bugün

her yere ait olmaya tercih edilesidir. hem hiçbir yere olmamak, bir yerlerin bize ait olmadığı anlamına gelmediğinden sevinilesidir.
(bkz: the other side of the coin)
kendini bu dünyaya göre hissetmemektir. nerede olursa olsun içinde bir huzursuzluk olmasıdır ve kendi boşluğunda kaybolmaktır.
binevi dışlanmış.
hepimizin yasadıgı kacınılmaz bir sorundur.ne gidebilmek ne de kalabilmektir.bazen bi insana ait olmus gibi hissederek kendini avutursun ama bu sadece bi yanılsamadır.
DUVARA KARŞI FiLMiNDE GEÇEN KONU. ACABA HER YERE AiT OLMA DUYGUSUNDAN DAHA MI iYi DiYE SORUYORUM CEVABI OLMAYAN SORULARA DÖNÜYOR DÜŞÜNCEM BU KEZ. EVET DEPRESiF BiR DUYGU, EVET BUNALIM AMA ORJiNAL. KENDi ADIMA DENiZi OLMAYAN BiR YERE AiT DEĞiLiM BEN KESiNLiKLE EVET BUNU BiLiYORUM. ZATEN BiZDE iLLA BiR YERE AiT OLMALISINDIR BU ŞART TIR KOŞULDUR BiZDE. TOPLUM, ANNE BABA EŞ AiLE, iNANDIĞIN DEĞERLER BIRAKMAZ YAKANI BU ŞARTTIR. YiNEDE NEREYE GiDERSEN GiT SONUNDA YALNIZCA KENDiNE DÖNERSiN. *
fırtınalara çıkamayacak kadar korkak; dingin sularda duramayacak kadar heyecanlı olmaktır...

ne güneşe çıkabilir-gözlerini alır- ne de gölgede kalabilir -üşütür-...
hayatın; arada kalmışlık hal ekini yaşar...
insandır en nihayetinde;
superman değildir ki asla olduğunu iddia etmemiştir...
yani; o da bir düzen ister aslında...
hayal kurmayı dener; depremde yıkılan onca hayaline rağmen, dilek tutamadan kayan yıldızlarına rağmen...
kurar da; iskambil kağıtlarıyla yapılan evler gibi de olsa; ruhsatsız da olsa düşleri vardır...
rutsatsız düş taşımak yasaktır, yakalatır!

gitmekle gitmemek, kalmakla kalmamak arasındaki çizgiler çok kalındır;
bir tarafa geçmeye çabalarken -ki kendisi yorgundur oldukça- diğer taraf aklını çeler...
tekrar en başa dön...
işte hep o ibne çizgiler yüzünden! ne olurdu biraz daha ince olsaydı da, bir tarafına geçebilseydim diyip;
yaşananların faturasını kesmeye çalışır yine bir başka şeye!

sevmek belki değil ama sevilmek bir ihtiyaçtır diyip;
yalanlar söyler ve bu yalanlar kendisinedir çünkü bilir ki kendisini kandırmak çok kolaydır...
başta kendi iyiliği içindir; korkak ya bu...
mutsuzluktan korkar...
mutlu olabilmek için...
ama bir bakar; üzerinde, altta kalanın canı çıksın oynanmış ama canı çıkmamış birkaç iyi duygu parçası vardır içinde;
mutluyken, mutsuz etmekten de korkar sonra...
yine yalan girer devreye; bu sefer karşıdakinin mutluluğu için...

ne bir şeyi sahiplenir; ne de sahiplenilir...
ne tam olarak anlayabilirsin; ne de ben hiçbir şey anlamadım diyebilirsin...

ama anlasaydın; emin ol hak verirdin...
çünkü o sadece sana değil; hiçkimseye ait değil...
önceleri bilmezsin.
her gittiğin yerde neden önce saatlere bakarsın,
en eğlendiğin vakitlerde neden tası tarağı toplar evine gitmek istersin,
özledim dediğin arkadaşlarınla neden buluşmayı hep ertelersin.
anlam veremezsin.

