kuşkusuz var olan sevgi.

özellikle sıcak bölgelerde daha erken olgunlaşan çocuklar, bu kategoride yer almaktadır.
(bkz: sevgi aslan)
bazı bünyelere ne kadar anlatsanda gerçekleri hala peygambere pedofili iftirasını atmaya çalışırlar.

Zira kendilerinin götü çok büyükmüş herşeye götüyle güldüklerine göre. işte götü büyük olunca bunların aklı küçük kalıyor abi ne yapıcan. Adamlara sabaha kadar anlat hala ateist forumlarından arakladığı bilgilere inanır. Dedim ya göt büyük olunca vücutta aıla yer kalmıyor.
cocuklara islamin gelecegi olarak bakmis birisidir bu yuzden sever peygamberimiz onlari.
(bkz: hz ayşe)

edit : ayşe tabi zoruna mı gitti.
yetimlere sevgi göstermesi, çocuklara şefkat ile muamele etmesi, torunları ile bir baba şefkati içinde ilgilenmesi gibi örneklerden anlaşılacağı üzere yüksek düzeyde ve şefkatla iç içe bir sevgidir.
--spoiler--
hz muhammed'i torunlarını öperken gören maço görünümlü bir bedevi şöyle der:

- benim 10 (rakamı atıyorum şimdi hatırlayamadım) çocuğum var daha birini bile öpmedim.

hz muhammed : allah senin kalbine merhamet koymamışsa ben ne yapabilirim?
--spoiler--
tabii kendinizi çok akıllı sanıp başka yerlere gönderme yapmaya çalışma odunluğu içinde olursanız bunlarla ilgilenme zahmetine girmeyebilirsiniz, ama durum budur.
--spoiler--
peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.

bir çocuk gördüğü zaman peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.

gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.

çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.

peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.

hz. enes diyor ki:

"çoluk çocuğuna peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. oğlu ibrahim'in—medine'nin— avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. beraberinde ben de bulunduğum halde resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi."

peygamberimiz, kızı fatıma'yı çok severdi. bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi.

hz. fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.

hazret-i fatıma'nın iki oğlu vardı: hasan ve hüseyin. peygamberimiz bu torunlarım çok severdi. onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde hz. hasan 7, hz. hüseyin 6 yaşındaydı. yani peygamberimiz hayatta iken hasan ve hüseyin çok küçük yaşlarda idiler.

işte peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:

bir gün peygamberimiz minberde hutbe okurken hasan ve hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

"cenab-ı hak, 'mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir. onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti.

hz. enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

"peygamberimizi hutbe okurken gördüm, hasan dizinin üstündeydi. ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'ben bunu seviyorum' diyordu."

ebû said anlatıyor:

"peygamber efendimiz secdede iken torunu hasan geldi, sırtına çıktı. peygamber efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti."

hz. zübeyir anlatıyor:

"bir gün gözümle gördüm. peygamber efendimiz secdede iken hasan geldi, sırtına bindi. çocuk kendiliğinden ininceye kadar peygamber efendimiz de onu indirmedi. peygamber efendimiz namazda iken bacaklarını açar, hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı."

abdullah bin mes'ud anlatıyor:

"peygamber efendimiz namaz kılarken secdeye varınca hasan ve hüseyin geldiler, sırtına bindiler. oradakiler karışmak isteyince, peygamber efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti. namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

"kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin."

enes bin mâlik anlatıyor:

"bir defasında peygamber efendimiz secdede iken hasan ve hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. i̇ninceye kadar peygamberimiz secdeyi uzattı.

"oradakiler sordu:

"yâ resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"

"peygamber efendimiz buyurdular ki:

"oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim."

katâde anlatıyor:

"bir defasında peygamberimiz, kızı zeynep'ten olan torunu amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. o şekilde namaza durdu. rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu."

bu hususta bir başka sahabî de şöyle anlatıyor:

"hz. hasan ve hüseyin sırtında olduğu halde peygamber efendimiz camiye geldi. öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. namaza durdu. peygamberimiz secdeye vardı. secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. bir de ne göreyim? peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. namaz bitince halk sordu:

"yâ resulallah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"

"hayır, bunların hiçbiri olmadı. ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim."

ebû hüreyre anlatıyor:

"peygamber efendimiz bir gün bir omuzunda hasan, diğer omuzunda hüseyin olduğu halde geldi. yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu."

"yâ resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik.

