bugün

Mühim bir adamdır.
El iber adlı eseri vardır.
sosyolojiyi bilimsel bir disiplin olarak kurmamış olsa da, sosyoloji üzerine bilimsel çalışmalar yapmış olan dünyadaki ilk bilim adamıdır.
görsel
(bkz: mukaddime)sini okumuştum baya bi kalın fakat cağının ötesine ulaşmış şahsiyettir.
Fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir.

ibn-i Haldun
hem çalışkan, hem de bilge ve zeki bir adammış anlaşılan.
ingiliz tarihçi Arnold J. Toynbee, ibn Haldun'u anlatıyor: "Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi." (Arnold J. Toynbee, A Study of History)
bitirme tezimi kendisinin devlet felsefesi üzerine yaptığım düşünür, tarihçi. batıda modern tarihin babası olarak anılır.
ibn Haldun'a göre; deniz kenarında ya da denize yakın yerlerde yaşayan insanlar daha rahat, neşeli, kültürel etkileşime daha açık iken; denizden uzak, iç kesimlerde yaşayan insanlar ise daha muhafazakar, içine kapalı, tedbirli olur. Bunun sebebini de denize ve iklime bağlar.

(Mukaddime, 1. Cilt, 4. Bölüm.)
https://m.uludagsozluk.com/e/38497400/
görsel

Evrimden bahseden bilgin.
“Coğrafya kaderdir” der 1389 senesinde.
Arz-ı kürenin en ihtişamlı en gerçek lafıdır. Mukaddime’de geçer. Yani der ki; ırk diye, millet diye bir şey yoktur. Coğrafya vardır. Yani der ki; güneş kime daha çok vurursa o kavruk olur, güneşi daha az gören beyaz kalır. Yani der ki; başka diyardan birini yargılamadan, onun coğrafyasında kendiniz doğmuş gibi düşünün. ibn i haldun bunu beyan ettikten yaklaşık 400 yıl sonra ademoğlu farklı diyarlarda doğduğu için, evet sadece farklı diyarlarda doğduğu için birbirlerini katletmeye başladı. Farklı diyarlarda doğduğu için diğerini hor görmeye, kendini üstün tutmaya başadı. “Nerelisin” sorusu literatüre girmiş en ayrıcalıklı, en bedbaht sorudur.

-alıntı-
işteyim uzun uzun yazamıyorum ama bitirme tezim ibni haldun'un devlet felsefesi üzerineydi.

78 sayfa tez. kopyası duruyordu bi köşede.
iki yıl önce mukaddime'sini bizim ilçenin kitapcisinda görüp heyecanla 70 tl verip almistim ancak birinci cildini zorla bitirebilmistim. Kendisine kedindisinin büyük hayranı olan felsefeci profesör Ahmet arslan sayesinde yeniden okumak için ilgi duydum. Umarım okumak için uygun zamandır.
Hem osmanlılarca, hem timurlularca istihdam edilememiş ve bu iki devletten birinde rahat bir ortamda ilmini yapamamış olması üzücüdür. Yine de her halükarda mühim eserler bırakmıştır.
Tam adı Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan’dır.Künyesindeki Ebu Zeyd büyük oğlu Zeyd'den gelir. Ayrıca Mısır'da Malikî başkadılığı yaptığı için Veliyüddin, ailesi Yemen'in Hadramut ilinden olduğu için Hadramî, kendisi Tunus'ta doğduğu için Tunusî, diğer mezheplere bağlı olan kadılardan ayırdedilmek için Malikî, hayatının önemli bölümünü Mağrip'te geçirdiği için de Mağribî gibi lakaplarla da anılmıştır.

ibn-i Haldun, otobiyografisinde "ve bizim ecdadımız, Hadramutlu Yemen Araplarından, Arapların en tanınmış, en saygınlarından olan Vail bin Hacer'den gelmektedir" der.

ibn-i Haldun'un dedesi, Tunus'ta Hafsî sarayında vezirdi.Babası Muhammed Vâbili kendini islami ilimler ve edebiyata adamış birisi idi. ilk öğretmeni babası oldu, öğrenimine ondan aldığı derslerle ve Kur'an'ı ezberleyerek başladı.

