bugün

en sevilen sarılma yöntemidir, ayrıca duygusal anlarında

yaşanmasına sebep olur. keşke günlerin gecelerin onunla

beraber güzel geçse dersin ama geçmez. o yoluna sen yoluna

durumu baş göstermişken son bir sarılma ama öyle bir sarılma

ki kemikleri kırarcasına. sümüklerin akması, gözlerin

yaşarması ve hıçkırıklarda cabası. * *
soğuk bir gecenin saat bilmem kaçında açılmış üstümüzden dolayı ürperip, yorgana yaptığımız eylem...
(bkz: hiç bitmeyecekmiş gibi sevmek)
manasi ayni $iddette kar$iligi verildiginde belli olur.
sen oyle bir sarilirsin ki sanki gogus kafesin ortadan ayrilacak ve onu icine saklayacaksindir lakin o, sadece kollarini hafifce dolar, bekler. manasini sikeyim boyle sarilmanin dersin icinden. son bir caba "sarilsana.." diye bir laf dokulur dudaklarindan, kar$iligi yine yetersizdir. sonrasi buruklugun agizdan doktugu sacmaliklar butunudur; "hadi goru$uruz sonra" gibi..

ote yandan kar$iligini almak vardir.
bastirirsin vucudunu, bastirir. kemikler, kaslar, sinirler, organlar, hucreler ic ice gecmi$ gibi hissedersin, tek vucut olmak boyle bir $ey olsa gerek. huzuru hissedersin once, icine i$ler, kaplar her zerreni. sonra arada ozlem ve belki husranla sonuclanacak beklentiler vardir, korku ve endi$e ele gecirir duyumsayabildigin her $eyi. gozlerinden dokulur isyanin, olmasi gerektigine inandigin fakat kaybetmemek icin elinden bir $eyin gelmemesi gercekligi. gozlerden dokulur ne varsa ve dokuldukce daha bir sarilirsin, belki onu icine saklamayi ba$arabilecekmi$sin gibi..
bir gün bırakacak olmaktan korkarak sarılmakla eşdeğer hüzne sahiptir...
karşınızdakinin verdiği etkiyle doğru orantıda fiiliyat gösterecek durumdur. eğer siz hiç bırakmayacakmış gibi sarılırsanız ve karşınızdaki size sadece laf olsun, adet yerini bulsun diye sarılıyorsa eğer, herhangi bir belediye parkında, bir meşe kütüğüne de sarılsanız aynı şey ortaya çıkar.

