bugün

6. 7. yüzyıl tarihleri arasındaki avrupalı tarihçiler Hz. Muhammed e ait olgu ve olay aktarmamışlar. Bu mantıkla Hz. Muhammed hiç yaşamamış ve mitolojik bir karakter diyebilir miyiz?

Hz. Musa yaşadığı dönemde halkı köle idi. o zamanın süper gücü bilimi, sanatı elinde bulunduran mısır medeniyeti kendinilerini denize gömen köle bir kavmi hiyeroglif, papirüs gibi tarihsel kayıtlara işleyebilir miydi?

islamiyette gayba iman bir çok yerde telaffuz edilir. herkesin görebileceği delil ve kanıtlar olsaydı zaten adı din, iman olmaz bilim, siyaset vb olurdu.

ayrıca illa çürütecek delil arıyorsan istanbulda kutsal emanetler dairesinde hz. musanın asası var.
karbon testi yaparak tarih analizi ile işe başlayabilirsin. sonuçlarını da burda paylaşarak bizi aydınlatabilirsin.
görsel
moses(musa) aslında bir mısır komutanıdır yahudilerin tarafına geçerek mısıra ihanet etmiştir sonra yahudiler bu adamın hayatını akad kralı büyük sargon hayatı ile birleştirilmiştir.
Butun ortadogu din geleneğinde gecen;adem ile havva'nin hikayesi, nuh tufani, habil ve kabil'in hikayesi, lanetli meyve, cennet ve cehennem kavramlari, kurban, tanrilarin yardimcilarinin oldugu anlayisi, yilan ve agac sembolleri, kurtarici fikri, vs gibi hikayeler,o dinler ortaya cikmadan binlerce yil once sumer mitolojisinde anlatilmıştır zaten.
“Küçük Abraham yedi yaşında yahudi Okuluna gitmeye başlamış.
Akşam eve dönünce “Anne bugün Musa Peygamber’i öğrendik” demiş
“Anlat bakalım” demiş annesi “Musa Peygamber bir Mossad ajanıydı.
Gördüğü eğitim sayesinde Mısır firavununun sarayına kimseye çaktırmadan girdi. Esir alınmış Yahudileri Kızıldeniz’in kenarına kadar kaçırmayı başardı. Denizi geçmek için bütün Yahudilere emir vererek yüzen köprüler kurdurdu ve Yahudiler Kızıldeniz’in doğusuna geçmeye başladılar. Tam geçerlerken bunları orduları ve zırhlı birlikleri ile takip eden General Firavun yetişti Musa Peygamber cep telefonuyla Mossad’a haber verdi. Mossad israil hava kuvvetlerine bildirince hemen F-16’larla Fantom uçakları köprüye varan Mısır ordusunu ve tankları bombalamaya başladılar, köprünün yarısına kadar gelmiş Mısır ordusu ve general Firavun denize düşerek boğuldular ve Yahudiler selametle karşı sahile geçtiler.”
Annesi dehşet içinde sormuş
“Abraham, haham hocan cidden böyle mi anlattı?”
“Anne tam olarak böyle anlatmadı, ama herifin anlattığının aynisini sana söylesem hepten inanmayacaksın!”

Şu fıkrayı buraya yazmasam olmazdı.
allah'ın elçisine atılan iftira.

bizim anlayamadığımız nokta şu zannımca. bizim dediğim kuran'la, allah'la, allah'ın peygamberiyle dalga geçenleri kastediyorum. burada herkes müslüman mı müslüman. ve yaş ortalaması otuzun altı. yani ergen, genç. o kadar rahat ki; küfür ediyor, iftira ediyor, kendince dalga geçiyor. bunlar cidden çok sakıncalı durumlardır. şaka değildir, hahhaa değildir. kendimize gelelim. allah çok kez uyarıyor ayetlerinde. dalga geçecekler, iftira atacaklar diyor. allah diyor. önceki kabilelerden, milletlerden ibretleri açıklıyor. peki hala neden bu gazabı, laneti üstleniyorsunuz. üstünüze alınıyorsunuz. bu çok tehlikeli bir davranıştır. kuran'da, allah'ın laneti üzerine olanların konuşmaları var naklen. onları bir okuyun. aynı şuan sizin sarfettiğiniz iftiralar ve dalga geçmeler gibi cümleler var. ayetin devamında bu lanetlenmiş kişilerin son durumlarından da haber veriliyor. lütfen dikkatlice okuyunuz. akleden için dersler vardır. allah aynen böyle söylüyor.
Ateist zırvasıdır.

