyişi dahası o yaşta cevapları peçetenin içine yazarak, burnunu silme bahanesi ile kopya çekişini görmem. Sonrasında onunla bir daha hiç konuşmamam.

Tüm bu saydıklarım ve daha da hatırladığım ufak detaylardan hariç; Haksızlığın, adaletsizliğin, yoksunluğun, yoksulluğun, statü ve sınıf farkının neler hissettirdiğini daha ilkokulda iliklerimde hissettiğimi çok net hatırlıyorum.
sınıfa sonradan geldim diye her kırılan / bozulan şeyin suçlusu ben oluyordum.
o kadar aptalmışım ki, ses de çıkartmıyordum.
Annemin beslenme çantama koyduğu tostlar. Allah'ın her günü tost yemekten duba gibi olmuştum.
Ne güzel... 12 eylül'de okul tatil oldu diye sevindiydik.
Hersene sınıf başkanı olmam. Yardımcımin da platonik aşkım olması. Daha o zamandan kontrolculugum , herşeye karışmam, insanlara nefes aldırmamam bu huyum daha o yaşta vardı sanırım.
Cin Ali. Ömrüm boyunca okuduğum kitaplardaki bütün karakterleri unuttum, bir tek cin Ali öyle bir iz bırakmış ki hafızamda.
2.siniftayken Aytaç adlı arkadasin altına etmesi
4.sinifta dolabın altındaki fareyi görüp bagirmam ve herkesin sıra üstlerine çıkması.
Top bulamadigimizda gazoz kapağı veya taşla futbol oynamamız
Top oynarken birine carpmam bu kişinin okul müdürü olması ve akabinde okkalı bir tokat yemem
5.siniftayken kooperatif kolunda olup kantinde gazoz ayran ve gevrek satmam
1.sinifta elmanin kızarması.
1. sınıfta okul numaram 1 idi. 2. sınıfı da okuduktan sonra o okuldan ayrıldım. 3. sınıfa başladığım okulda ise 1133 olmuştu. geriye kalan 7 yılı da orada okudum.

1. sınıfta adını halen unutmadığım öğretmenimiz bir soru sormuştu. şimdi 1. sınıfa giden bir çocuğa 3ün iki katı kaç eder diye sorsanız 9 cevabını verir. eldeki 3ü ayrı tutup 2 adet 3 daha katar hesaba, bir işlem hatası yapar küçük zihni. yine aynı şekilde herkes 9 derken ben 6 demiştim. 9 olduğunu düşündüğüm halde ağzımdan 6 çıkmıştı. bunu bildiğim için hoca beni dahi falan sanmıştı sanırım, evimize gelmişti birkaç kez. fakat derslerdeki başarım 4. sınıfa kadar sürmüştü. matematikte kesirler konusu gelince matematikten istifa etmiştim ahahaha.

4. sınıfta hayatımdaki ilk ve belki de en güzel bir çift göz ile tanıştım. adı gamze, görünce elim ayağım titriyordu. yıllar sonra yaşadığı mahalleye göz gezdirsem de bir daha denk gelemedim. en son 2010 yılında facebookta denkleşmiştik, salaklık edip orada da atak davranamadım. yıllar geçmesine rağmen fotoğrafını gördüğümde yine elim ayağım titriyordu.

bir de her yeni yıl başlangıcında okulun kokusuna tapardım, bildiğin boya kokusu ama bana mis gelirdi.

7. ve 8. sınıfta, 3. sınıftan beridir aynı sınıfı ve mahalleyi paylaştığım çocukluk arkadaşımla kopya çeker, öğretmenleri sinirden delirtirdik. ah oğuzhan, az fırlama değildin sen de. özlüyorum piç.

