bugün

Geçmiş dönem Dünyada şok etkisi yaratan bir karara sahne oldu! “ABD Başkanı Donald Trump, seçim kampanyası döneminde verdiği birçok taahhütten biri olan “Paris iklim Anlaşmasından Çekilme” sözünü geçtiğimiz aylarda yerine getirdi ve resmi olarak ABD’ nin Paris iklim anlaşmasından çekileceğini açıkladı.

Trump, kararının gerekçesini anlaşmanın ABD'nin 'dezavantajına olması ve diğer ülkelere ABD'ye karşı ekonomik avantaj sağlaması' olarak açıkladı.

Anlaşma klasik olarak “Sera Gazı emisyonlarının Azaltılması, Fosil Yakıt Tüketiminin Yenilenebilire evrilmesi” gibi maddeler içerirken, Küresel sıcaklık artışının 1,5- 2 derece arasında sınırlandırmayı öngören bir taahhüt de içeriyor idi. Bu yüzden önemli bir adım olarak görülüyordu.

Yazım 2 ana iskelet üzerine oturacak. Bunlardan bir tanesi, bu karar ne anlama geliyor? ikincisi ise şu; ABD hükümeti bu hamle neyi amaçlıyor?

isterseniz birinci başlık ile başlayalım;

Bu karar ile mutlaka anlaşma büyük bir risk içerisine girdi. Çünkü ABD hem büyük sera gazı salınımcılarından, hem de sera gazı azaltım hedefine yürüyen daha az gelişmiş ülkeler için nemli bir teknoloji ve maddi kaynak destekçisi. Böylece ABD psikolojik Lider olabileceği bu anlaşmadan vazgeçerken, diplomatik anlamda da saldırgan bir havya bürünüyor. Peki bunun altında yatan en önemli sebep ne olabilir? Cevabı Uzak Doğu’ da arayabilirsiniz. Çin’ in daha fazla güçlenmesini istemeyen ABD, Çin’ in lider bir pozisyon almasını asla kabul etmiyor. Fakat Obama döneminde temelleri atılan bu diyalog zemini Çin için önemli bir fırsat sunuyor. Yani bir nevi ABD’ nin yaptığı hamle tamamen Çin’ in önünü açmış durumda. AB ile daha fazla işbirliği konusunda önümüzdeki saatlerde bir tavsiye karar yayınlanır ise çok şaşırmayın. Çünkü Çin bu anlaşma kapsamında üzerine düşen herşeyi yapacağını bir çok defa farklı platformlarda resmi ağızlardan dile getirdi.

Amerika kıtası’ da bu işten fırsat kovalayan aktörlere sahip, ABD’ nin sınır duvarı kurmakla tehdit ettiği Meksika, ve Kuzey komşusu Tredeau’ lu Kanada, krizi fırsata çevirecek yeteneğe ve öngörüye sahipler.

Trump her ne kadar emisyonlar düşmeye devam edecek diyerek tansiyon düşürmeye çalışsa da ortalık kolay kolay durulmayacak gibi. Emisyon düşümünde ABD için en önemli koz Doğalgaz ve Kaya Gazı vb. kömür yerine daha fazla kullanılması. Özellikle verimli ve hızlı çıkarma sağlayan Hidrolik Kırma teknolojisi ile bu alnda üstün olan ABD’ nin sırtını dayayacağı önemli duvarlar var.

Avrupa ülkeleri de Trump’ a karşı kılıçlarını çekti ve Almanya- italya- Fransa koalisyonu Paris iklim Anlaşmasının yeniden müzakere edilmesinin mümkün olmayacağını duyuran bildiriler yayınladı.

Gelelim yazının ikinci ayağına;

iklim değişikliği anlaşması sürecinden sonra ABD’ nin yürüttüğü planları biraz irdeleyelim.