(bkz: hayattan soğutan entryler)
Müminlerin "ayetler var ayetler" diyerek inkar etmeye çalıştığı gerçektir. Aklı olana yukarıda verilen Akad kralı sargon'un doğumuyla ilgili öykü bile yeter neyin ne olduğunu anlamak için.

Soru şu: sepete koyup, nehre bırakma motifi bir tek sargon ve Musa için mi kullanılmıştır? Tabi ki hayır!

Meşhur hindu destanı mahabarata'daki mühim figürlerden karna'nın da böyle sepet içinde nehre salınma olayı vardır.

https://en.wikipedia.org/wiki/Karna

Kuran'da denir ki, peygamber bu neviden olaylar anlatmaya başlayınca bazı mekkeliler "bunlar eskilerin hikayeleridir" der.

Haksızlar mı?
Ona bakarsak sepete koyup nehire salma muhabbeti superman için de geçerli tabi biraz uzay ve modernize edilmiş hali

Müslüman biri olarak Karnak tapınağında yazılan kayıtlarda adının geçmemesi özellikle mısır ters gelirken çok enteresandır belki Mısırlılar bilinçli olarak yazmamışlardır belki de Musa'nın adı mısır dilinde farklı bir şekilde telaffuz edilmiştir bilinmez.
"Papirüslerin hepsinin elimize ulaşmamış olması, elimize ulaşanların da her yerinin okunamıyor olması veya Mısır tarihinde utanç verici bir durum olan bu Mısır’dan çıkış olayının sonraki Firavunlar tarafından tarihten silinmeye çalışılmış olabileceği ihtimaller arasındadır.

Fakat yine de Mısırbilimciler eldeki eksik bilgilerden dahi Musa’nın izini sürüp kim olduğu hakkında tahminler yapmışlardır. Tarih kayıtlarına göre Hiksoslar Ortadoğu kökenli Sami halklarındandır ve M.Ö. 1700’lü yıllarda Firavun’ların emrinde Nil deltasında işçiler olarak çalışırken sonradan kendi krallıklarını kurup Mısırlıları yenmişler ve 100 yıl üzerinde hâkimiyet sürmüşlerdir.[1] Daha sonra M.Ö. 15. yy.’da Firavun Ahmose Hiksosları yendi ve bir kısmını sürdü bir kısmını ise esir ve köle olarak kullandı. Böylece Mısır’da yeni krallık kuruldu ve Mısır tarihinde ikinci ara dönem başladı. Daha sonra tahta Birinci Thutmose geçti. Thut-Mose Thot’un oğlu demektir. [8] Yani Musa’nın adı olan Mose kelimesi de aynıdır ve oğul veya evlat demektir."

"Birinci Tuthmose’nin kızı ve ikinci Tuthmose’nin karısı olan Hatshepsut tarih kayıtlarına göre saraydaki adı Senenmut olan bir çocuğu hanedandan olmadığı halde kraliyet mensubu yapıyor. Evlatlık ediniyor. Musa (moses) kelimesi de evlat anlamına gelmekte olup muhtemelen günlük dilde ona Musa diyorlardı, çünkü resmi adı Senenmut olan çocuk bir evlatlıktı. O’nun için de bir kral mezarlığı başlanmış olmasına rağmen lahiti bitirilmemiş ve Senenmut buraya hiç konulmamıştır. Bundan sonraki tarih çok net değil çünkü Hatshepsut’a kızan ikinci Amenhotep başa geçtiği zaman Hatshepsut ve Senenmut hakkındaki kayıtları sildiriyor."

