bugün

hoşlanılan kızdan teklif gelmesi durumunda heyecan verici bir istektir. beklenen olayın beklenmedik bir anda gelmesini sağlayan durumdur.

ruj sürme mevzusu

ılık bir bahar akşamıydı. özge, artı iki arkadaş mekana gidiyoruz. arka koltukta ortada ben, sağımda özge, solumda adını şimdi siksen hatırlayamayacağım bir kız vardı. özgenin komşusu mu ne... önde de bizim diğer pipi var. biz dışarı çıkmadan önce biraz sevişmiştik. pardon içmiştik, ne sevişmesi amk bi dur daha yeni buluştuk. herkes hafif çakırkeyfti.. ki zaten ben her zaman biraz çakırkeyftim.. ki zaten üniversitede herkes her zaman biraz çakırkeyftir... öndeki pipi şöforle muhabbeti koyulaştırmış, soldaki kız telefona yoğunlaşmış öyle gidiyorduk. sonra özge bana dönüp "gurucum ellerim dolu, zaten sıkışık oturuyoruz, şimdi benim tek elimle aynayı tutup tek elimle ruj sürmem zor olacak sen sürer misin?" dedi. hmpss diye olduğum yere acil iniş yaptım. bir anda o arabanın içinde benim de olduğumu farkettim. arabaya bindigimizden beri, "elektrik faturası kol gibi girmese bari bu ay, vizeler de çok düşük nası kotarılır ki o dersler" tarzı tatsız düşüncelere dalmışım. özge'nin dudaklara baktım. manzara seyreder gibi daglar, ovalar, vadiler seyredaldım. kulaklarımdaki sıcaklı daha da hissedilir olmuştu. "tabii" dedim. çantasından çıkardığı ruju uzattı. kapağı açtım, ruj nerde la diye mal mal bakarken parmaklarım mekanizmayı çeviriverdi ve ruj ortaya çıktı. aman tanrım bu bu bu oydu, kırmızının en sevdiğim tonu. ruju binlerce kez öpmek istedim. ne kadar zaman oldu senin sürüldüğün dudaklarda hüküm sürmeyeli bir bilsen. açaydım gollaamı.. öhm.. neyse, sonra özge "hadi sür" dedi ve dudaklarını "üü" yapıp biraz daha yakınlaştı. memesi koluma değdiğinde ezan duymuş mümin gibi huşuyla "aziiz allah" diye mırıldanasım geldi, içim bi tıaf oldu, heyecanlandım. burnumdan hafif bir nefes alıp beynime oksijen gitmesini sağlamaya çalıştım ama oksijenden çok özge'nin kokusuyla doldu içim. aman allahım kız an be an beni kendisine hapsediyordu. benim gibi bir çapkın, yer yer beyefendi, yer yer piç birisi nasıl olurda bu etki altında bu kadar çaresiz kalırdı. fakat zaman geçtikçe stresim de artıyordu eğer ruju kötü sürersem her şeyi mahvedebilirdim. özge yanımdan bir anda "puff" diye kaybolabilirdi. ruju dudaklarına yaklaştırdım. bir yandan heyecanlı, bir yandan da tedirgindim, tamam daha önceden de bir dudağa bu kadar yakın olduğum emdiğim, ısıdığım olmuştu ama ilk defa elime ruj alıyordum. ki ben çöp bebek bile çizemeyen adamdım, çöp donuz bile çizemezdim hatta, çizerdim de altına "donuz bu" yazmam gerekirdi. neyse başladım titizlikle özge'nin dudaklarına ruju sürmeye. o dudaklar ben ruju sürdükçe bastırdığım yere doğru dolgunlaşmaz mı? özgenin tesiri biraz daha arttı. sonra alt dudağa geçip orayada aynı şekilde sürdüm ruju. kızın dudakları vodafone tabelası gibi çıkmıştı... yok bu benzetme olmadı.. kızın dudakları elma şekeri gibi çıkmıştı. (bu daha iyi) sonra "taman, güzel oldu" dedim. o da dudaklarını ağzının içine alıp birbirine sürdü ve ardından "mmmpuck" yaparak tekrar dışarı çıkardı. dudakları efsane görünüyordu, büyülenmiştim.

oje sürme mevzusu

gece eğlenildi, evlere dönüş yolunda diğer pipi ve adını şimdi hatırladım gökçe'yle yollar ayrıldıktan sonra ben özge'yi bırakıyordum. kapısının önüne geldik vedalaşırken özge beni kahvaltıya davet etti. ertesi gün onda özge'nin evine gittim. pijamalarıyla o kadar tatlıydı ki anlatamam. neyse kahvaltımızı yaptık sonra özge kahvaltının üzerine rahat birşeyler aldı?? pardon, özge kahvaltının üzerine bir de enfes, köpüklü bir türk kahvesi yaptı. onu da içtik. sohbet muhabbet şen şakrak giderken özge'den bir teklif daha geldi; "yaaağğ guru ben sol elimle oje süremiyorum, sağ elime sen sürer misin?" kızın sayesinde iki günde makyöz olmuştum. "tabi ki bebegim, hatta ikisine de ben süreyim farklı farklı olmasın" dedim. gül kurusu renk ojelerini getirdi. ojenin kapağını açtım. trt1de çıkan bonus saçlı ressam gibi ojenin ucunu pıt pıt diye oje şişesinin ağız kısmına vurup fazla ojeyi bıraktım ve elimi uzatıp özge'nin elini avucumun üzerine aldım. "belki de şurda kuşların yuvalarını kurabileceği sevimli bir ağaç vardır" der gibi başladım. o kadar pammıktı ki elleri bi garip oldum, hoşuma gitti. ojenin fırçasını bir kuğu gibi süzdürüp sürdüm tırnaklarına. sonra fırçayı küçük bir kuş gibi "pırrrr" diye bir tırnağından havalandırıp diğerinin üzerine kondurdum. ama bir yandan da hüzünlüyüm er ya da geç bu parmaklar bitecek. neticede iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda parmak var kızda. neyse son serçe parmağı da bitirdikten sonra hüzünlü bir veda ediş gibi bıraktım elini. ama bütün gün özgedeydim. akşama doğru alış verişe gittim, akşam yemeğini de birlikte yedik. sonra film izlerken sevgili oluverdik. sonra dedim ki; " bebişim ayak tırnaklarına da oje sürmemi ister misin? "hihihihi" dedi.