bugün

"beklediğinin, hep var olduğunu bilmek"tir..
(bkz: serbest vezin sembolik şizofreni)
ille de görmek için mi beklenir güzel günler?
beklemek de güzel.
Arif Damar tarzı bir bekleyiş olsa gerek, gelmesini değil de beklemeyi sevmek...
hiç gelmeyeceğini biliyorsa, beklemesi anlamsız. ama herhalde duygularına engel olamıyor.
hiç gelmeyeceğini bilmiyorsa, beklemesinin sakıncası yok. ama biz üçüncü kişiler için üzücü bir durum.

bkz: benim de başıma geldiydi.
ben beklerim gelip gelmemek ona kalmış.. ister gelir ister gelmez bana ne? ha onun kendinden bile haberi yoktur orası ayrı. buda olaya daha farklı bir şapşallık katabilir, katıyorda. (bkz: ben manyak mıyım)
bir umuttur, insanın içinde bir kıpırtı oluşturur. ama yinede salaklıktır.
bazen yaşamak için gereklidir.
beyhude bir cabadır. gelmeyecekse beklenmez sacma!
ölümü ölmeden yaşamaktır. onun geleceği düşüncesi bütün eylemlerinizi etkiler. yapacaklarınızı onun geleceğini düşünerek planlarsınız. ne kimseyi görür gözünüz ne bir başka yüreğe sevdalanırsınız. çünkü siz o gelecekmiş gibi yaşarsınız. oysa aklınız der ki "salak... anla artık gelmiyecek. görmüyor musun? kaç zaman geçti? ne bir haber ne bir ses var?".
üzülürsün... ağlarsın... göz yaşlarını dindiremez kimse.
herkes "yazık. değmez onun için bir damla göz yaşı. seni sevse senin yanında olurdu." der. işte o an "herkes"ten nefret edersin. çünkü bu senin sevgindir. saf ve masum... tıpkı bir çocugun annesini sevdiği gibi katıksız.
neden karışır bunca insan sevgime diye düşünürsün. aslında onlar akılcı yolu gösterirler. oysa adı aşk olan bir duygunun akılla ilişkisi yoktur. çünkü aşk yürekten hissedilir beynin algılamaz.
sana kötülük yapsa bile aşıksan aşkından vazgeçemezsin. anlamak için aşık olmak gerekir.
gelmiyecek olduğunu bilsen bile beklemek sevdiğin insanı bu dünyada yaşıyacağın en güzel "umut"tur. çünkü adı aşktır bu umudun.
gecikmeli ankara treniyle gelen kadını beklemek...
umutsuzluktan umut doğurmaya çalışmaktır.
umut ederek sevmeye devam etmek.
sizofreni belirtisidir, kendimden biliyorum. *
Gidip gelmek, yollara çıkmak , inanmadığın halde sana inat senden bağımsız bekleyen varlığına ağız dolusu küfretmek, çöp karıştırmak bir iz kalmıştır belki veya kokusunu takip etmek, sabit durmak öle sadece durmak. (bkz: sizin hic babaniz oldu mu/#10810)
(bkz: oysa bir umuttu hep)
(bkz: aşk)
beklediğimi farketmedim. meğerse onu hep beklemişim. onunla ilgili bir haber duymayı, belki bir telefon açmasını, belki sokakta yürürken bir anda karşıma çıkmasını... soranlara hatırlamadığımı söylemişim, bir kahkaha atıp konuyu değiştirmişim. öyle sık sık gelmemiş aklıma, adını mı hiç dile getirmemişim. bahsederken hep "o" demişim.

neden çünkü merak ettiğim birçok şeyin yanıtını zaman içerisinde zaten kendim vermişim. yanıtları bulduğumda ise onu düşünmekten vazgeçmişim. ne ara vazgeçtim bak, hatırlayamadığım bir zaman diliminde sanırım. daha çocuk yaşta yastık altına sakladığım resimlerini unutmuşum sonra nereye kaldırdığımı. yüzünü unuttuğum vakitlerde dahi aramamışım nerde bu lanet resimler diye. güya önemsememişim, önemsemediğimi herkes bilsin istemişim. fenası sergilediğim tavıra önce ben inanmışım. millet bana nasıl inanmasın?

gittiği yıllarda demişler "gelmez bir daha" diye. öyle bir inat varmış ki onda "ölür de dönmez" demişler sözünden. "dönmesin zaten" demişim ben. omuz silkmişim her bahsi geçtiğinde. "hiç merak etmiyor musun, özlemiyor musun" diyenlere aldırmamışım. insan hatırlamadığı birini ya da bir şeyler paylaşmadığı birini nasıl özler sahi? neyini özler? neyi düşler? bir geçmişimiz olmamış ki gelecek her günümde yanımda olmasını dileyeyim allahtan. bırakıp giden kendisi, inadından sebep geri dönmeyen kendisi. inatçı insanları hayatıma almadığımı farkettim ama sonraları.