"ipuwer Papirüsündeki ifadeler şöyle: “Mısır’ın aşağısı mahvoldu. Tüm saray işsiz kaldı. Sahip olunan her şey: buğday ve arpa, kazlar ve balıklar, Böylece ekin her yerde mahvoldu. Nehir kana bulandı. Felaketler heryeri sardı. Heryer kana bulandı. Altın ve lapis, lazuli, gümüş ve malachite, carnelian ve bronz, artık hepsi kölelerin boyunlarında.”[6] Papirüsün sonunda ise herşeyin Rabbi (Lord of all) diye bir ifade var ama önündeki arkasındaki kelimeler silindiği için neyden bahsettiği açık değil.[6]

Kur’an: Firavun hanedanını öğüt alsınlar diye yıllarca kuraklık ve ürün kıtlığına mahkûm ettik. (7:130)

Üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gibi ayrı ayrı deliller gönderdik. Yine de kibirlendiler ve günahkâr bir topluluk oldular. "

Ayrıntılı bilgi için (bkz: https://www.bilimveyarati...sir-kayitlarinda-hz-musa/)
Müminlerin bir takım çarpıtmalarla yalanlamaya çalıştığı gerçektir.

Ipuwer papirüsünün ve onun öncülünün hikayesi şurada:

https://en.wikipedia.org/wiki/Ipuwer_Papyrus

https://en.wikipedia.org/...aints_of_Khakheperraseneb

Özetle, tarihler tutmadığı gibi, eldeki kayıtlar bu neviden anlatımların, habire hanedan değişimi ve iç çalkantılardan muzdarip olan mısır'da yeni hanedanların meşruiyet sorununu çözmek için sürekli tekrarlanan politik motifler olduğunu gösteriyor. Lord of all hiyeroglifi ise hem firavun hem de Tanrılar için kullanılan bir sembol, o kadar. Velhasıl öyle anlaşılıyor ki aynen sepet olayı gibi, sık tekrarlanan bu motif de tevrat'a ikmal edilmiş.

Verilen linkte kızıldeniz'de boğulan firavun olduğu iddia edilen 4. Thutmose ile tanışmak isterseniz fotoğrafı şurada:

https://en.wikipedia.org/wiki/Thutmose_IV

Acil mumyalanması söz konusu değil, ölüm nedeninin ise

https://en.wikipedia.org/wiki/Temporal_lobe_epilepsy

Olduğu düşünülüyor.
bence eskinin marvel super kahramanları gibi bir şey. o zaman anca bu kadar.
Kimi müminin nehire sepette bebek bırakma olaylarının ciddi ciddi yaşandığını sanmasına vesile olan mitolojidir.

Bu mitolojik motif ve onun dağ başına bıraktı, ormana bıraktı gibi türevleri soy açısından problemli birini alakasız bir soya bağlamak için kullanılırdı.

Sargon olayında, itibarlı bir soydan gelmeyen ve tahtı darbe yaparak gasp eden sargon'u tanrı soyundan göstermek için kullanıldı.

Musa olayında ise mitolojik Musa karakterini yahudi soyuna bağlamak için... Oysa adı bile mısır dilinde ve "oğul" anlamına geliyor. Thutmose, yani tanrı thut'un oğlu gibi...
Sözlükte niye bu kadar ateist var ?
Musa hakkında eski ahit dışında yazılı kaynak olduğunu sanan cahillerin inkar etmeye çalıştığı gerçektir.

Tarih biliminde dini veya mitolojik metinler somut kanıtlarla desteklenmedikleri sürece tarihi kaynak olarak değerlendirilmezler.