Donald Trump gerek seçim kampanyasını yürütürken, gerekte seçimden sonra yaptığı açıklamalarda hep şunu ön plana çıkarıyordu; “ABD’ nin Otomotiv Endüstrisini güçlendirmek ve piyasa hareketliliği sağlayarak istihdamı güçlendirmek”. Trump bunu attığı Tweetler ile açık ve net olarak zaten söylüyordu hatta attığı Tweetler firmaların New York Borsası Dow Jones’ ta gördüğü işlemleri bile etkiliyordu. Piyasa değerlerini aşağı ve yukarıya çekiyordu. Buna örnek olarak Ford ile ilgili olarak attığı olumlu Tweet sonrası Ford’ un hisseleri yaklaşık %2 artış gösterirken, Toyota’ nın Meksika’ da kuracağı fabrika ile ilgili attığı Tweet’ ten sonra firmanın hisseleri %1 civarında değer kaybı yaşadı. Zaten Silikon Vadisi’ nin büyük abileri ile yaptığı toplantının ardından ikinci toplantıyı Otomotiv Devleri ile yapmıştı.

Elon Musk faktörünü göz önüne aldığımızda ise şu göze çarpıyor; Başta Trump karşıtı fakat daha sonra Trump’ ın Teknoloji Danışmanı olduğunu görüyoruz. Daha sonra Dışişleri Bakanı ve Çevre Ajansı (IPA) Başkanı olarak atanan eski Exxon CEO’ su Rex Tillerson’ ı sosyal medya aracılığı ile destekliyordu.

Bunun altında yatan en önemli sebep, Musk’ ın tam bir “Karbon Vergisi” Savunucusu olması. Yani böylece uzun vadede iklim Değişikliğinin önüne geçilmesini savunuyor. Gelin gelelim her daim Küresel Isınmayı ve iklim Değişikliğini reddeden, olmadığını savunan araştırmaları büyük miktarlar ile fonlayan Exxon Yöneticisi, Musk ile aynı düşünceyi paylaştığını beyan ediyordu.

Şimdi şu ters durum aklınıza geliyor olabilir; biri gerçekten çevreci teknolojileri savunan ve yaygınlaşmasını sağlayan bir yönetici iken diğeri tam tersi, dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticilerinden biri. Ortak nokta olarak “DOĞA- ÇEVRE- YEŞiL” üzerinde buluşuyorlar.

Haydi canım oradan!

ABD’ nin bu anlaşmadan çıkması demek karbon emisyonu sınırlama taahhüdünün ortadan kalkması demek, yani sınırlama taahhüdü veren ülkelerin kaçmayacağı bir düzen içine sokularak Karbon’ a bir fiyat biçilmesi, burada da en büyük Petrol ve Doğal Gaz üreticisi olarak Exxon Mobile’ in piyasanın düzenleyicisi olması demek. Bunu bilen Trump yönetimi bu sebeptendir iklim Değişikliğini reddediyor. Tillerson açısından durum bu.

Musk açısından olayı incelediğimizde ise ortaya şu senaryo çıkıyor; karbon vergisinin getirilmesi ile otomotiv sektörünün abileri ve ana oyuncuları olan klasik araç üreticilerinin büyük sıkıntıya düşecek olması ile “Elektrikli Araç” piyasasının gelişerek, zaten yakın zamanda Ford’ dan daha değerli hale gelen Tesla’ nın dünyanın en büyük otomotiv şirketi olmasını sağlamak.

Yani yarın bir gün Trump çıkıp, “Ben bu anlaşmadan vazgeçtim ama size şöyle bir taahhüt sunuyorum; gelin karbon vergisi getirelim, böylece herkes üzerine düşeni yapsın” derse de şaşırmayın.

Anlayacağınız durum nereden tutsanız elinizde kalıyor.

Kimsenin doğayı falan umursadığı yok.

Şu anda doğa yönünde ilerleyen “Bilim” de maalesef tamamen bir “Piyon” olarak karşımıza çıkıyor.