"evet, severim. kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular.

peygamberimiz bir yere davet edilmişti. yolda hz. hüseyin'i gördü. hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. bu hareketi birkaç defa tekrarladı. peygamberimiz de peşinden koşuyordu. sonunda yakaladı, bağrına bastı:

"hüseyin bendendir, ben de hüseyin'denim" buyurdu.

bazen hz. hasan'ı da omuzuna alır ve "allah'ım bu çocuğu seviyorum, sen de onu sevenleri sev" buyururdu.

peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı.

bir seferinde hz. hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu. bir adam kendisini bu halde görünce, hasan'a;

"ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi.

peygamberimiz de cevap verdi:

"o da ne güzel binicidir."

o bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.

peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı.

peygamberimizin torunu hüseyin, sütannesi ümmü-fadl'ın yanındaydı. bir defasında peygamberimiz hüseyin'i görmeye gitti. ümmüfadl der ki:

"hüseyin'i emziriyordum. resulullah yanıma geldi. çocuğu istedi, verdim. çocuk hemen üzerine akıttı. almak için elimi uzattım. 'çocuğun işemesini kesme'dedi. sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü."

peygamber efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.

hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, hüseyin'den söz ederek, "bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:

"kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, cenab-ı hak ona cennette memnun olacağı kadar nimet verir."

öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.

peygamberimiz mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu.

sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:

"resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. namazda iki kısa sûre okudu. namaz bitince ebû said el-hudrî sordu:

"yâ resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..."

"peygamberimiz şöyle açıkladı:

"geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."

çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. olay şöyle gelişir:

bir gün fakir bir kadın iki kızı ile hz. âişe'yi ziyarete gelmişti. hz. âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. o hurmayı anneye verdi. anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. hz. âişe bu durumu peygamberimize anlatınca, peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:

"çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, cehennemden kurtuluşa vesiledir."

peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer sahabî çocuklarına da gösterirdi.

peygamberimizin hizmetçisi hz. zeyd'in oğlu üsame anlatıyor:

"resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'ya rabbi, bunlara rahmet et. çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi."

bazı kimseler, peygamberimizin sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı.

bir defasında akra bin habis, peygamberimizi, hz. hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi:

"benim on çocuğum var. şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

bunun üzerine peygamberimiz, "merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu.

yine bir gün bedevinin birisi gelerek peygamberimize, "yâ resulallah, siz çocukları öper misiniz? biz onları öpmeyiz" dedi.

böyle bir suale peygamberimiz, "allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu.

peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu.

çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da peygamberimizden öğreniyoruz:

"çocuklarınızı çok öpün. çünkü her öpücük için size cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır. melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar."

peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı.

bir yahudinin çocuğu hastalanmıştı. bunu duyan peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti. ona müslüman olması için telkinde bulundu. çocuk, müslüman olmak için babasından izin istedi. babası müsaade etti ve çocuk müslüman oldu.

peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi.

bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü.

sahabîler, "ya resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular.

peygamberimiz, "onlar doğdukları gibi duruyorlar. sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti.

çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. i̇slâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler.

peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. i̇slâmdan önce kız çocuklarının arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı.

işte peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, islâmî bir eğitim verenleri cennetle müjdeliyordu.

peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi.

halid bin said, peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. habeşistan'da doğduğu için, peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi.

çocuk kalktı, peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. babası yanına çekmek istedi, fakat peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu.

bir seferinde peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. hz. halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.

• • •

cemre o sıralar küçük bir çocuktu. babası alır, onu peygamberimizin huzuruna götürür, der ki:

"yâ resulallah, şu kızım için allah'a bereketle dua eder misiniz?"

peygamber efendimiz cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu.

• • •

çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu. onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar.

ebû hüreyre anlatıyor:

"adamın biri peygamber efendimizin huzuruna geldi. yanında da bir erkek çocuğu vardı. adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. peygamber efendimiz sordu:

"bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?"

"evet, yâ resulallah."

"sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder."

erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları peygamberimiz hiç hoş görmezdi. bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı. onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu. i̇kisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı.

enes bin mâlik anlatıyor:

"peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. bir ara adamın erkek çocuğu geldi. adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. az sonra bir de kız çocuğu geldi. onu da yanına oturttu.

"peygamber efendimiz adama sordu: "niçin ikisini bir tutmadın?"

• • •

peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi.

numan bin beşîr anlatıyor:

"babam malından bir şeyler hibe etmişti. annem, 'bu hibeye peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem' dedi.

"bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak peygamberimize gittik. durumu öğrenen peygamberimiz:

"başka çocukların var mı?' diye sordu. "babam, 'evet, var' dedi.

"bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"

"babam, 'hayır' dedi.

"allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.'