Eski ahit'te bir çok hikaye anlatılır. Bunların çok azı kesin tarihi gerçek olarak kabul edilir. Mesela babil sürgünü.. Çünkü sürgündeki israil kral ailesine verilen yiyeceklerin kayıtlarını içeren babil tabletleri ve diğer bazı kanıtlar bulunmuştur. Ayrıca bir olayın tarihi geçerliliği olan bir takım kanıtlarla doğrulanması, o olayla ilgili efsanevi anlatımların da doğrulandığı anlamına da gelmez. Babil sürgünü yaşandı diye eski ahit'teki ilgili bir çok efsanevi anlatım doğru kabul edilemez. Öyle olsa Çanakkale savaşı ile ilgili yeşil sarıklılar uydurmalarını da doğru kabul etmek gerekir.

Biraz izanı olanlar, bir gerçekliğin çeşitli uydurmalarla paketlenip sunulmasının, değil dini veya efsanevi metinlerde, şahsi hayatımızda bile sık rastlanan bir olay olduğunu bilir. insanların tabiatı böyle...

Müsait bir zamanda Süleyman peygamberin gerçekten yaşayıp yaşamadığı hakkında bir başlık açacağım. Sonucu peşinen söyleyeyim: Gerçekten yaşamış gibi görünüyor. Fakat hiç de öyle eski ahit'te ve kuran'da anlatıldığı gibi kudretli bir kral değildi. Yahudiler abartmayı sever...
Hz musayı inkar etmeleri bir şeyi değiştirmez. Ortada firavun 2. Ramses gerçeği var. Yada, Nemrud firavundan öncedir ama, hz ibrahimi ateşe atan akad kralı 2. Sargon namlı nemrudun da benzer bir uygulamayla doğacak tüm erkek çocukları katletmesinin firavunun yaptığına benzemesi de yine hz musayı çürütmez.

firavun ateist değildir. kendini rab ilan eden bir inkarcıdır. olsa olsa pagan olur. ayrıca ingilterede bulunan bir müzede sergilenen o resimdeki (camekanda yüzü koyun) mumya başka birine aittir. kızıldenizde boğulan firavun ise 2. ramsestir. kral mezarlarını soyan hırsızlar nedeniyle defaatle yeri değiştirilmiştir. şu an ki mezarı kahire mısır müzesindedir. 2. ramsesin, hz musa (a.s.) yı kovalarken kızıldenizde boğulan firavun olmasının en büyük delili ise nakil esnasında çözülen sol elinin hâlâ havada durmasıdır.

--spoiler--
israil oğullarının peşine düştüğü esnada firavun (2. ramses)’un boğulması hadisesinden sonra, firavun’un yakın adamları ve ailesinden sağ kalanlar firavun’un cesedini mumyaladılar. ve cesedi nil nehrinde bulunan kayığa koyarak din adamları, vezirler ve ileri gelenlerin bulunduğu kayıklar eşliğinde taybe’de muluk vadisindeki 2. ramses’in kendisi için hazırlattığı mezarlığa götürdüler.

2. ramses’in yeniden kefenlenip defnedildiği tarih m.ö. 1089 yılıydı. yani ölümünden 127 yıl sonra. fakat buna rağmen hırsızlık vakalarının önüne geçilemedi. 21. aile zamanın kâhinlerin başı 2. bnudcim öldüğü zaman kâhinler bu hırsızlık ve yağmalama olayına son vermek için tüm cesetleri bir araya topladılar ve kahin başının cesedini onların üzerine bir örtü telakki ederek deniz manastırında mezarı bulunan kraliçe inhabi’nin mezarına defnettiler. daha sonra 22.aile tarafından mezar tüm cesetlerin sığması için genişletildi ve kapatıldı. mezarın üzerine şu ibareyi yazdılar; “bu mezar kral siyamon’un hükmünün 11. yılında m.ö. 969 yılında yapılmıştır.”

ve mezarın girişini tamamen kapatarak hırsızların musallat olmaması için etrafındaki işaretleri sildiler. ve yeni mezar 2800 yıldan fazla hırsızlardan uzak güvenli bir şekilde kalarak tamamen unutuldu, “deniz manastırı saklısı” olarak isimlendirildi.

