bugün

ilk gençlik yıllarım.. Üniversitedeyiz.. Photoplay diye bir sinema dergisi var, ingilizce.. O zaman ülkeye gelen yabancı dergi bir iki tane zaten.. Ben deli gibi sinema meraklısı olduğumdan Photoplay'i her ay, yutuyorum nerdeyse..
Elizabeth Taylor.. Menekşe gözlerine dünya aşık.. Debbie Reynolds, America's Sweetheart.. Bu deyimi ilk o zaman duymuştum.. Bu yıl Haftalık'a ben önerdim.. "Her yıl, Sevgililer Günü'nde bir de Türkiye'nin Sevgilisi seçelim" dedim. Çok geç demişim.. Vakit yoktu.. "Sevgililer Günü'nü sen getirdin. Bunu da.. O zaman bu yıl Tek Seçici ol" dediler.. "Seç ve seçtiğin Sweetheart'la seni bir Sevgililer Günü kapağı yapalım.."
Ercan'ın Haftalık'ı bu.. Ercan'ın demek, benim demek.. Boxer gibi.. Ercan isteyince, red edilmez.. Onu bir kez reddettim hayatımda.. "Vatan'a gel" dediğinde.. Reddettim. Çünkü hissettim ki, Dinç Beyin bana daha çok ihtiyacı vardı..
Şimdi Liz, Mike Todd ile evli o sırada.. Todd sinemanın en zengin, en ünlü ve en güçlü yapımcısı.. Hollywood'un kralı.. Bir dev uçağı var özel.. Jet set lafı ordan doğdu.. Canı istiyor.. Dostlarını alıyor, uçağa dolduruyor, sabah kahvaltısını Tiffany'de, akşam yemeğini Kenya'da, safaride yiyorlar, öylesi..
Liz-Todd çiftinin, ayrılmaz dostları da Debbie ile Eddie.. Eddie Fisher.. Onlar da karı koca.. Jet set bu dördü sanki.. içtikleri ayrı gitmiyor.. Hollywood'a uymayan, gitmeyen bir içten dostluk bu..
Sonra birgün, Todd'un uçağı düştü.. Todd içinde olarak.. Liz yıkıldı.. Öyle yıkıldı ki.. Yaşamayabilir.. Debbie ile Eddie onu yanlarına aldılar. Evlerine.. Teselli etmek için.. Liz haftalarca o evde onlarla yaşadı. Sonra çıktı evden.. Yanında Eddie ile..
Liz, kendisini teselli için evine alan en yakın dostu Debbie'nin kocasını yanına alarak evden çıktı.
Debbie'den boşanan Eddie, Liz'le evlendi ve gazeteci Liz'e sordu..
"Bunu nasıl yaparsınız.. Debbie sizin en yakın arkadaşınızdı.."
Liz'in Photoplay'de yayınlanan yanıtı, hayatıma yön veren ilkelerden biri oldu.. Hıncal'ı Hıncal yapan..
"Her insan kendi hayatını yaşar. Ne siz başkasının hayatını yaşayabilirsiniz.. Ne başkası sizin.."
Bu hayat dersini yıllar sonra babama ben verdim..
Serpil üniversite öğrencisi.. Bir flörtü var.. Çıkıyorlar.. O devirde kızlar sadece gündüzleri çıkar. Güneş battıktan sonra sokakta kalmak yoktur.. Annemizi de kaybetmişiz.. Babam iki görevi de yüklenmiş gibi..
Serpil birgün hafiften geç geldi eve.. Güneş batmış, ama yıldızlar çıkmamış henüz.. Babamın da erken geleceği tutmuş. Girmiş içeri ki Serpil yok.. Az sonra ben geldim. Arkadan Serpil.. Ve kızılca kıyamet koptu.. Babam bir azarladı, Serpil'i, geç kaldığı için.. Serpil yemek memek yemeden odasına kaçtı, hüngür şakır..
Herkes yatınca babam çalışma odasına oturur, yazmaya başlar.. Yazması için etrafta çıt olmaması, kendisini kimsenin rahatsız etmemesi lazım çünkü.. Genleriyle aynen bana transfer etmiş, bu huyunu.. Bildiğim için bekledim.. El ayak çekildi, babamın odasına girdim. O saatte karşısına dikildiğimi görünce şaşırdı..
"Hayrola" dedi.. "Bu gece, Serpil'e haksızlık yaptın baba" dedim.. "Onu ağlattın, sen dahil, ailenin tadını kaçırdın. Yazık değil mi?.."
Hayatta ilk defa babama böyle bir tavır alışıma, ben babamdan çok şaşıyorum ya..
"Eve o saatte gelinir mi" dedi.. "O düşündüğün şeylerin yapılması için geceye gerek yok. Gündüz daniskası yapılır. Serpil'in Uluç soyadını kirletecek şeyler yaptığını düşünüyorsan, ya kızına itimadın yok baba" dedim.. "Ya da ona verdiğin terbiyeye.. Onu sen yetiştirdin. Yaptığını düşünüyorsan eğer, sorumlu sensin.."
Sesi çok yavaş ve çok yumuşak çıktı babamın, ben gürlemesini, hatta beni odadan kovmasını beklerken.. Göze almıştım girerken..
"Ben kızıma hem de nasıl güveniyorum, oğlum.. Hiç merak etme.. Onunla ilgili en ufak endişem, korkum yok.. Ama bak koca bir apartmanda oturuyoruz. Sağımız, solumuz, karşımız da öyle.. Biz tanınan, göze batan bir aileyiz.. Evin kızı bu saatte eve gelirse, konu komşu ne der?.. Sıkıntım etraf.."
"Baba" dedim, "Başkaları ne der" diye, bu evde mutlulukları hüzne, sevgiyi korkuya, huzuru, tadı, neşeyi keyfi herkesin odasına çekilip karalar bağlamasına döndürmenin alemi var mı?.. Bırak elalem ne derse desin.. Yere batsın onların dedikleri.. Biz hayatımızı yaşayalım.."
Döndüm çıktım.. Çıkarken babamın yanaklarından süzülen göz yaşını da gördüm galiba..
Serpil'in o flörtü, bugün Öcal, Hıncal ve Kemal'in üçüncü erkek kardeşleri.. Canımız gibi sevdiğimiz, dünya tatlısı, harikası Fethi.. Serpil'in kocası..
Her insan kendi hayatını yaşar dostlarım.. "Başkaları ne der" diye çizmeyin hayatınızı sakın.. O zaman mutluluğu yakalama şansınız kalmaz..
Hayatınızı yaşayın.. Kim ne derse desin, kendi hayatınızı yaşayın!..

hıncal uluç
başkasının hayatını yaşamak mümkün olmadığına göre elimizde kalan diğer alternatiftir.
her insan başkalarının hayatlarını paylaşarak kendi hayatını oluşturur ve yaşamaya devam eder.kimse kendini insandan soyutlayamaz ki ama insan kendi hayatında kendi etkin bir şekilde yaşamalıdır.
çok afedersiniz, "babayı." diye cevap vereceğim önermedir. determinizm diye bişey var. adamlar oturmuşlar determine etmişler işte, demişler: hür irade yoktur, insan toplumun ürünüdür vs.

(bkz: yoo dostum yoo)
başkası için kesinlikle başkasının hayatına ayak uydurmayın. siz neyseniz o olun. tercihleriniz için fikir alışverişinde bulunun ancak kararı her zaman kendiniz verin.
(bkz: kaşar avcısı)