ama bir gün, unuttuğuma emin olduğum yıllarda işlek bir caddede, hiç ummadığım bir anda, olmayacak bir zamanda çıktı karşıma. öylece geçti yanımdan. tam yanımdan geçerken baktım ama yüzüne. o da baktı gayri ihtiyari yüzüme. tanımadı beni ama. yanımdaki arkadaşlara söylemedim bile "bak bu kadın var ya benim annem" diye. bilmem utandım belki.

düşünmedim sonrasında. kimseye anlatmadım onu gördüğümü. bir daha geçmemeye özen gösterdim ama o sokaktan. sanki gidersem tekrar karşılaşacakmışız gibi. ne saçma.

yıllar sonra çekti bir büyüğüm beni karşısına dedi ki "o çok hasta". "git, gör, helalleş evlatsın sen" dedi diğerleri. o vakitten sonra başladım kurmaya. neden aramamıştı bunca vakit, neden gitmişti, bizim hiç mi önemimiz yoktu, binbir zorluklarla evine, eşine, ıvıra kıvıra katlanan kadınlardan onun ne farkı vardı? farkı bırak ne hakkı vardı bunları yaşatmaya? ama bakma gittim sonunda. sorularıma yanıt istediğim için değil ona benzememek için, inat yapmak istemediğim için.

çıktığımda evinden anladım ki onu beklemişim meğer ben. belki onunla ilgili bir haber duymayı, belki bir telefon açmasını, belki sokakta yürürken bir anda karşıma çıkmasını... merak etmişim kokusunu, ses tonunu, mimiklerini. hakkında anlatılanları dinlemez gözükürken tutmuşum demek aklımda, her biri peşi sıra geldi çünkü sonra aklıma.

sözün özü bilsen de gelmeyeceğini, istemesen de gelmesini, umut taşımasan da buna dair, bekleyebiliyor insan. nasıl bildiğin bir şey vardır hani seni üzen, reddedersin hep ama bi zaman sonra sende inanırsın kendini ikna etmek için söylediğin yalanlara, bastırırsın her ne varsa bende öyle yapmışım meğer. onu bunu inandırayım derken kendim kanmışım söylediklerime.

solgun yüzünü gördüğümde anladım ki hayal etmekten korktuklarımı yaşamayı dilemişim meğer. yazık ki farkına varmamışım önceleri. şimdi iş işten geçti belki ama inanır mısın hala bekliyorum ben. gelmeyecek olması asla olamaz buna engel.
bir kaç günü kalmış hastanın yaşam direnci gibidir bir bakıma. her ne kadar öleceğini biliyorsa da içinde hep bir acaba barındırır nedensiz. tabi bu direnç gidenin ardında bıraktığı hatıraların çokluğu ve zuhur eden hadisenin tazeliği ile de alakalıdır. zaman aradaki mesafeyi açmaya başlar sonra yavaş yavaş. ardından umut tükenir ve aradan bir kaç yıl geçtiğinde anlaşılır ki gitmiştir.

sonraları soyut avunma tümceleri üretir beyin. giden gider, kalan sağlar bizimdir kabilinden. bir yan yine muhteviyatında anıları barındırmasına karşın...

(bkz: sevişir gibiydi gidişin bile)
pencerenin önüne geçmiş gözler yolda hiç gelmiyecek biliorum demekle eşdeğerdir. çünkü gelmesini istiyorda ondan.
bekleyen için hiç gelmeyecek birisi değildir o. bekleyen kişi beklenenin geleceğini ümit etmektedir.
balıktan yoksun suya olta sallamakla geçen vaktin aynısıdır.
hem canının acısı hem de gülümsemenin nedeni olur.zordur.bir hayaldir ama hayatında ki en gerçek şeyden daha da gerçektir.bir süre sonra deliriyor muyum sorusunu kendine sıkça sormana neden olabilir.herşeye ragmen güzeldir.
karşısındakini unutamadığı için kendini kandırmaya çalışan ama aslında gerçeği yani sonsuza kadar terkedilmişliğini çok iyi bilen kişidir.

''ardınsıra koştum, dönersin diye
kıyametler koptu, sen hiç duymadın.
gece gündüz geçer hayalin gözümden
güneşim karardı, sen hiç bilmedin.

yürürüm gecede,yanarım senin için
bilirim yine de
sen asla dönmeyeceksin. ''
bir çeşit kabir azabıdır.
iki şekilde değerlendirilmelidir:
1 - ) eğer beklenen kişi asla diğer taraftaki insan gibi sevmemişse, beklemek zaman kaybıdır. yeni bir yüzde sevgi parıltısı aranmalıdır.
2 - ) günümüzün menfaat ve paraya dayalı yozlaşmış ilişkilerinde kaybolmaktansa, en güzeli hayallerdeki insanı beklemektir. hiç gelmeyecek olsa da temiz kalmak avantajı söz konusudur.