bugün

“Dakikalar mutluluk getirmesi beklenen yüzyıllardır.”
11 yaşımdayken öğretmenimin hediye ettiği goriot baba kitabıyla okuduğum,
fransız klasik roman yazarıdır.
kaleme aldığı "Çalışanın Fizyolojisi" Türkçe olarak ilk kez yayımlandı. Kitapta 1800'lü yılların
Fransa'sındaki ofis yaşamı mizahı bir dille anlatılıyor.
https://www.cnnturk.com/k...il-sonra-ilk-kez-turkcede
“Paris’in tavan araları yitip giden dehâlarla doludur.” Kezâ istanbul...
Diğer romancıların aksine Balzac’ta baskın olan husus tasvirdir. “Tasvir dehası”dır.
Balzac:
“Allah’ın sırf kalabalık etsin diye yarattığı insanlar vardır!”
realizm akımına denk gelmiyor olsa da yazmış olduğu romanlarda, romantizm akımının yanı sıra realizm'den de bir çok örnek yer almaktadır.
kendisinin tüylerimi diken diken eden, esrarengiz köşk adında bir öyküsü vardır. öç alma öyküleri adlı kitapta okumuştum zamanı vaktinde.

ondan sonra o denli etkilendiğim eser sayısı pek azdır. anton çehov'un eğri ayna adlı öyküsü güzel bir örnek mesela. Bir de, bizim köy bir balıkçı köyüdür öyküsü var.

Esrarengiz köşk adlı öyküden alıntılıyorum:

--spoiler--
Bu yere egemen olan kasvetli sessizlik sadece insan korkusu olmaksızın serbestçe oradan oraya koşuşturan, dövüşen ve birbirini yiyen kuşlar, kediler, kırlangıçlar ve farelerin çıkardıklan seslerle bozulmaktadır. görünmeyen bir el her yere 'ESRARENGIZ' sözcügünü kazımıştır. Merakınız sizi yola bakan yan tarafından eve bakmaya yöneltirse gözünüze büyük, kemerli bir kapı çarpacaktır. Çevrenin yaramaz çocukları delikler açmıştır üzerinde. Sonradan işittiğime göre bu kapı son on yıldır kapalıymış. Bu deliklerden baktığınızda evin ön ve arkası ile bahçe ve avlunun kusursuz uyumunu görebilirsiniz. Her ikisinde de aynı vahşi kargaşa egemendir, taş döşemeler yaban otlarıyla kaplıdır. Duvarlar da büyük çatlaklar, onların kararmış üst kısımlarından fişkırmış binlerce yapışkan otu sürgünü görülür. Taş basamakların bağlantı yerleri ayrılmış, kapı çıngırağı teli paslanmiş, su olukları kırılmıştır. Nasıl bir ateş dağlamıştır burasını? Hangi mahkeme bu ocagin köküne kibrit suyu ekilmesini hükme bağlamıştır? Tanri'ya küfür mü edilmiştir burada? Fransa'ya ihanet mi edilmiştir?
--spoiler--
Gerçek adı onur'dur.
balzac'ın edebi üslubuna, insan doğası ve eylemlerini derin kavrayışına— ki bildiğim kadarıyla, kendisi bir dönem hukuk okurken aynı zamanda felsefeyle de ilgileniyor ve okuduğu üniversitede felsefe derslerine de giriyordu. bu bağlamda, felsefenin en azından kendisiyle büyük bir sevgi ve tutkuyla ilgilenen kişiye refleksif düşünme ve derin kavrayış yetisi kazandırması ölçüsünde, onun özgün sanatını geliştirmesinde ve yine, her dikkatli okuyucunun farkına vardığı balzac’ın eserlerine yansıyan o olağanüstü gözlem yetisi, yorumlama gücü ve de insan doğasını ve eylemlerini böylesine içten kavrama yetisinin gelişmesine kanaatimce, sanatın yanında felsefenin de katkısı büyüktür. ve bu kavrayışı, dile ve anlatımına yansıtmaktaki başarısına hayran olmamak elde değil. onu okurken balzac’ın dehasının, derin kavrayışının ve sezgisinin ustalıkla dile işlendiğini görüyor, dilin ve edimsel yaşamın bu sanatsal birlikteliğinden haz alıyor, belleğimizde yer alan sıradan sözcük ve kavramlar, zihnimizdeki katı belirlenim ve içeriklerinden sıyrılıp bambaşka anlam katmanlarıyla doluyor, katılıklarından kurtulup düşünce uzamında özgürce dalgalanıyor ve böylece, en azından onu okuyan kişi için dil, adeta zenginleşip özgürleşiyor. bu da, kişinin zihnine bir esneklik ve sözel-dilsel düşünmede bir kıvraklık sağlıyor.

Edebiyatın—daha doğrusu genelde sanatın—böyle bir özgürleştirici, zihni, yaratıcı ve salt edilgin değil ama etkin bir doğaya kavuşturucu etkisi vardır.
bu noktada diyebilirim ki, bu edebiyat dehasını mutlaka okuyunuz, hatta okumakla kalmayın, eserlerini düşünsel bir tecrübede bir meditasyon ikliminde yaşayınız. balzac gibi büyük dehaların eserleri, onların güçlü sezgisel düşünceleri ve derin kavrayışlarındaki nesnellik temelinde, gerçek ve hakikat olandan dolaysızca pay alır (yani, spinozacı bir tabirle söylersek tanrı ya da doğa'nın upuygun bilgisi onların sanatında, en azından dilsel ve yazınsal kalıplarda tezahür eder.) bu bağlamda onların yazdıkları bir bakıma vahye benzer. onları, bir dindarın, kendini tanrı’ya adamış bir mistiğin, tinsel bir beslenme adına, tanrısal yasayı okuyup derin derin düşünmesi ve onu yaşaması gibi okumalı. bu şekilde onlardan hem duygusal hem de düşünsel olarak beslenmeliyiz ki böylece, büyük alman şairi hölderlin’in, yaşamı sanattan öğrenme misyonuna biz de ermiş olalım.
bu kadar tipsiz olduğunu bilmiyordum.
Karşıma çıktığınızda, mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki o çekicilik vardı üstünüzde. Ben acı çekenleri peşinen severim. Böylece melankoliniz be­nim için büyülü bir güzellik,

mutsuzluklarınız benim için bir çekicilik haline geldi...
Babası masondur.