şunu söylemek mümkündür ki firavunun boğulmasını bilenler sınırlıdır ve bunlar da saray ahalisi kâhinler ve eğer haber sızmışsa halkın bir bölümüdür. burada önemli olan 2. ramses’in kendinden önce gelen diğer firavunlar gibi ölmüş olduğudur.

şu da herkesin bildiği bir şeydir ki firavun öldüğünde 90 yaşındaydı ve mısır’da 67 sene boyunca hüküm sürmüştü bu sebeple insanlar onun ölümünü garip karşılamadılar. firavun’un israil oğullarını kovalaması esnasında boğulduğunu ve israil oğullarını serbest bırakmadığını bilenler allah’ın israil oğullarına olan yardımını ve onların yanında olduğunu gördüler. ve bu olayın başta güç zalimlerin elinde olsa da sonunda hakkın galibiyetinin bir mucize ve delili olarak gördüler.

bu olayda firavunun boğulma hadisesini bilenler musa (a.s)’ın hak üzere, firavunun ise haktan uzak olduğunu görmüş oldular. firavun boğulduktan sonra saray ahalisi ve kahinler tarafından mumyalanmıştır.

“bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.” (yunus / 92)

ayette kastedileni anlamamız için kıssamızı tamamlamamız gerekiyor;

firavunların mumyalarının m.ö. 609 yılında tekrar kefenlenip defnedildiğini ve kumların mezarın girişini tamamen örterek bu olayın unutulduğunu söylemiştik. aradan yıllar geçti. ms.1872 yılında mısırlı bir çiftçi kardeşleriyle beraber tesadüfen mezarın girişini buldular. ve bu keşiflerini gizlediler. devamlı mezara girip içindeki vezinde hafif pahada ağır mücevherleri alıp satıyorlar ve parayı da aralarında bölüşüyorlardı. halk dilinde şöyle bir ifade vardır; hırsızlar anlaşmazlığa düştü mü çalınan şey açığa çıkar. nitekim de öyle olur kardeşlerden biri mezarı keşiflerinin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra 6 eylül 1881’de diğerlerine karşı çıkar ve polise gidip olan biteni anlatır. mısır tarihi eserler kısmından birkaç yetkili mezara giderler ve ancak 300 işçi iki gün boyunca devamlı çalışarak mezar boşaltılır ve bir sandalla tüm muhteviyat kahire bulak’da bulunan mısır müzesine nakledilir. arkeolog ibrahim el-navawi 1902 yılında kendisinin 2. ramses’in mumyasını naklinden sonra cesedi keşfetmek ve örtünün altında muska ve mücevher gibi bir şeyin olup olmadığını görmek için mumyayı çözdüğünü söyler. fakat mumyayı çözer çözmez 2. ramses’in sol kolu birden havaya kalkar. diğer mumyalarda böyle bir şeye rastlanmamıştır ve bu gerçekten fazlasıyla dikkat çekicidir. (yahudilerin kovaladığı firavun- bugünün kitabı- said ebu ayneyn / sayfa 60)

diğer mumyaların elleriyle kıyaslandığında 2. ramses’in kolu olağandışı bir şekilde havaya kalkıktır. mumya merenptah’da olduğu gibi katlanmış örtü kaldırıldığında eller çapraz konumdadır. ve arkeologlardan biri mumyayı gördüğü sırada “sanki kendisine yaklaşan bir tehlikeyi önlemek istermişçesine bu firavunun elini kaldırması ne garip!” demiştir. bu sözlerin sahibi sözler ağzından dökülürken öylesine ve olayı düşünmeden söylemiş olabilir. ve bunu söylerken de hakikati bilmiyordur. ama o 2. ramses’in sol kolunun bu konumuna muhtemel olan açıklamayı yapmış ve bu açıklamada isabet etmiştir. bu olayı 3000 yıldan bu yana süregelen vakıa üzerinden düşündük ve şöyle dedik;

