bugün

a dan z ye aklınıza ne gelirse eski coşkusunun, keyfinin, tadının kalmaması hatta posasının bile ortalıktan kaybolması. ne internette takılmanın, ne sokağa çıkıp gezmenin,ne maç seyretmenin, ne gazete okumanın, ne bulmaca çözmenin, ne balık tutmanın, ne porno seyretmenin, ne iddaa oynamanın, ne sözlükte yazmanın, ne gece yorganın altında sevgiliyle mesajlaşmanın, ne gece 3lerde yıldızlara sigara ateşlemenin, ne sabah patates kızartması kokusuyla uyanmanın, ne gazetenin üzerine çekirdek döküp dudaklar şişene kadar çekirdek yemenin, ne yiğenleri bisiklete bindirip arkasından itmenin, ne arabanın içinde oturup müzik dinlemenin, ne ablayı arayıp ''gelirken 1 paket sigara al '' demenin, ne balkona çıkıp yağmur suyunu fırçayla çekmenin, ne apartman merdivenlerini hızlıca inmenin, ne ucu kırık terlikle bakkala gitmenin, ne tren istasyonunda bir banka oturup rayları seyretmenin, ne ne ne ne ne ne... ve daha binlercesinin eski tadının olmamasına bazen gerçekten çok içerliyorum. hani bunlar küçük şeylerdi ama hepsi büyük mutluluklardı bizim için. şimdilerde hiçbirinden tat alamamak o kadar berbat ki, ancak eskiye dönüp tadını hatırlamaya çalışmak keyif veriyor.

evet, umarım bu geçicidir ve her şeyin tadı kaldığı yerden devam eder. yoksa hayat bu cümlelerin başına ne koydukça daha da çekilmez olacak. zira tümcelerin başına ''ne'' ler gerçekten yakışmıyor, tıpkı suratlarımıza çöken ağır somurtkanlıklar gibi.

artık olumsuz ön ekler defolsun gitsin hayatımızdan ve geceniz güzel olsun.
çünkü, sen artık o eski tatlı kişi değilsindir.
yaşananlara tad verenin olmamasından kaynaklanıyordur, tuz olmadan yemeğin tadının kötü olması gibi örneğin.
belki yaşın kemale ermesinden, belki kısa yahut uzun süreli hafif depresif ruh halinden, belki de zamanın ruhunu kabullenmek istememekten kaynaklanan durum.

mevcut olanlardan tat almaya çalışmak bir çözüm olabilir sanki ama yine de geçmişi hayır ve özlemle hatta derin bi hasretle yaadetmek bence çok güzel...
sanırım büyüyoruz. ve biz büyüdükçe; caddeler küçülüyor, tahammül azalıyor, saygı tükeniyor.

eskisi gibi değiliz, hiç olmayacağız. tükenmişliklerimizi uzun uzun masalara yatırıp, pişmanlıklarımızın şerefine bir bir içeceğiz. bakarsınız boğazımıza gelip çöreklenen düğüm o an çözülüverir. 'şerefe' diye kalkan her kadeh, bakarsınız beraberinde huzuru da getirir. imkan dahilinde tüm bu sayılanlar, yapılabilecek şeyler belki ama 'yapmaya gücün var mı?' diye soranımız yok.

hepimiz günü gelince, kendi bacağımızdan asılmaya bekleyen koyunlarız. hayat getirdi bizi ta buralara. düşüncelerin hiç ölmüyor olması ne acı değil mi?
bilim adamları bu durumu, yaşlandıkça tat alma hücrelerinin ölmesi olarak acıkıyorlar.
2018 itibariyle,
Şeftali,
Karpuz,
Meme,
Gofret,
Muz (çok pahalı, 9,90)
Kırmızı Erik.
Bir gerçek olduğu kesin fakat buna sebep olan unsur, bizim eski biz olmamamız mı? yoksa zamanın eski zaman olmaması mı? Bu bir türlü netleşemiyor. Belki de ikisi birdendir bu da makul.

