bugün

Donanma kaptanlarından Piyale kaptanı Cihangirli Kavun Ahmet Kaptan'ın oğlu olup 18 Eylül 1710'da istanbul'da doğmuştur. Büyük biraderi enderunda olduğundan onun iltimasıyla bu da sarayda helvahane ocağına kayıt ve 1731'de iç kiler oğlanları arasına nakledilmiş ve bir sene sonra da rikâb çuhadarı olarak 1741'de hasodaya alınmıştır. 1743'te pâdişâhın ser tüfekçisi olan Mehmet Ağa, terfi etmek suretiyle peşkir ağası, III. Osman zamanında rikabdar ve iki gün sonra çuhadar ve yetmiş gün sonra da silâhtar tayin edilmiştir.

III. Osman'ın gayrı tabiî halleri dolayısıyla onun bu hallerini tevil yoluyla idare edemediğinden dolayı kendisine gazab eden pâdişâh yanında her an ölüm korkusu geçiren Silahtar Mehmet Ağa, 31 Ağustos 1756'da vezirlik verilip Tırhala sancağıyla saraydan ayrılarak korkulu akıbetten kurtuldu.

Silâhdar Mehmed Paşa henüz sarayda bulunduğu sırada veliaht bulunan şehzade Mustafa'nın çuhadarı olmak suretiyle kendisine intisab etmiş olduğundan, pâdişâh olur olmaz ona hemşiresini vermek istemiştir. Bunun üzerine 16 Ocak 1758'de Tırhala'dan vekillerini göndermek suretiyle Ayşe Sultan'la nikâhları yapılmış ve aynı sene (1758 Nisan) Özi valiliğine tayin edilip Silistre'ye gitmek üzere yola çıkmışken istanbul'a davet olunarak gelmiş ve sadrazamla görüştükten sonra zevcesinin Ortaköy'deki sarayına gitmiştir.

Silâhtar Mehmet Paşa'nın üzerindeki Özi eyâleti başka bir vezire verilerek bir sene kadar istanbul'da Sultan'la beraber oturarak, kendisine Delvine ve Hüdavendigâr sancakları has olarak verilmiştir. Mehmet Paşa 1759 Mart'ta Özi'ye hareket ederken aynı ay sonlarında Rumeli valiliğine naklolunarak vazifesine gitmiştir.

Silâhtar Mehmet Paşa (1760 Aralık) istanbul'a davet edilerek bir müddet zevcesi Sultan ile beraber oturdu ve yine o sene (1761 Mayıs) Anadolu valiliğine tayin edilerek Kütahya'ya gitti ve 1762 Nisan 'da da Sivas'a tâyin ve Aydın muhassallığına nakledilmekle beraber o tarafa gitmiyerek istanbul'a davet olundu.

20 Temmuz 1764'te ikinci defa Anadolu valisi olan Mehmet Paşa iki ay daha zevcesiyle beraber istanbul'da kaldıktan sonra 17 Eylül 1764'te vilâyetine gitti.

Bundan sonra 1765 Nisan'da Selanik sancağına tayin edilmiş ise de, oraya gitmeden Maraş valiliğine ve sonra Özi eyâletine nakledilip Özi'yi mütesellim ile idare etmek üzere kendisi Silistre'de oturmuş ve 1767 Mart'ta da Hersek sancağı ilhakiyle Bosna valiliğine gönderilmiştir. Silâhtar Mehmet Paşa, Bosna'da dört seneye yakın bir zaman kaldı, Karadağlıların isyanını bastırmaya muvaffak olarak Rus harbi esnasında oradaki mühim gaileyi bertaraf etti; Kartal mağlûbiyeti ve ivaz Paşazâde Halil Paşa'nın azli üzerine sadrâzam ve serdar-ı ekrem tayin edilerek 24 Aralık 1770'te orduya geldi.

Osmanlı ordusu bozgundan bozguna uğrayarak kuvvei mâneviye kırılmış olduğundan, bu da vaziyeti toparlayarak bir iş başarmaya muvaffak olamadı; Babadağı mağlûbiyeti üzerine tayininden on bir buçuk ay sonra, 28 Kasım 1771'de azledilerek vezirliği alındıktan sonra Gelibolu'da ikamete memur oldu. Bozgunluk münasibetiyle eşyası yağma edilmişti; geriye eşyası ne kalmış ise müsadere edilmeyerek kendisine bırakıldı.

Azlinden birkaç ay sonra, (1772 Şubat) rikâbdan yani ordu tarafından olmayıp bizzat pâdişâh tarafından vezirliği devam edilerek Ağrıboz muhafızlığına tayin edilmiş ise de hareket etmeden 27 Şubat'da Faş kalesi muhafazası şartıyla Trabzon valiliğine gönderilmişti.

Silâhtar Mehmet Paşa burada iki sene kaldı ve 21 Ocak 1774 tarihinde Selanik sancağına ve 3 Eylül 1775'te ikinci defa Bosna valiliğine ve 1776 Nisan'da tekrar Selanik sancağıyla
Bender muhafızlığına ve 24 Temmuz 1778'de üçüncü defa Bosna'ya tayin olundu.

