bugün

hıncal'ın sıkıntıdan patlamasına, bir an önce bitmesi için dua etmesine neden olan kişisel eleştirisi. yorum sizin değerli yazar arkadaşlarım. gene hıncallığını yapmıştır kendisi.

http://www.ntv.com.tr/id/25017430/
hınacal uluç filmi beğenmediğini ve sıkıntıdan patladığını söylüyor ve filmin birçok sahnesini eleştiriyor.beğense şaşardım zaten.çoğunluk nerde olursa hıncal uluç hep karşı tarafta oluyor.
hıncal uluç un * gerçek bir eleştirmen gibi davrandığını gösterir.
savaş ay'ın dansöz filmi için türk sineması'nın en güzel filmlerinden biri, ceyhun eriş için david beckham'dan iyi futbolcu ve frank rijkaard için futbolu bilmiyor diyebilen ve gün itibarı ile artık 70 yaşında olduğu için akli melekelerinde noksanlık olma ihtimali yüksek birisinin öğürtüsüdür. aksi ve sinir hastası dedenin söyledikleri gibi değersizdir.
nefes filminin hak etmediği eleştiridir.

(bkz: emeğe saygı)
her boku bilip hiç birşeyi begenmeyen adamdan beklenen yorum.
sonradan entel birisinin dikkate alınmaması gereken beyanıdır.
hayatı yalnızca futboldan, aşırı derecede entel dantel organizasyonlardan, defilelerden vb. aktivitelerden sanan yaşlı bir şahsın yaptığı eleştiri.
olmamış.
filmin mantığını anlamamış insan eleştirisiyle aynı, sadece adı eleştiri olan yazı. entrymin ilerlemesi için yazıdan alıntı yapmak durumundayım; ''çünkü anlattıkları 10 dakikalık bir kısa belgesele sığar.. oysa nefes tam 2 saat 10 dakika.. iki saat 10 dakikada anlatılan bir öykü yok.. finaldeki birkaç dakikadaki baskın sahnesi dışında aksiyon yok.. tersine, telefon sahnesi gibi, mektup sahnesi gibi bitmez tükenmez uzatmalar, sakız yapmalar var.'' baskın sahnesi dışında aksiyon yok diyen bir insanın kalkıp kendisini eleştirmen kisvesi altında görmesi ve yazdığı yazılara da eleştiri yazısı demesi abes. ayrıca yazının genelini okuyunca hıncal uluç'un karabal baskınından hiç haberi olmadığı havası seziliyor. film gerçek bir baskını anlatırken, sayın uluç bunu kurgu mu zannetmekte ?. filme geç gelen arkadaşına kaçırdığı kısımları fısıldama gereği duymamış çünkü öyle bir şey yokmuş. kendisi filmin başında kocaman yazan 1993 karabal karakolu yazısını kaçırmış ya da görmemiş ya da gördüğü halde anlamamış, buna ne demeli ? her şeyi gözüm kapalı, kulağım sağır diye eleştireceğim derken kendini kaybetme noktasına gelme yazısı olarak nitelendiriyorum fakat yine de bir tutar tarafına erişemiyorum.
dedim ki, bir an için hıncal olayım. uluç olayım da öyle okuyayım bu yazıyı. yok ağam yok. karakterimle, kişiliğimle çeliştim. olay sıradan bir sinemanın eleştirisi değil. zaten yıllar evvel değişmesi gereken herşeyin artık kemikleşmiş bir yapıya dönüştüğünü anlamak da zor değil. sindir diyor şu olayı;

"...Kader birliği yaptığı arkadaşlarını öldüren yaralı eşkıya, son birkaç kişiyi daha temizlemek için tüfeğine sürünürken tepesinde biten ve tabancasını beynine doğrultan askerin, o öfke içinde dahi tetiği çekmeden silahını indirmesi..

Yıllardır süren bu savaşın bitmesi için, bazı şeyleri sindirmemiz, kabullenip hoş görmemiz gerektiğini söylüyorum..

"Şehit ailelerinin tepkilerini anlayacağız. Barışı kutlarken abartanları da anlayacağız" diyorum ya. Bu sahne onu anlatıyor işte..."

sindir paşam. alıyorsa mide sindir. yalnız bir uyarım olacak. genleriyle oynadığın ırk türk. acıya tahammülü vardır. her türlüsüne hem de. ancak, esarete ve ihanete tarihin hiç bir evresinde tahammülü olmamıştır. nüansa dikkat.

--spoiler--
Ne peki Nefes!..

Güneydoğu'da bir dağın tepesi.. Sınır falan değil.. Etrafı çepe çevre Türkiye.. Dağda bir jandarma karakolu var.. Eşkıya da ayni dağa konuşlanmış.. Biliniyor ve bekleniyor ki, eşkıya o karakolu basacak.. Sonunda basıyor da..

