bugün

anayasa mahkemesi'nin 1966 tarihli bir kararınında geçen düşünce. kararda aynen şu ifadeler geçiyor:
"askerlik şerefli bir görevdir. bu, şerefin korunması kaygısı en ağır müeyyideleri dahi haklı kılar. askerlik şerefine leke sürenlerin, yerine göre hapis, ağır hapis, hatta idam cezasiyle cezalandırılmaları yeterli değildir. böylelerinin bir daha geri alınmaksızın asker topluluğunun dışına atılmaları, askerlikle olan ve askerlik hizmetinden doğan bütün ilişkilerinin kesilmesi ve bu ilişkileri hatırlatacak bütün izlerin silinmesi; kısacası : hiç askerlik hizmetine girmemişler gibi bir duruma getirilmeleri gerekir."

yalnız bir insanın idamdan da beter bir cezaya çarptırılması nasıl oluyor, bu asgari bir insan aklıyla pek anlaşılan bir şey değil. gerçi 12 eylül hapishanelerini hatırlayınca bazen insan aklı sınırlarını aşan bir "devlet aklı" olduğunu görüyoruz... hani hep denilir ya, "devlet aklı yüce değildir, zira onu devleti de insanlar kurmuştur". bu tür olaylar, bu tezi garip bir şekilde yalanlıyor. normal bir insanın aklı alamıyor çünkü türkiye'de yaşanan her nevi gelişmeyi...
bugünkü anayasa mahkemesi'nin neden bu tür kararlar aldığını 1966 tarihli bu karardan anlayabiliyoruz. filhakika son anayasa mahkemesi'nin verdiği karar, postallarını uzun cübbeleriyle kapatmaya çalışan verdiği en masum karar sayılabilir...