bugün

öncelikle, gelmiş geçmiş en çok satılan ve okunan kitaptır. (en çok izlenen film de (bkz: esaretin bedeli))
bu kitap demokrasinin nasıl kazanıldığını bireye ince ince, hissettirerek anlatması açısından çok önemlidir. özellikle bizimki gibi, mustafa kemal atatürk'ün adeta hediye etmesi sonucu demokrasinin değerini anlayamayan, demokrasiyi özgürlükleri kısıtlamak için kullanan milletlere ders niteliğindedir. tüm okullarda okutulmalıdır. malumunuz, demokrasi özgürlüklerin gerçeleştiği yönetim biçimidir, özgürce dile getirilen fikirler demokrasinin sonunu getirecek de olsa bunun önü kesilemez.
kitaptan söz etmeye devam edecek olursak. demokrasinin değerini anlatmasına ilaveten devrimin nasıl kendi evlatlarını da bir bir yediğini anlatır, her devrim gibi. muhteşemdir, okuyunuz, okutturunuz.
lise 1.sınıfta okuma ödevimdi. ismini hatırlamıyorum sonunda başkasının yerine geçip idam edilen kişinin son konuşması çok hoşuma gitmişti. güzel kitaptı. fransız devrimi günlerini yaşattırıyor okuyanlara.
...Soğuk, pislik, hastalık, cehalet, yoksulluk kutsal varlığa hizmer eden lordlardı; hepsi de büyük kudret sahibi soylulardı, özellikle de sonuncusu. Değirmende tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri - bunlar elbette ki yaşlıları öğüterek gençleştiren değirmenler değildi- her köşede titreşiyorlardı,her kapıdan girip çıkıyorlar, her pencereden bakıyorlar, rüzgarın savurduğu her giysinin içinde titreşiyorlardı. Onları öğüten değirmenler gençleri yaşlandıran değirmenlerdi; çocuklar da kart yüzlüydüler, sert sesliydiler. Yaşlı ya da genç, her yüz açlığın iziyle kırışmıştı . Açlık her yerdeydi...
Yıllardır kitaplığımda yaptığım sıralamada ilk 3 kitap arasında duran, ama okumayı bir türlü göze alamadığım-tek solukta okumak için hiç hazır hissetmiyordum kendimi. Okurken araya zaman girerse o kitap etkileyicilerini kaybeder.- kitaba bugün başladım.

Yakınlarımdan bu kitap hakkında bir çok spoiler yedim ama direndim- hatta direk romanın sonu anlatıldı bir kere- ve o spoilerları unutmak için bekledim, bekledim.

Ve artık dickens’in bu muazzam eserine başladım. Çeviri de gayet iyi. Bitirdiğimde aldığım anektodları buraya ekleyeceğim.
“Lucie” dedi.” Benim gibi ayyaş, ahlaksız, hiçbir işe yaramaz bir erkeğin aşkına karşılık verebilseydiniz. Beni sevebilseydiniz lucie. Fakat iyi ki sevmiyorsunuz. Çünkü ben size acı ve üzüntüden başka bir şey veremezdim. Sizi üzüntüyle hasta eder, mahvolmanıza sebep olurdum. Benim yüzümden rezil olur, Benimle birlikte çamurlarda sürünürdünüz. Onun için benim gibi birini sevmeyeceğinizd memnunum. Değil sevmek, benden hoşlanmıyorsunuz bile. Sevgi dilendiğimi zannetmeyin. Aşkıma karşılık vermediğiniz ve üzülmenize sebep olmadığım için seviniyorum. Beni sevseydiniz herhalde mutluluktan ölürdüm ama sevmiyorsunuz diye de mutluyum.”

“... ömrümün sonuna kadar bu dakikaları hatırlayacağım. Hatta bu iğrenç yaşayışıma devam ederken kendi kendime ‘lucie’ye kalbimi açtığım gün bana acımıştı.’ Diyeceğim. O günlerde daha bu kadar düşmemiştim. Onun için benden tiksinmiş, bana merhametli davranmıştı.”