Daha sonra Selanik sancağına ve 1780 Mayıs'da üçüncü defa Anadolu valiliğine ve 20 Mayıs 1782 de Erzurum eyâletine gönderilen Mehmet Paşa, burada bozulmuş olan asayişi tekrar tesise muvaffak oldu; fakat bu sırada sadrâzam bulunan Yeğen Mehmet Paşa ile araları açık olduğundan dolayı 29 Aralık 1782'de mezaliminden bahsolunarak mallarının müsaderesiyle Niğde'ye gönderilip katledilmek üzere tertibat alınmış ise de, o sırada, yani 7 Ocak 1783 te Yeğen Mehmet Paşa'nın azli ve Halil Hâmid Paşa'nın sadrâzam olmasıyla katilden kurtulmuş ve vezirliği de iade olunarak Niğde ve Günye sancaklarıyle Faş kalesinin muhafazasına memur edilmiştir; fakat Mehmet Paşa, ihtiyarlığını beyan eylediğinden, 1783 Şubatta Resmo sancağına ve arkasından Niğde sancağı ile Boğazhisar muhafızlığına tayin edildi ise de, oraya gitmesini müteakip aynı sene (1783 Mayıs) Cidde sancağıyla yola çıkarılıp Sakız'a geldiği vakit Mısır valiliği verilmiştir.

Silâhtar Mehmet Paşa'ya 1785 Mayıs'ta Selanik ve Kavala sancakları arpalık olarak verilip münasip bir gemi ile Selânik'e hareketi emrolunmuş 3 ve aynı sene içinde Hanya sancağına ve 23 Mart 1786 da Girid valiliğine tâyin edilip 21 Eylül 1788 de Kandiye'de vefat etmiştir; vefatında seksen yaşında bulunuyordu. Zevcesi ve III. Ahmet'in kızı Ayşe Sultan kendisinden on üç sene evvel vefat etmişti.
Silâhdar Mehmed Paşa'nın tercüme-i halini yazan eserler, vakar ve temkin sahibi, lâtifeci, merasim ve teşrifata düşkün, boğazını seven, işinde mütevekkil bir zat olduğunu beyan etmektedirler. Muharebe esnasında bir hizmeti görülmemiş ise de, Karadağ isyanını bastırması, üçüncü defaki Anadolu valiliğinde Hasanlı Kürdlerini terbiye ederek ile asayişi temin etmesi, Erzurum'daki valiliğinde de bozulmuş olan vilâyet emniyetini yoluna koyması gibi dahilî işlerde muvaffak olmuştur.

Yine tercüme-i halinden ve hâdiselerden öğrendiğimize göre, vali bulunduğu yerlerdeki icraatından halkı memnun bırakmıştı. Her gittiği vilâyet merkezinde kendisine bir köşk yaptırmak âdeti imiş. Birinci defaki Anadolu valiliğinde Kütahya'da evvelce Demirtaş mescidi ve halk arasında Takkeciler (Tekvacılar) camii denilen camiin minaresini ve abdest musluklarını yaptırmak suretiyle mescit sahasını büyütmüş ve ikinci defaki Anadolu valiliğinde de (1764 ) bu hayrının vakfiyesini tertib ettirmiştir.
Sadrâzam kethüdası Resmî Ahmed efendi, Silâhtar Mehmet Paşa'yı, görmüş olduğu sadrı azamların en değerlisi olarak zikr ile şöyle diyor :
"...Müşarünileyh hizmet ettiğimiz vüzeranın mekârimi ahlâk ile mevsuf ve âkal ve ekremi ve vecih ve vakur, sahib tedbir ve şuur bir vezir-i mehasin mevfur idi. Bir sene sadr-ı âzam olup hariçten bir kimseden ve hazine-i pâdişahiden bir tarik ile bir kese akçe aldığı ve bir kimseye nâbeca tekdir ettiği malûm olmamıştır" demektedir. Vakanüvis Vasıf ise Silâhtar Mehmet Paşa'yı beğenmeyerek seraskerlere lâzım olan hazım ve ihtiyata riayet etmeyip nefis yemekler ve güzel elbiselere düşkün olduğunu ve nüfuzu olmadığını, seraskerlik işi şöyle dursun, büyük âmme işlerini idareden âciz iken şöhreti şayiası sadarete gelmesini îscab ettirerek, sadarette kalsa idi iki sene sonra meydana gelecek akibetin bunun sadareti esnasında zuhur edeceğini beyan etmektedir.
Gerek Resmî Ahmed ve gerek Vasıf efendiler, Silâhtar Mehmet Paşa'yı ayrı ayrı cephelerden tetkik ederek hüküm vermişlerdir; hâdiselerin tetkiki, iyi bir vali olmaktan ileri geçmemekte ve bilhassa fevkalâde ve harb zamanlarında sadarete ehil olmadığını göstermektedir.

Muhsinzâde Silâhtar Mehmet Paşa'nın azli üzerine Mehmet Paşa 1771 Kasım 28'de ikinci defa (ikinci defa) sadrâzam olmuş ve Kaynarca antlaşmasını müteakip istanbul'a dönerken 4 Ağustos 1774'te Bulgaristan'da Karinâbad kasabası yakınında vefat etmesi üzerine ordu kaymakamı tayin edilen yeniçeri ağası Yeğen Mehmet Ağa ocakları istanbul'a getirmiş ve I. Abdülhamit tarafından sadaret mührü istanbul'da sadaret kaymakamı Bolulu izzet Mehmet Paşa 'ya verilmiştir.
*