“firavun ve ordusu kumsala ulaştı ve önlerinde suyun ortasında yarılmış bir yol buldu. firavun ve ordusu binekleriyle beraber bu yolda ilerlemeye başladılar. yüzlerinde zafer gülümsemesi vardı. bir saat ya da birkaç saat içinde israil oğullarına yetişecekler ve onları mısır’a ikinci kez döndürebileceklerdi. fakat karaya ulaşmadan az önce askerlerin binekleri ve teçhizatları çamura saplanmaya başlamıştı. ve askerler, binekleri diğer askerlerin geçişini sağlamak için çamura inerek kenara çekmeye başladılar. 2. ramses’in yüzündeki gülümseme kaybolmuş yerini endişeye bırakmıştı. niçin bu bölgede çamur vardı ve niye batıyorlardı. israiloğulları sürüleriyle kuma saplanmadan nasıl buradan geçebilmişlerdi. yoksa onların binekleri daha mı ağırdı. askerlerinin bu bataktan kurtulmasını beklemekten başka çaresi yoktu. başını çevirdi ve gözlerine inanamadı bu da nesi! devasa bir dalga ona doğru yaklaşıyordu. deniz kapanmaya başlamıştı. ve azgın sular onun tarafına doğru geliyordu. gayr-i iradi bir hareketle kendisini gelen sulardan korumak için kalkanı tuttuğu sol elini havaya doğru kaldırdı. sular ona şiddetli bir tokat indirdi. elini öyle kuvvetli tutuyordu ki kasları kilitlendi ve su dalgasına rağmen eli öylece havada kalakaldı. sular onu sardı ve hayata veda etti. ama buna rağmen kolu hâlâ havada kalmıştı.”

öldükten sonra cesette meydana gelen değişikliklerden biraz bahsetmemizde bir beis yok. bilindiği gibi organizmada hareketi sağlayan uzuvlar kaslardır. kaslar kas hücrelerinden, kas hücreleri ise ipliksi kas dokularından oluşur, bu dokular iki çeşittir; ince ipliksi kas dokusu kalın ipliksi kas dokusu karşılıklı olarak kas boyunca uzanır. eklem hareket ettirilmek istendiğinde beyin tarafından bir emir algılanır bu emir sinir hücrelerinde ilerleyerek eklemin hareketinden sorumlu kasa ulaşır. beyinden çıkan bu elektrik akımı sonucunda kasla sinirin buluştuğu yerde bazı kimyasal tepkimeler meydana gelir bu tepkimeler sonucu özel bir enzim oluşarak a.t.p’ yi çözümler ve böylece kasın büzülmesi için gerekli enerji açığa çıkar. uzun ipliksi kas dokuları kısa ipliksi kas dokularıyla iç içe girer ve kasın boyu kısalır. bunun sonucunda ise istenen hareket gerçekleştirilmiş olunur.

öldükten sonra ceset şu merhalelerden geçer;

1. ruh bedenden ayrıldıktan sonra beyinden gelen emirler durur ve vücuttaki tüm kaslar gevşemeye başlar. bu da 1. gevşeme olarak adlandırılır.

2. ölüm gerçekleştikten iki saat sonra tüm kaslar çekilmeye başlar. bu da “ölüm sertliği”(rigor motris) aşaması olarak adlandırılır. bu çekilme baştan ayaklara doğru uzanır. önce yüz, boyun kasları daha sonra göğüs kol diz kasları son olarak da ayak kasları bu aşamadan geçer. bu aşama takriben 12 saat sürer ve bu aşamada organların konumunda bir değişiklik olması çok güçtür. bu yüzden cesedin yanında bulunan kişiler daha sonra açık kalmaması için 1.gevşeme sırasında ölünün göz kapaklarını aşağı indirir yani kapatır.

3. bu aşamadan sonra kaslarda bulunan proteinler çözülmeye başlar ve kaslar ikinci kez gevşer. bu aşamaya ikinci gevşeme adı verilir. ve aynı şekilde baştan ayaklara doğru uzanır.