önceleri anlamazsın.
birine bağlanmaya çalıştıkça ondan uzaklaştığını farkedersin,
sevmeye başladıkça inkar eder,
etrafın kalabalıklaştıkça belki daha çok yalnızlaşırsın.
ama kafaya takmazsın.

önceleri umursamazsın.
herkes çevrendedir nasılsa. bir telefon etsen yeterdir.
istediğinde çalarsın kapılarını.
severler seni bilirsin.
sende onları seversin.

bir sevgilin olur sonra.
sen "aşık oldum" dersin.
ama tanıdıkça yabancılaşırsın, aslında öyle iyidir ki o.
kendi vicdanın kırbaçlar sırtını senin,
terkettiğine üzülürsün.
ama hiçbir zaman geri dönmezsin.

ailenle vakit geçirirsin sonra.
karşılıksız bir sevgidir bu.
gene de düşlerini süsleyen, uzak şehirlere kaçma isteğidir.

uzak şehirlere gidersin sonra.
ya da başka ülkelere, başka kıtalara.
haritada gördüğün yerler ayak bastığın yerler olur belki.
duramazsın oralarda.
bir gece vakti alırsın ülkene dönüş biletini.

duramazsın işte hiçbir yerde. barınamazsın, dar gelir her yer sana.
sıkılmana luzum yok. en eğlendiğin vakitlerdir bazen, kendini en çok yalnız hissettiğin anlar.

sen her yere aitsindir ama görünüşte. her ortama ayak uydurursun. seni tanıyanlar belki böyle derler arkandan. bir gün orada bir gün burada, her yere ve herkese yetişirsin.

ama içten içe bilirsin sen aslında hiçbir yere ait değilsin.

aynada gördüğün tanıdık yüz
aslında bir yabancı.
yaşadığın ev belki kaçmak istediğin,
kaçınca dönmek istediğin...

kendine bile itiraf edemesen de bilirsin sen, hiçbir yere ait olmadığını ama en çok;
sahiplendin sandıklarından kolayca vazgeçebildiğini gördüğünde anlarsın bunu.