Siz eşkıyayı pek görmüyor, bir BBG evini izler gibi, karakolun içini ve etrafını gözlüyorsunuz, o kadar..

Filmin yönetmeni ve ortak senaristi Levent Semerci o dağlarda askerlik yapmış. Biliyormuş..

Pek bilmiyor.. Filmde bariz askeri hatalar var..

Asker güvenliğini yitirmiş hatta konuşmaz.. Film boyu, koca bir sene, eşkıyanın kod adı Doktor olan liderinin de araya girip askeri konuşmalara karıştığını görüyoruz. Yani o telefonun dinlendiğini herkes biliyor, ne frekans değiştiriyor, ne şifreliyor, ne konuşmayı kesiyor, aynen devam ediyorlar.

Eşkıyanın hem de nasıl modern silahlarla etrafta olduğu ve baskına hazırlandığı bilinirken, komutan hattı balaya, yani su kesimi hattına sandalye atmış, askerlerle sohbet ediyor. Tepede bu hat üzerinde oturdunuz mu, arkanıza gökyüzünü alır, kabak gibi hedef olursunuz. Adam sizi uzun menzilli silahla keklik gibi vurur. Sırtını dağa vermelisin ki giydiğin o komando kamuflajlı elbise işe yarasın..

Asıl önemlisi.. Eşkıya, Irak sınırını aşıp Aktütün Karakolu'na ani baskın yapmıyor.. Dört bir yanı Türkiye, askerle ayni dağda yaşıyor ve Allahın günü telefonda komutana "Basacağını" söylüyor.. Şimdi bu ne biçim komutandır ki, bir yıldır beklediği baskın gerçekleşince şaşkına döner, şoka girer, köşede öyle kalır?.. Baskına karşı bir plan olmaz mı?. ilk anın şaşkınlığı geçtikten sonra, bir komutan, o olmadı, yerini alacak bellidir, o, üçüncü, dördüncü komutayı ele almaz mı?. Yaralı almaya gelen helikopterler, yardıma gelmez mi?.

Ben Harbiye'de değil, yedek subay okulunda okudum, bunları biliyorum..

Baskın anından sonuna kadar, karakol bir şaşkınlar ordusu.. Tam bir panik.. Beklenen baskında panik.. Bu nasıl eğitimdir peki?..

Kim ne yaptığını, niye yaptığını bilmiyor.. Hem de savaş bölgesinde böyle askerlik olur mu?. Mümkün mü?.

Genelkurmay Başkanı filmi izlemiş..

"Bu ne" dememiş mi?.

Yani.. Filmin belgesel olarak da kıymet-i harbiyesi yok, bence..

Güzel şeyler yok mu?.. Var tabii.. Bir damla bal için bir çuval keçi boynuzu türünden var..

Mesela.. Kader birliği yaptığı arkadaşlarını öldüren yaralı eşkıya, son birkaç kişiyi daha temizlemek için tüfeğine sürünürken tepesinde biten ve tabancasını beynine doğrultan askerin, o öfke içinde dahi tetiği çekmeden silahını indirmesi..

Yıllardır süren bu savaşın bitmesi için, bazı şeyleri sindirmemiz, kabullenip hoş görmemiz gerektiğini söylüyorum..

"Şehit ailelerinin tepkilerini anlayacağız. Barışı kutlarken abartanları da anlayacağız" diyorum ya. Bu sahne onu anlatıyor işte..

Bu savaş, güçlü olanlar, anlayışlı ve hoş görülü, anlayışlı ve sabırlı, anlayışlı ve kararlı olabilirlerse bitebilecek..

Tetiği çekmeden tabancasını indiren askerin anlayışı yani..

Birileri sonuna dek anlayışlı olmak zorunda.. Herkese ve her tarafa..

hıncal uluç
--spoiler--
Her olay için fikri olup, hiçbirisi için bilgisi olmayan insanın yaptığı eleştiridir.
Arka sıradakiler gibi leş bir diziyi beğenen, rıjkaarda futbolu bilmiyor diyen bi yaşlı dedenin söyledikleri.
çok da umrumuzda olan eleştiridir.
fular takıp sırf muhalefet olmaya çalışan bir insanın eleştrisidir , " gayet başarısız olmuş, ben olsam daha iyi bir film yapardım. " dercesine sanki her konuda kendisi ilahmış gibi saçma sapan açıklamalar yaparak biryerlere varamayacağını hala anlayamayan insanın eleştirisi.
boş konuşarak prim yapmaya çalışan gereksiz bir köşe yazarının sarfettiği cümlelerdir.ayrıca bu kişi frank rijkaard ilk beraberliğini aldığında da go home rijkaard şeklinde adice bir başlık atarak, 1 şampiyonlar ligi, 2 la liga kupası, 2 la liga süper lig kupası almış* bu kaliteli adamı acımasızca ve gereksiz yere eleştirmişti.bu* ve bunun gibi kırıntılar yüzünden türk futbolu gelişemiyor işte.
(bkz: nefes filmini sevme zorunluluğu)
haklı eleştiridir.filmde bariz askeri hatalar yapılmıştır.sadece böyle bir dönemden geçtiğimiz için hassas duygularımızı kullanıp para kazanılmak için yapılmış bir film.insanlar bizim duygularımızla oynayıp filmler çeksin bizde gaza gelip bilgisayar başından vatan kurtaralım.madem bu kadar vatanseversin o zaman o geliri şehit ailelerine bağışlasana gerçek kahramanların ailelerine.
filmi henüz izleyebilmiş değilim ama imdb puanına ve arkadaşlarımın yorumlarına bakacak olursak; hıncal uluç hakkındaki düşüncelerimiz aynen devam ediyor.