4. sonra bunu 4. aşama olan çürüme aşaması izler.

normal ölümlerde işte ceset bu merhalelerden geçer. fakat normal olmayan ölümlerde ki buna örnek olarak intihar verilebilir. intihara kalkışan kişi aşırı bir stres ve gerginlik halindedir. ruhun bedenden ayrılması anında bu gerginlik maksimum düzeye ulaşır. ve bu anda vücudun tüm kasları çekilir ve bu halde kalır. bu tıpta kadeverik spazm (1.gevşeme yerine) olarak adlandırılır. daha sonra bunu ölüm sertliği rigor motris izler ve kaslar büzülmüş olarak kalır. patologlar çoğu zaman intihar eden kişinin elini başa doğru nişan alınmış bir tabancaya sıkıca tutunmuş bir şekilde bulurlar ve 2. gevşeme olana kadar tabancayı ölünün elinden almak mümkün olmamaktadır. ve aynı şekilde öldürülen kişinin elinde katilin elbisesinden ya da saçından bir parçaya rastlanması da sıklıkla görülür. bu da araştırmacılar için katilin kişiliğinin teşhisi ve yakalanıp cezaya çarptırılmasında bir ipucu sayılır. boğulma hadiselerinde ise son anlarda kadeverik spazm gerçekleşir ve boğulanlarda ellerinin küçük bir tahta parçasına ya da dipteki çamurdan avuçlamış olduğuna çok rastlanılır.

ii. ramses'in mumyası elleri havada durmasın diye örtülüyor...

2. ramses’in boğulması sırasında yaşadığı olay da işte budur. boğulma esnasında stres ve gerginlik maksimum düzeye ulaştı ve kadeverik spazm yaşadı. bunun sonucunda da sol eli ki kendisini gelen azgın sulardan koruması için bir kalkan tutuyordu olduğu hal üzere kaldı ve sertleşti. çarpmanın şiddetinden olmalı ki o anda elindeki kalkan kurtuldu ama eli yine öylece kaldı. kadeverik spazmın ardından ölüm sertliği aşaması yaşandı. normalde 2. gevşeme aşamasında tüm kasların gevşemesi gerekiyordu firavun’un cesedinde muhtemel ki bu aşama yaşandı ama sadece onun sol eline uğramadı. cesedi mumyalayanlar bunu fark ettiler sol kolunu yan tarafına her koyduklarında sol el havaya kalkıyordu! ceset mumyalandı ve çeşitli maddelerle ve kremlerle boyandı. bu maddeler eklemlere oradan da kaslara sızarak cesedi bir çeşit lastik haline getirdi ve esnekleşmesini sağladı. sol eli yan tarafa ya da göğüs üzerine her koyduklarında el havaya kalkıyordu. bu sefer elleri sabitleyerek cesedi bir bez ile tekrar örttüler. aradan yüzyıllar geçti. ceset bulundu ve bulak müzesine götürüldü. bir arkeolog 1902 yılında cesedin üzerindeki örtüleri kaldırdığında firavun’un eli yine havaya kalkmıştı!

https://www.timeturk.com/...-in-eli-neden-havada.html
--spoiler--

görsel
Müminlerin boğulan firavunun 4. Tutmosis değil, 2. Ramses olduğuna iddia etmesine vesile olmuş bir efsanedir.

Bir karar verseniz, hangisi?

Bu arada, isteyen kişiler mumyanın fotoğraflarına bakabilirler, elleri gayet de yerinde duruyor.

Hayır, durmasa ne olacak? Şunca uzun hikaye yazdılar diye sözde "aman da dalga geliyor" diye kasılan elinin öyle kaldığı doğru mu olmuş olacak? Yahu ölüm katılığı her zaman geçicidir. Hiçbir cesedin ölüm katılığında kaldığı görülmemiştir. Ayrıca suda boğulmak öyle medusa görmüş gibi elini kaldırıp donmakla olmaz.