8. sınıfta bütün sınıf vs ben kavgası olmuştu, 15 erkeği okulun aşağısındaki parka kadar can yoldaşım oğuzhanla beraber kovalamıştık. hey gidi bee.

daha neler var hatırladığım ama karakter sınırına takılırım şimdi, yaz yaz biter mi.
Okulda fotoğraf çekileceğimiz gün annemle babam ilk defa birlikte götürüyorlardı beni ve babam heyecanla bir dükkana girip bana elmalı toka aldı ve kafamdaki kurdeleli tokanın üstüne bağlamaya çalıştı annem de dur öyle olmaz deyip biraz uğraştı meğer elmaları sarkacak şekilde bağlamış. fotoğrafçı da fotoğrafımı çekmeden önce kurdelemi elmalarımı düzeltip heh şimdi çok güzel oldu deyip çekti. Yanii çok tatlı hatırası olan bir okul fotoğrafım var ve annem elmalı tokamı hala saklıyor :')

Onun dışında aklımda kalan çok şey var tabii ama en güzeli bu bence.
Benim ilkokul Hocamla Hala Görüşüyorum Lisedeyim Fakat Hal Hatır Soruyorum.
yılın bir gününün okul bahçesindeki kermese ayrılması.
ilkokul numaram ve herkesin numarasının çift olması.
sınıfta birinin dolapta portakal unutmuş olması ve portakalın orada çürüyüp sınıfı kokutması.
öğlen de okula geç kalmam ve özel günlerde (yeşilay haftası, yerli malı haftası, atatürkün ankaraya gelişi vs.) görevli öğrencilerin yaptığı sunumlara yarıda yetişmem.
Sıra dayağı, Kışın sürekli tüten soba.
ilkokul öğretmenimizin, içlerinde benim de olduğum üç kişiyi tahtaya kaldırıp "işte sınıfın en çalışkanları" demesi.

Sonrasını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
öğretmenimin iki kızı ve eşiyle birlikte trafik kazasında ölmesi...

çok istemişti bir arabası olmasını. araba almaktan bahsederken gözleri parlardı kadının. ehliyet kursuna gidiyordu. kurs bitti, ehliyetini aldı, ardından da arabasını...

ilk çıkışıydı uzun yola. hafta sonunda düğüne gidiyorlardı sanırım ailece, tam hatırlayamıyorum. pazartesi günü okula gittik, derse gelmedi. yüzler asık, gözler ıslak... geçmiş zaman, tabi ki bazı detayları hatırlasam da bazıları kalmadı aklımda, ama hâlâ durur anma töreninde yakalarımıza taktığımız fotoğrafı, o gülen yüzüyle. hatta gazetede haberi çıkmıştı, onu bile saklarım nedendir bilmem. kaza sonrasında nasıl bulunduklarına ilişkin bilgiler çok hazindi, ama maalesef duymuştuk o küçük yaşımızda. maalesef aklımda şimdi bile...

biz, öğrencilerin çok seviyorduk seni. senin de bizi çok sevdiğini bakışlarından bile bilirdik. huzur içinde uyu güzel insan.
Altına kakasını yapan arkadaşın yürüyüşü.
Renk eşitsizliği olmasın diye masa örtülerinin tamamının bir kişiye verilmesi.
Güzel yazı dersinde herkesin yazısının güzelliğine göre sıralara oturtulması ve benim en arka sırada olmam.
Sınıfın yaramaz çocukları yüzünden hepimize sıra dayağı çekilmesi.
Okulun önünde bıçaklanarak öldürülen adam.
Her sene başka birinin bana aşık olup haber uçurması.
Paramı çalan kızı müge anlı gibi ortaya çıkarıp paramı geri almam.
ilk 3 sene almanyadayken sürekli dışlanıp , adı Muhammed olan bir kürt ile dostluk kurduğum ve daha o yaşta onlara düşmanlık beslememiz.
4.sınıfta türkiyeye geldiğimde de eğitim hayatımın en güzel geçen senesini yaşadığımı biliyorum.
ilkokul ile ilgili aklımda çok şey kalmış. Aslında hayatımın en güzel yılları o yıllardı diyebilirim.
Kesinlikle daha zeki ya da zengin öğrencilere ayrımcılık yapan sınıf öğretmeni.
güncel Önemli Başlıklar