Ailesinin konumu sayesinde Tunus'taki en iyi öğretmenlerden eğitim alma olanağına kavuştu.Kaliteli bir Arap eğitimi olan, Kur'an, Arap dilbilimi, Hadis ve Fıkıh eğitimi aldı.O dönemin tanınmış kıraat âlimi olan Şeyh Abdullah Muhammed bin Bezzal-i Ensari'den "Kur'an'ı Arapçanın yedi lehçesine göre yedi şekilde okumayı" (Kıraat-ı Seba) öğrendi. Şatibiyye ve Raiyye kasidelerini ezberledi. Kendi anlatımına göre Kur'an'ı 21 defa yedi kıraat üzerine hatmetti.

Arap dili ve edebiyatını babasının dışında Şeyh Muhammet el-Arabi el-Hasayidi, Şeyh Muhammed Şevvaş el-Mezazi ve Şeyh Ebu Abbas Ahmed bin Kassar'dan öğrendi. Edebiyat ilmini Şeyh Ebu Abdullah bin Bahr'den okudu ve onun tavsiyesiyle Muallekatı (islamdan önce Kâbe duvarına asılı olan yedi kaside), Mütenebbi'nin şiirlerini ve 10. yüzyıl şiirlerinin büyük bir derlemesi olan Egani kitabını okudu ve bazılarını ezberledi.

Fıkıh ve hadis ilmini Şeyh Şemsettin Ebi Abdullah Muhammed bin Cabir, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Ceyyani ve Şeyh Ebu Kasım Muhammed Kusayr'dan öğrendi. O dönemin ileri gelen aydınlarından olan Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Süleyman Satti, Şeyh Muhammed bin ibrahim Eyli ve Kadı Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdüsselam'ın meclislerine katılıp her birinden icazet aldı.

Böylece hem aklî hem naklî bilimlerde kendini geliştirdi. Ayrıca matematikçi ve filozof olan el-Âbilî'den (1282/3-1356) matematik, mantık ve felsefe eğitimi aldı,ibn-i Rüşt, ibn-i Sina, Fahreddin Razî ve Şerafeddin el-Tusî'nin eserlerini okudu. 17 yaşında iken üç kıtayı ve bu arada Tunus şehrini de etkisi altına alan Büyük Veba Salgınında ailesini kaybetti.

ibn-i Haldun, Afrika'ya geri döndüğünde Hafsiler karışıklık içindeydi, Ebu ishak Tunus’ta, Ebu Abdullah Bicâye’de, Ebu Abbas ise Konsantine’de saltanat sürüyorlardıBicâye'deki Hafsî sultanı Ebu Abdullah'ın veziri olma davetini severek kabul etti. Kendisine verilen görev, o dönem için oldukça maceralı bir iş olan, Berberi kabilelerden vergi toplamaktı. 1366'da Ebu Abdullah'ın ölümünden sonra, bu kez Tilimsan hâkimi Ebu Abbas'a yanaştı. Birkaç yıl sonra Tilimsan sultanını yenen ve tahtı ele geçiren Abdulaziz tarafından tutsak edildi. Ardından bir keşiş hayatına girdi, inzivaya çekildi ve 1370 yılında yeni bir sultan tarafından Tilimsan'a çağrılana kadar dinî çalışmalarla meşgul oldu.

ibn-i Haldun Mısır için "burayı görmeyen, islam'ın gücünü anlayamaz" demişti. Çünkü diğer islam ülkeleri, özellikle Müslüman Batı, sınır çatışmaları, işgaller ve iç kargaşalarla boğuşurken, Memlukların Mısır'ında refah ve kültürel zenginlik hüküm sürüyordu.