önceleri bilmez, anlamaz ya da umursamazsın.
ideolojilerin, yakıştırmaların, yozlaşmış geleneklerin orta yerinde tepeden tırnağa özgür olmak.
özgür ruhların sıkıntısı.
ne çok insan tanıdım en büyük hayali öğretmen olmak olup, evlenmek, yuva kurmak isteyen...
şimdiden ait gelecekteki yuvasına, eşine, çocuklarına...
hayallerine ait.
ait olamayanlara zaman zaman bir hapishane, bir hücre olmaz mı o yuva...
"ne kadar eğlenmiştik o gün"
yıllar sonra karşılaştığın arkadaşın kurar bu cümleyi.
evet, eğleniyordum gerçekten
ama ben saatime bakıyordum gülerken
size çaktırmamaya çalışırken...
diğer parçalarım başka yerlerdeydi, zaman ilerledikçe ki huysuzluğum da bu yüzdendi...
ama başka yerde olsaydım inan,
bi parçamda sizde kalacaktı.
ait olamadığın bir sürü yerden vazgeçip, yeni ait olamayacağın yerlere gitmekle geçecek ömrün.
kimi zaman belki ait olurum buraya diyerek...
kimi zaman da içteniçe ait olamayacağını bilerek.
ama hep giderek.
gidişler hiç bitmedi hayata asılı kalma savaşında.
çıkarken bir bilinmezliğine daha, sana kalan birkaç sahne sığdırdığın kadar.
zorlama nafile, olamazsın hiçbir yerin yerlisi.
geçiştirirken bir yerlerden, üzerine yapıştırdığın paçavralar değil seni yerli kılan.
her seferde kaçmak için vursanda kendini yollara, taşırsın geride bırakamadıklarını.
(bkz: geçmişi olmayan adam)*
tek olmaktır, savaşçı olmak, savaşabilir olmaktır. git gide küreselleşen ve küçülen bu dünyada kendine yaşam alanı yaratabilmektir.
(bkz: yürürün)
(bkz: araf)
her yerde olup hiçbir yere ait olduğunu hissetmemektir. benliğin ağır gelir yaşadığın şehre başını alıp gitmek istersin, herkesten ... ailenden, dostlarından, sevgilinden uzaklaşmak istersin. kimse sana aradığın huzuru vermiyordur artık. yaşadığın şehrin surları senin ruhunu çevreleyen hapishane duvarları gibi gelmeye başlar. her sabah uyandığında tüm şehrin kalabalığı seninle birlikte sokaklara dökülmüştür, her yüz tanıdık gelmeye başlar. bir süre sonra hikayeler sıradanlaşır hep aynı şeyleri anlatmaya başlar insanlar. hep aynı korku ve hep aynı koku vardır insanların bedenlerine sinmiş. gözlerini kapatmak ve o anın dışına çıkmak istersin tüm varlığınla tüm yeryüzünden kopmak ruhun nirvanaya ulaşması gibi sonsuz bir huzur ararsın. arayış uzadıkça herşey her yer sana dar gelmeye başlar artık. kendini hiç biryere aitmiş gibi hissetmezsin, kaçabildiğince uzaklara gidelersin. bir gün başka bir şehirde başka bir sevgilinin kollarında bulursun kendini ve hayatın baştan sona değiştiğini sanarsın. çokta uzun sürmeyecek bir zamandan sonra artık o yerde o sevgili de o insanlar da sana dar gelmeye başlar yeniden. sonunda her nereye gidersen git her kiminle olursan ol onların hiç birine ait olmadığını anlarsın, sen kendine bile ait değilsindirki emanet bir canı taşımakla yükümlü bir mahkumsundur sadece hayatın hapishanesinde.
elini attıgın her esyanın bilmem kaç yuz kilometre otede kalmış olması. aynı anda bi çok yere ait olmak.
+hiçbir yere ait hissetmiyorum abi kendimi. çok sıkkınım.
-siktir lan melankolik misin depresif misin nesin? karı kız kaldıracağını düşünüyorsan yamulmaktasın.
+abi ama ben.
-sus lan hiçbir yere ait değilmiş. çükkafa!
+ühü.
bulunduğu mekandan, hayatındaki insanlardan koşar adım uzaklaşmak isteyen insanın ruh hali. fakat bu kişi en azından güvenlidir diyip dört duvarının arasından kafasını hiç uzatmamıştır.halbuki insan sürekli yolda olsa gözlerinin aradığı o manzarayı bir gün bulacak hemen karşısına evini kuracaktır.
(bkz: haymatlos)
dünyanın en güzel şeyidir.

ama dünyada da böyle bir şey yok ne yazık ki!

--spoiler--
ne kimseye aitim ne de kimseye sahip
--spoiler--
(bkz: sans frontieres)
ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin
ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin.

yolu-yönü açık denizlere çevrili olanların hissettiği, ferah ve buruk tat.
annem için, ortalarda hallo'nun devesi gibi dolanmaktır.

annemin sözünü dinleee.. sigaraya özenmeeee...
herkesin imrenerek baktıgı bir hayat yasarken yasadıklarınızın tadını cıkaramamak, buyuk kalabalıklarda sevdiginiz guvendiginiz insaların bulundugu ortamlarda bile yalnızlık cekmek, kendinizi anlayıp bir turlu tanımlayamamak ve "ben ne yapıyorum", "ne isim var burda" ya da "ben kimim" diye sorgulamak, kendinizi, kendinize bile ait hissedememek, ruhum dediginiz maskenizle kenetlenip yasamaya baslamak, hic bir yerde ve kimsede uzun sureli kalamamak, hayata ve kendinize yabancılasmak.
(bkz: ikili delilik)
(bkz: holden caulfield)