"babam peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti."

peygamberimizin kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz. ilk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici...

hazret-i ali anlatıyor:

"peygamber efendimiz bize ziyarete gelmişti. o gece bizde kaldı. hasan ve hüseyin de uyuyorlardı. bir ara hasan su istedi. peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada hüseyin de uyandı. hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. peygamberimiz suyu hüseyin'e vermedi, önce hasan'a verdi.

"bunun üzerine fatıma dayanamadı ve 'hasan'ı hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...' dedi.

"peygamberimiz, 'hayır, suyu önce hasan istedi' buyurdular."

baştan buraya kadar baktığımızda peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.

islâm dini, yetimlere iyi davranılmasını, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir. kur'an-ı kerîm'in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. bu âyetlerden birisinde şöyle buyurulmaktadır: "gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir". (nisâ, 4/10). bu âyetteki yetim malı yemekten maksat; onların mallarına sahip çıkmak, haklarını yemektir. yoksa, içerisinde yetim bulunan bir aileyi ziyarete gidildiğinde onların ikram ettiği bir şekeri almamak değildir. hz. peygamber de bir hadîsinde; yetim malı yemeyi insanı helâk eden yedi büyük günah arasında saymıştır (buharî, vesâya, 23).

yetim, kendi malını idâre edemeyeceği için, onun mallarını vasîsi idare eder. onun şahsî işlerini ise velîsi yürütür. vasî, yetimin malından, maddî zararı kesin olan harcamalarda bulunamaz.

yetimler reşit olarak erginlik çağına ererlerse malları kendilerine teslim edilir. şayet erginlik çağına geldiklerinde kendilerinde mallarını güzelce idare edebilme yeteneği görülmezse, 25 yaşına varıncaya kadar kendilerine malları teslim edilmez. bu yaştan sonra artık kendi mallarını idare ederler.

yetim malı yemek

islâm'a göre, yetim malı yemek kesinlikle haramdır ve büyük günahlardan birisidir. bu konuda açık ifadeleri bulunan bir çok âyet ve hadîs vardır. i̇şte bunlardan bazıları şunlardır. yüce rabbimiz kur'an-ı kerîm'inde şöyle buyuruyor:

"yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. zaten onlar, çılgın aleve atılacaklardır" (nisâ, 4/10);

"yetîmin malına yaklaşmayın, yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir, onu uygun tarzda sarfedebilirsiniz); ölçü ve tartıyı tam adâletle yapın..." (en'âm, 6/152).

peygamber efendimizi ise, bir hadîslerinde şöyle buyurmuşlardır: "siz. (fertlerin ve milletlerin mahvolmasına sebep olan) helâk edici yedi günahtan sakınınız!" ashabı kirâm: "yâ rasûlüllah! bunlar hangileridir?" diye sorunca, peygamberimiz:

"âllah'a şirk (ortak koşmak), büyü yapmak, allah teâlâ'nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek-haklı olarak öldürülen müstesna-; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zinâ isnâd ve iftira etmektir" buyurmuşlardır (bkz. riyâzü's-sâlihîn terc, iii, 184).

demek ki, yetim malı yemek, insanları ve toplumları mahvedici büyük günahlardan birisidir. akıl ve mantık ölçüsünde düşünüldüğü takdirde de, yetim malı yemenin ne kadar kötü olduğu açık bir şekilde anlaşılabilir. anası-babası ölmüş, küçük yaşta ve bakıma muhtaç bir vaziyette kalmış, henüz kendisine miras kalan malı çekip-çeviremeyecek durumda ve çaresiz bir yetimin malını yiyenlerin bu dünyada olmayacakları gibi, öbür dünyada da büyük cezaya çarptırılacakları âyetlerde ve hadîslerde açıklanmıştır.

islâm dîni, yetim malı yemek bir tarafa, aksine yetimlerin ve mallarının korunmasını emretmektedir. bu konuda da allah teâlâ hazretleri şöyle buyurur: "sakın öksüzü ezme, dilenciyi azarlama..." (duhâ, 93/9-10). peygamber efendimiz ise, yetîmleri koruyan ve onların işlerini üzerine alıp yürütenler için şöyle buyurmuşlardır:

"ben ve yetîmin işlerini deruhte eden kimse, cennette şöylece beraber bulunacağız" buyurarak, şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek, aralarını ayırmıştır" (riyâzü's-sâlihîn tercümesi, i, 308).

