bugün

bütün dünya devletleri için geçerli durumdur.
uluslararası areneda bütün ülkelere bir rol biçilmiştir. bu rolün içinde kalırsan devletin fazla zarar görmeden devam eder. ne bi adım ileri gidersin ne bi adım gerilersin. ancak şartlar değişirde bi şekilde senin önemin artarsa, halkının alım gücü yükselir falan ama sıralaman değişmez. sıralama değiştirmen kendi gücüne bağlı. bişeyleri zorlayıp bozacak gücün varsa ve bunda başarılı olursan yükselirsin. aslında tıpkı insan hayatı gibi. başkalarının verdikleriyle bi yere gelemezsin çünkü adama bedavaya bişey verilmez, bu hayatta. çabanla, belki oyunbazlığınla, tehlike ve riski göze alırsan bi yerlere gelirsin. bunun bedeli de ya şişko mutsuz sağlıksız bir insan olursun ya da başka sorunların olur.

türkiye özeline gelirsek, iktidar kim olursa olsun;
-kişi başına düşen milli gelir. 20 000 usd yi fazla aşamayacak
-işsizlik gene yüzde10 larda gezecek
-türkiye gene dünya liginde 16-17. sıralarda dolaşacak
-ihracatın ithalatı karşılama orani gene yüzde 60 larda kalacak
-kimsenin ilkesinde istemediği fabrikalar türkiye de kurulduğu için çevre hızla kirlenmeye devam edecek

daha bi sürü benzer şey.

çözüm yok mu var elbette kimse dillendirmiyor bile. dillendirenler oy alamayacaklarını biliyorlar.

naapmalı?
ithalat bağımlılığından kurtulmak için bilgi üretip bunu ürüne dönüştüreceksin bu kadar basit.
bunu açmak çok uzun sürer kısa bir örnek verelim.
bu ilkenin plastik hammadde ve makina ithalatı 8-10 milyar dolar. buraya bi el atın, en basitinden.
bu, ne ileri teknoloji gerektiriyor ne de büyük sermaye.
ufak ve üstünkörü bi örnekti. burdan yürü işte.