(bkz: #6021740)
Artık sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir sendromun eleştirisi. Hani artık millet Hıncala sallamaktan bıktı ama Hıncal bıkmadı. Adamın taktiği belli kim çok beğenirse, severse, överse, o tersini yapıyor. basından bi adamda çıkıp ağzının payını veremiyor. yav bi insan almadığı kupa kalmayan hep büyük takımlarda futbol oynayan rıjkaarda nasıl futbolu bilmiyor ben daha iyi biliyorum der bu nasıl bir ego, bu nasıl bir psikoloji, bu nasıl bir ruh hastası.
mankenlerle gezip sefa pezevenkliği yapan bireyin eleştirisidir.
hıncal uluç, bir an boş bulunmuş.
*film benim yazdığım gibi olmalıydı demiş sanki?

hatırlatmak isterim ki bu söylediklerin real de olmuyor. hem sadece film değil zaten belgesel filmi tadında * gerçeğiyle yansıtmış senaristler...*
neye dayanarak bu yorumu yaptım; en basitinden aktütün karakolu baskınında 4 saat boyunca çatışmadımı bu insanlar * neredeydi saydıgın helikopterler? demek isterim ben.
boş fikirlerine saygı duyduğum.
filmin anlatımına, anlattığa konuya bakmayıp askeri hatalardan dem vurulan eleştiri. pire için yorgan yakmak bu olsa gerek. askeri hata varsa ne oluyor bir de öyle bir soru var ortada. bu film askeri görevini tamamlamamış gençler için bir eğitim, tanıtım filmimiydi ?. bunu gören gençler askere gidince yapmaları gereken şeyleri filmden gördükleri kadarıyla yanlış bir biçimde mi yapacaklar ?. klavye üzerinden vatan kurtarmak iyi olmuyor ama klavye üzerinden film geliri bağışlama söylemi tam oluyor öyle değil mi ?. levent semerci filmden kazandığı bütün parasını dağıtsın, bir daha da film falan çekmesin çünkü acayip askeri hatalar yapmış ilk filminde. bundan sonra yapacaklarında daha büyük hatalar olur, neyimize lazım.
bok atmasını seven bir yapısı olduğu için şaşırmadım. beğenseydi o zaman bu film bi bok yaramaz derdim, izlemeden.
mankenleri kucağına oturtup dergilere poz veren, * gittiği davetlere yanında muhakkak açık saçık kıyafetleriyle göz boyayan ünlü birini götürüp, "etrafımda hep güzel kadınlar var" imajı çizen. gittikçe bu imajın altından rant sağlayan ve gerekli gereksiz yaptığı açıklamalarda gündemde duran birinin bu film için de etrafta polemik yaratacak bir açıklamada bulunmasına şaşmamak lazım. amma velakin hıncal abi diyesi geliyor insanın. tamam reklamın iyisi kötüsü olmaz amennah ama... bir de olaya şu açıdan bakalım, o film bir eleştirmen gözüyle kötü de olabilir, senin gözüne hitap edecek bir şey yok zaten filmde, gittik, izledik, gördük... ama yok bitse de gitsem tarzında ki açıklamaları yaparken şunu da düşünmek lazım değil miydi? evet sen 2 saat dayanıp izleyememişsin... o film gerçekleri barındıran bir senayoya sahip. peki o tip karakollarda ölümle burun buruna aylarca yaşayan askerler ne yapsın. onlar insan evladı değil mi? onların sıkılmaya hakkı yok mu? bitse de gitsek kavramı ne kadar uzundur onlar için düşündün mü hiç? -ki bitirip dönemeyip analarının ciğerlerini yakanlar da mevcut ne yazıkki. en azından bunları düşünerek eleştiriler daha yumuşak kıvamlı yapılabilirmiş. lakin sen bir eleştirmensin, biz senin kucağındaki mankenleri, davetlerde koluna giren seks objesi boya fıçılarını izlerken bitse de geçse artık diyoruz ya da kanal değiştiriyoruz. ama bunu derken birileri incinmiyor, birileri alınmıyor. birileri ölmüyor hıncal abeeeeeyyyyy!
güncel Önemli Başlıklar