hissiyat karşılıklıdır ve etki-tepki şekilnde çalışır.
ilk buluşmamızdı sevgilim, hatırlıyor musun o günü? nasıl da heyecanlıydık ikimiz de, kalplerimizin atışları uzaklardan duyuluyordu. gece boyunca birbirimizi düşünmekten uyuyamamıştık, yine de dip diriydi vücutlarımız. sabahın erken saatlerinde buluşmuştuk, ilk defa.. konuşamamıştık bir süre, kaçamak bakışlarla birbirimizi izlemek o an için kelimelerden daha anlamlıydı. konuşmaya gerek yoktu zaten, birbirimizin nefesini hissettiğimiz her an kelimelerle tüketilmeyecek kadar özeldi. birden elimi alıp avuçlarının içinde tutmuştun, ne yapacağımı şaşırarak çekmiştim ellerimi.. neden bilmem ama utanmıştım o an, içimdeki saf çocuk henüz terketmemişti o zamanlar beni. zamanımız kısıtlıydı ve az sonra ayrılacak olmanın verdiği huzursuzluk henüz gözlerimize çökmemişti. dudak kıvrımlarında gizlenmiş tebessümler eşliğinde sonsuzluğu seyrettik, içimize çektik kokularımızın karıştığı temiz havayı, sanki bir daha yaşayamayacak olduğumuzu bilir gibi.. nasıl geçtiğini anlayamadığım hınzır saatler hızla gelip geçmişti bize kastı varmışçasına, günler geceler de yetmezdi ya birbirimize doymaya, yetinemiyorum azıyla.. anla.. gitme anı geldiğinde nasıl sarılmıştın bana, hala elimi omzuma koyduğumda seni orada hissediyorum tıpkı geri kalan her zerremde hissettiğim gibi. o gün giydiğim mor hırkamı hiç yıkamadım, izlerin hiç silinmesin, kokun hiç kaybolmasın ve ben ömür boyu kutsal bir emanet gibi onu saklayayım istiyorum. o sarılışın... hiç bırakmayacakmışsın gibi.. inandırmaya yetmişti güçlü kolların beni hiç bırakmayacağına. bense bir çocuk gibi gözlerine bakabilmiştim sadece; iki saat sonra buluşacak olsak da seni o an bile özlüyor olmanın verdiği buruklukla ön dudağımı sarkıtmıştım elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi... çocuğuna bakar gibi bakmıştın o an, ela gözlerinden gelen o sımsıcak bakışı nakşettim kalbimin derinlerine sırma ipliklerle, asla unutulmamak üzere.. hiç bırakmayacakmışçasına bir daha sarıldın, bir daha.. gitmeyi hiç istemedim, biliyorsun.. kal dediğinde kalsaydım.. keşke demek istemiyorum artık ama kalsaydım.. ve sen hiç bırakmamak üzere sarılsaydın...
uzak bir yere giderken ya da olası savaşa giderken yapılan hadise,üzücü tablo...
(bkz: amele sumugu gibi yapismak)
"bin yıllık özlemle sarılmak istiyorum,
rüyalarını bile kucaklamak için." t.özakman şiirini hatırlatan cümle.
sonra da bırakıp gitmektir işin ilginç yanı..sanki hiç sevmememişcesine bırakmaktır. umursamamaktır sonradan. ve sormaktır yüreğine hani koklardın saçlarımı, ellerimi öperdin ve sarılırdın sımsıkı sanki tek vücutmuşcasına, şimdi nerdesin? nereye gittin ruhum, özledim seni.. *
sarıl sarıl nereye kadar eylemidir.
nasılsa içine sokma şansın yok, tokalaş geçsin gitsin işte.
özlemlere gebe bırakacak bir ayrılığın başlayacağını gösterir. sıkı sıkı sarılırsın, doyabilecekmişsin gibi ona, onsuz günlerde bu sarılmayla avunabilecekmişsin gibi. sıkı sıkı sarılırsın ve bırakamazsın gitmesin kokusu burnundan diye, o kaçınılmaz ayrılık anı geciksin diye ve sıkı sıkı sarılırsın tıpkı hiç bırakmayacak gibi umutsuzca, sevgiyle. aslında bırakmazsında gerçekte bıraktığın yalnızca bedendir; evet beden gider ama sen hala ona sıkıca sarılmaya devam edersin içinde bir yerlerde.
sarıldığınızı sıkabilir.
tapan tepilir, tepene tapılır ne de olsa!
çok sık olarak rüyalara giren, akşama kadar ağlatan sarılmadır. yapabilenler dünyanın en şanslı insanlarıdır.
muhtemelen son sarılmadır. kişi her ne kadar bırakmamakta dirensende kader ağlarını çoktan örmüştür. ayrılık çanları çalmaktadır.
(bkz: yatarken arkadan sarılmak)
sarıldıkça sarılası, sarıldıkça sarılası gelir insanın, uzar gider de yine doyulmaz sevgilinin kokusuna, sıcaklığına.
kollarına yeterince güvenmeyenlerin beceremeyeceği iştir.
bir ilişkinin olmazsa olmazlardandır kendimce.
ve sonra bir daha hiç sarılmayacakmışcasına ayrılmak durumunun öncesi.
Sıcak yaz günlerinde çekilmeyen aktivitedir.
hic yasamadigim bir eylemdir.
özlediğim eylemdir.
başları ne kadar harikaysa, son kısımları o kadar acı vericidir.
güncel Önemli Başlıklar