ibn-i Haldun, Mağrip'ten sonra cennete gelmiş gibi hissetmiş olmalıydı. Fakat, hayatının geri kalanını geçireceği Mısır'da da politikadan tamamen uzak duramadı. Mısır'a gelmeden önce, muhtemelen Mukaddimesi nedeniyle Mısırlılar tarafından tanınıyordu. 1384'te Sultan Zahir Berkuk'a tanıştırıldı ve Kamhiye medresesi müderrisliğine ve Kahire Malikî başkadılığına tayin edildi.Maliki kadılığı dolayısıyla Veliyüddin unvanı verildi. Aynı zamanda Ezher Camisinde de dersler veriyordu. Ancak reformist yorumları Mısırlılar tarafından direniş ile karşılanınca, dava edildi. Sultanın huzurunda yapılan duruşmasında beraat ettiyse de gururu incinen ibn-i Haldun başkanılık görevini bıraktı.

ibn-i Haldun'un, "Tarih"i, felsefi ilimlerden biri olarak kabul ettirme çabası klasik felsefe anlayışı ile çelişir. Her ne kadar Aristo ve Platon'un toplum ve devlet konusundaki görüşleri tarihsel öğeler taşısa da, her ikisi de, tarihi, "bilgeliğin" bir dalı olarak görmezler. Aristo'ya göre şiir tarihe göre çok daha felsefi ve üstündür, çünkü tarih özel ve tikel olana yönelirken, şiir evrensel olana yönelmektedir.

Farabi ve ibni Sina'nın bilimler sınıflandırmasında da "Tarih"in hiçbir yeri yoktur. ibn-i Haldun'un keşfettiğini ilan ettiği yeni ilmi kabul ettirmede karşılaştığı güçlüğü anlayabilmek için düşünürün yaşadığı dönemde bilim olarak algılanan şey ile bugünkü bilim algısı arasındaki farkı bilmek gerekir. Mustafa Yıldız'a göre "Tarih"in klasik felsefe tarafından bilim sayılmamasının iki temel nedeni vardır: Birincisi, tarihin nesnesi geçmişe ilişkindir, karşımızda bir nesne olarak bulunmaz, belirlenemez ve sürekli değişir. Halbuki bilgeliğin konusu ancak Platon'un "idealar Evreni" ya da Aristo'nun "Devinmeyen Devindirici"si gibi değişmeyen şeyleri incelemek olabilirdi.

ikinci güçlük ise nedensellik ilkesinin uygulanabilirliği konusundadır. Burada nedenselliği de bugünkü anlayışımızdan daha farklı şekilde anlamak gerekir. Klasik felsefede nedensellik tüm nedenlerin kendine bağlandığı bir "ilk "Neden" (Tanrı) düşüncesine gider ve felsefenin konusu bu ilk Neden'i incelemektir.

Oysa ibn-i Haldun, somut olaylar arasındaki nedensellikten bahsetmektedir, yani nedenselliği tarihe uygulayarak, olaylar arasında geriye dönük bağlantılar kurarak, tarihe ve toplumlara ilişkin yasalar bulmaya çalışmaktadır. Tarihsel olayların doğruluklarını denetleyebilmek böylelikle mümkün olabilmektedir.

1374 yılında Afrika da küçük bir kasabaya çekilerek meşhur “Mukaddime”sini yazmıştır.1383-1406 yılları arasında Mısırda kadılık yapmış 1406 yılında burada ölmüştür.

ESERLERi:
Kaside-i Bürde şerhi
ibn Rüşd felsefesi hakkında bir risale
Mantığa dair bir risale (Kitab el-Mantık)
Hesap hakkında bir risale (Kitab el-Hisab)
Marakeş sultanına yazılan bir risale
Şiire dair bir risale.

ibn-i haldun'da devlet anlayışı kitabından alıntıdır.
Kimsenin iç alemine karışma,
kimseyi iç alemine karıştırma.
Kimseye iç alemini açma.
Gizli tut. Yan ama tütme.

ibn Haldun.
güncel Önemli Başlıklar