Kimi insan bu duruma çok takılmaz. Sürekli yeniliklerden keyif alabilecek yapıdadır. sürekli bugünü yaşar, anda kalır, ileriye yönelik yaşar. Geçmişi oturup uzun uzun düşünmez ve bunu beyhude bulur.

Kimi insan da çeşitli sebeplerce nostaljik bir karakter taşır. Geçmişe özlem duyar ve bugüne de yarına da söver. Aslında iki yıl sonra da sövmüş olduğu bugüne bile nostaljik bir özlem duyacaktır. Melankolik olan ve bu melankoliyi de içten içe seven yahut buna gereksinim duyan insanlardır.

Birinden biri daha doğru, daha haklı diyemeyiz. ikisi de haklı.

Geçmiş, insana hep daha güzel görünse de çoğunlukla bu da bir yanılsamadır. Her kuşak bu düşünceyi taşıyor. Bin yıl önce ahmet yesevi "zamane insanları çok kötü" diye yazı kaleme alıyordu misal. Her kuşak kendinden sonraki kuşağı garipser. Kendi dönemini yüceltir.

Yirmi yıl sonra bugünün tik tok gençleri diyecek ki "ulan bizim zamanımızda ne güzel tik tok vardı çok güzeldi be şimdiki gençlere bak bir de nelerle uğraşıyorlar."

bu bir döngü. 90 lardan gelen biri olarak atariye bile özlem duyuyorum ama yaşandı ve bitti. Atari, taso, gazoz kapağı, futbolcu kartları, 9 aylık, sokakta yapılan piknik, sabahları çizgi film izlemek için erken kalkmak, bisikletle duvardan duvara çarpıp yara bere içinde kalmak, yılbaşında balkondan aşağı torpil-kızkaçıran vs atışım,(bu da bildiğin magandalıkmış lan) bilgisayarda age of empires oynama hevesim, internete ev telefonuyla elli saatte zar zor bağlanmak, grafi2000 izlemeyi büyük bir eğlence aktivitesi sanmak, her çıkan filme ulaşımın zor olması ya sinemada ya da cd sini alarak izleyebiliyor olmak, müziğin her sn ulaşılabilir değil de ancak kasedini alıp dinlenebiliyor oluşu, kasetlere saçma salak ses kayıtları yapmalar, harry potter'ın yeni kitabının çıkmasını hevesle beklemek, yaz tatili gelsin de denize gideriz belki diye bununla heveslenmeyi ve daha milyon adet şeyi özlüyorum.

Çünkü artık ne bunlara benzer şeyler ne de olup biten herhangi başka bir şey umrumda bile değil. hiçbir şey hissettirmiyor.

Dediğim gibi tüm bunlar büyük ölçüde yanılsama ve kişisel ruh halleri fakat göz ardı edilemeyecek ciddi bir realite de var: eskiden bir şeylere ulaşmak gerçekten zordu ve bu yüzden keyifliydi.

Bugünse sürekli ulaşılabilir olan fabrikasyon üretim sanat ürünlerine sahibiz. Sinemaya hangi filmin geldiği umrumuzda bile değil. Yeni çıkacak şarkıların pek bir önemi yok. hiçbirimiz oturup bunları beklemiyoruz. Beklediğin bir kitabı her gün kitapçıya gidip geldi mi diye sormuyorsun en kötü pdf ini indirirsin. Bugün dünya tarihinin en hızlı tükenen aşklarını yaşıyorsun. Arkadaşlıkların heves barındırmıyor. 7-24 diyalogta olduğun ve oturduğun yerden konuşabildiğin insanlarla "değişiklik olsun" diye gidip kafede oturuyorsun vs vs...

Hiçbir heves yaratmayan nice nice şey yapıp aslında keyifli şeyler yapıyorum lan diye kendini ikna etmeye çabalıyorsun sadece. bu yüzden de hiçbir şeyde tat mat yok.
Tadı alan zamandır.
Ömrünün azaldığını hissettiğin her vakit, yaptığın ya da tattığın her şeyin tadı da azalır.
Bir miktar ürkütücü gelendir. Niye böyle oldu ki lan.
güncel Önemli Başlıklar