“Çünkü gitgide düşeceğimi biliyorum.”
Muhteşem bir başlangıç cümlesi daha doğrusu paragrafı olan, ingiliz Edebiyatının en büyük yazarı olarak kabul edilen Charles Dickens'in romanı. Fransız ihtilali’nin Gölgesinde iki Şehrin ve Aşkın Hikâyesini anlatır.Burada iki şehir olarak Paris ve Londra kastedilir. Bir dünya klasiğidir. Her evde her kütüphanede bulunmalı.

“Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da. inanç çağıydı aynı zamanda inkar çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, umutsuzluğun kışı. Her şeyimiz vardı ama hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk.”
görsel

Charles Dickens'ın iki Şehrin Hikayesi romanı yeniden dizi olarak uyarlanıyor.

Romanı His Dark Materials, The Eddy ve Harry Potter and the Cursed Child gibi eserlerle bilinen Jack Thorne uyarlayacak. Yapımını Legendary Global üstlendi. Dizinin yayıncısı, kadrosu ve yayın tarihi şimdilik belli değil.

Roman, Fransız Devrimi ile Terör Dönemi kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeliyor. Hapsedildiği Bastille zindanından kurtarılan Doktor Manette ile iş işten geçmeden ingiltere’ye göndermiş olduğu kızının on sekiz yıl sonra buluşmaları ve Londra’da yeni bir yaşam kurmaları; sevgi, dostluk, özveriyle örülmüş bu yaşamın Paris’te gelişen devrim dalgasının haberleriyle gölgelenişi, iki şehri yansıtıyor. Paris’teki karanlık günlerin karşısında Londra’daki aydınlık ve dingin günler yer alıyor. Ancak her iki şehir de karanlığın içinde umudu, aydınlığın içinde hüznü taşıyor.

Charles Dickens'ın son olarak A Christmas Carol romanı dizi olarak uyarlandı ve geçtiğimiz yılın sonunda ekrana geldi.
Charles Dickens'ın 1859 yılında gazetelerde tefrika edilmek üzere yazdığı, konusu Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra'da geçen romandır. 200 milyonun üzerindeki satışı ile tüm zamanların en meşhur edebiyat eserleri arasındadır.

https://tr.wikipedia.org/...B0ki_%C5%9Eehrin_Hikayesi
beklentisi olmamalı insanın, yoksa hep hayal kırıklığına uğrarsınız...
Konusu Çorum Yozgat çekişmesi. Yozgat Çorum’a nohut, Çorum Yozgat a mercimek yoldurmak istiyor ve olaylar gelişiyor.

Şaka bir yana,Bu kitabı okuyan birisine “hangi şehirdesin?” Diye sormak içimde bir uktedir.
avrupa halklarının da büyük yokluk ve zorluklarla bugünlere geldiğini gözler önüne seren eserlerden birisidir.
Charles dickens'in çok güzel bir kitabı. Bu kitabı mutlaka okumalısınız. Fransız ihtilalini çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. Okuduktan sonra fransız ihtilaline daha çok merak duyacaksınız, emin olun.
Charles Dickens iki Şehrin Hikayesi giriş cümlesidir: Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işığın da asrıydı karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu.
Çok harika bir kitaptı. Bir anda başlığı görünce kitap zihnimde canlandı. Hiç şüphe etmeden alınıp okunulabilecek türden.
Fransız ihtilalinin gölgesinde geçen bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Giyotin hiç durmaksızın masum ya da suçlu fark etmeksizin kelle kesmekte ve hakkında artık kara mizah yapılmaktadır. Fransız ihtilali yüzünden terörize olmuş paris sokakları ve bunun tam tersi olan refah seviyesi yüksek londra arasında geçen bir aşk masalıdır.

Avukat Sydney carton'un gerizekalıca fedakarlığı unutulmayacaktır. Kitabın sonu duygulandırsa da carton'un aptallığı insanı çıldırtmaktadır. Sanırım ingilizce çeviride o yüzden kitabın adı hikaye değil de masal yani tale kelimesi ile geçiyor. Böylesine hem asil hem de aptalca bir fedakarlık ancak masallarda olur.

Her neyse okuduğum en ama en iyi kitaptır. Charles dickens'ı dünya çapında tanınmasına vesile olmuştur.