Son olarak, 90 yaşını aşmış, mumyasındaki incelemelere göre türlü sağlık problemleri olan adamın, ben hur gibi savaş arabası sürüp, yahudi kovalaması olacak iş mi allasen?
Yalnız ii.ramses'in bir eli hakikatten havadadır bizzat Kahire'de müzedeki kafileyi gezdiren turun rehberi anlatıyordu kulak misafiri olmuştum evet turla gitmedim

Duruyorsa bilgisayar veya telefonda çaktırmadan çektiğim fotoları atarım buraya fotoğraf çekmek yasak

Hz Musa mitolojik midir bence değildir ama kendisi ibrani de değildir kendisi yüksek ihtimal mısırlı idi kendi kavmi dinlemeyince ibranilerin lideri olmuş olabilir çünkü ismi Mısırca.
tamamen değildir ama kısmen hatta büyük oranda mitolojik karakter olduğu doğrudur.

mitolojilerde bahsedilen karakterlerin büyük çoğunluğu bir dönem yaşamış toplumda öneme sahip olan kişilerdir. Bu kişiler öldükten sonra gerek sevenleri gerek sevmeyenleri tarafından büyütülür ölümlerinden sonra. Aradan yüzyıllar geçtiklerinde ise bu kişiler tanrı veya peygambere dönüşebilir. Dinler bu şekilde oluşur bu yüzden musa karakterinin gerçek olması büyük olasıdır.

peki bu musa hakkında söylenenlerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış. isminden milletine, inancından eylemlerine hepsi şüphelidir ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bir zaman makinesi bulamazsak tamamen bilemeyeceğimiz bir gizemdir. fakat hikayesinde anlatılan bazı şeylerin gerçekliğine pek çok tarihçi de inanmaktadır.

mesela avusturyalı yahudi ünlü düşünür Sigmund Freud musanın tek tanrıcılığa inanan mısırlı aten dinine mensup bir rahip olduğunu ve öğretilerini kenan diyarına götürüp yaydığını düşünür. hatta o dönem mısırında gözüken sünnet edilme geleneğinin yahudilikte kökenini buna bağlar. Mısırlı tarihçi Ahmet Osman ise bu iddiada bir adım öteye gitmiştir ve Musa'nın Mısır firavunu olan Akhenaton'un kendisi olduğunu ve tek tanrılı dini kurup -Akhenaton bilinen ilk tek tanrılı dinin gerçekten kurucusudur- daha sonra sürgündeki bazı kabileler ile birlikte mısır'dan bu günkü israil topraklarına geçmiş olduğunu söyler.

arkeolojik olarak bakıldığında semi dinlerin kaynak kitaplarında geçen 10 bela ve exodus(mısır'dan çıkış) sırasında deniz yarılması gibi olayları doğrulayan bir kanıt elbette yoktur. bu sebepler din adamları musa düşmanı firavun'un ismini genelde zikretmezken ramses, amonhotep, tuthmose, tutankhamon gibi bazı Firavunların olabileceği şeklinde belirsiz konuşurlar. çünkü her birinin hayatı hakkında çok fazla detay olmasına rağmen hiçbirinde bu tarz doğa olayları görülmemiştir.

Mitoloji kısmını geçersek dini konular kişilerin vicdanında biter. kişiler istediğine elbette inanabilir. fakat bir grup insanı* kurtarmak için sadece firavunu ve yanındaki bir kaç kişiyi öldürmek yeterken bir diğer kavmin* başına çocuklarını öldürmek dahil olmak üzere 10 büyük felaketi veren yada kaçan millet sahilde sıkışına kadar her türlü eziyeti çekmesine izin verirken son anda şov yaparak denizi yaran tanrıya inananlar ise bir yerde kendi vicdanını, bu büyük belalar ile yarılmış denizi görüpte inanmayacak kadar gerizekalı insanlar olabileceğini düşünenler kendi aklını sorgulamalıdır.

bu arada yarı mitolojik olan tek kişi musa ve öncesindeki peygamber değil ondan sonra gelen davut, süleyman, yahya, isa ve bir diğeri de dahildir. bunlarda davut ve isa'nın isimlerinde birileri yaşasa da diğerlerinin isimleri bile şüphelidir.
https://www.youtube.com/w...?v=7WRRkWwOUMw&t=252s