yetim malı yemek ne kadar kötü ve büyük günah ise, onları korumak da o derecede sevaptır ve hayırlı bir iştir. onun için her insanın çevresinde bulunan yetim ve öksüzleri görüp gözetmesi ve kendi malına sahip olup, işletebilecek seviyeye gelinceye kadar onları koruması dînî ve aynı zamanda insânî bir görevdir.
--spoiler--
kız çocuklarına biraz daha düşkündür erkeklere nazaran. onları korumak ve beslemek ister. derdi kesinlikle cinsellik değildir. pozitif ayrımcılıktır. ha derdi cinsellik olsaydı da kesin ilk kez adet olmalarını beklerdi. ondan sonra ise 40 erkek gücünde olduğundan olay olurdu.
(bkz: islam düşmanlarının demagoji sevgisi)
herkesin farklı yorumlar yapabileceği soyut bir kavram.

sonuçta çocuk sevgisi dediğimiz olay elle tutulur birşey değil. kişinin vicdanında yaşadığı bir durumdur. fakat şöyle bir başlık açılmış vakt-i zamanında, belki ilginizi çeker;
(bkz: müslümanlık ve sübyancılık ilişkisi)
(bkz: kafir olmanın inanılmaz hafifliği)
:: erkek çocuğunu çokça sevin.
:: kız çocuğunu sevmeyelim mi, ya resulullah
:: o zaten sevimlidir, kendini size sevdirir.
(bkz: micheal jackson)
(bkz: hz fatma)
öyle böyle değildir. neyse ben bişey demiyorum anladınız siz.
özellikle sekiz yaşındakilere.. ayşe isminden çok hoşlanırmış.. neyse anladınız siz.
çoluk çocuk, kız oğlan, eşikteki beşikteki ırzına geçilen bir din kurmamasından bellidir.

siz sizin düzenin çocuk sevgisinden bi haber verin de görelim. 18 aylık bebeye tecavüz edildi lan sizin dünyanızda!..
özenti ergen ateist yavrularının dilinden düşmez. sizi de sever bir ara inşallah, ne diyim.
kızı gelince odaya ayağa kalkardı.kızını istemeye geldiklerinde önce kızına sormuştu.

kız çocuklarının öldürüldüğü ve erkek çocukla övünülen bir devirde ben kızlar babasıyım demişti.

kızını güzel yetiştirene cennet müjdelemişti.

secdede başına çıkan torunları düşmesin diye secdeyi uzatmıştı.
sağdan soldan duyulma cüppelilerden hacıdan hocadan ve* abiler ablalar denilen saçma insanlardan duyulma şeylerdir. tamamı uydurmadır. sevilmesi için uydurulmuştur. anlatılan her olumlu şeye inanılır her olumsuz şeyede yalan denilir. öyledir. işe yaramıştır.

ben burda hz muhammed arada bir küfür edermiş desem taşlamaya çalışırsınız.

ama hz muhammed asla küfür etmemiştir, küfür edenleride uyarmıştır ahlaka yönlendirmiştir desem evet yapmıştır helal olsun ağzına sağlık dersiniz. yaptı mı? kanıt yok. ama olumlu olan herşeye inanıcaz.
hz muhammed in sevgisini kimseden sakinmamasindan dolayidir.
şefkat ve merhamet ile iç içe olan sevgidir. biraz araştıran, peygamberimizin bayramda mahzun gezen yetimleri nasıl teselli ettiğini ve sevindirdiğini; torunları hz hasan ve hz hüseyin ile ileri yaşına rağmen nasıl ilgiyle oyun oynadığı ve ilgilendiğini hadislerden detaylarıyla bulabilir.
(#13682211) video da dediği gibi 6 yaşında ayşeyi almış 9 yaşında sex yapmıştır. büyük sevgidir, nesillerimize örnek olmalı böyle bir sevgi.
aklı sadece bi tarafa çalışanların iftira attığı sevgidir. yeter ulan! yaptığınız hakaretler yeri göğü titretir be! internet ortamlarında at gözlüğü takmış cahil ateistlerin iftiralarını delil kabul edip, alemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamberimize dil uzatanlara bir kez daha anlatıyorum. o zamanlar miladi takvim var mıydı? yoktu. o zamanki yaş kavramı ile bu zaman ki yaş kavramı arasında farklılık var. ayrıca kimin ne zaman doğduğu tam olarak kaydedilmemiş. benim babamın doğum gününü rahmetli babanname sorduğumda, "oğlum patates zamanıydı" der. ki o zamanlar nasıl hesaplanıyordu yaş? bilmeden iftira atmayın. insan bilmediğinin düşmanı olur. peygamberimizi tanıyın, ondan sonra klavyeye dokunurken iki kere düşünün.
sırf içindeki kini kusabilmek için her an hazırda bekleyenlerin asla anlamayacakları sevgidir.

sen, aynaya baktığında gördüklerine inanmayacak kadar körsen, benimde tükürüğüm o yüze tükürmeyecek kadar değerli.

ve şimdi sen sadece bu kadarını bil. ya da bilme, umrumda değil.
güncel Önemli Başlıklar