bugün

boş bi arsa görevi görüyor şimdi çocukluğum,
ileride değerlenir diye atılmış temellerim. düşündükleri gibi olmamış hiçbir şey düşünemezmiş çünkü insan öldüğünde. planın bir parçası eksik kalmış. projenin asıl mimarı erken yaşta göçüp gitmiş bu diyardan ve hiçte adıyla anılmamış gerçekte olduğu gibi.
işte bu yüzdendir ki, ben hiç "baba" kelimesini bir yazımda dahi kullanamadım. hiç tanımadığım bir karakteri yazamadım.

ilk patlayan ampulü kendim değiştirmek zorunda kaldığımda anladım; sadece ölmüş bi insanın yüzde ellisi ve kaybettiği hayalleri olduğumu. her bayramda öpülecek bir el gelecek sanıyordum her uçak gördüğümde. ağlaya ağlaya uyunan gecelerin sabahında, her çocuk gibi unutmuş çocuk rolleri yapmak zor gelmiyordu annemi daha fazla üzmemek için. babası almanya'dan gelen arkadaşımın oyuncak uzaktan kumandalı arabası, babamın gönderdiklerine hiçte benzemiyordu. zaten benzememesi doğaldı, onları dedem getirip baban yolladı diye kandırıyormuş beni. ben kadın günlerinde arkadaşlarım babalarıyla halı sahalara gider, kurslara giderdi. ben gündeyken, epey zaman geçmiş yani. bana gel maç yapalım dediklerinde, annem yalnız gitmem lazım diyerek eve kaçardım.

nereye gidiyordu ki uçaklar ya da nereden geliyorlardı? bu meretlerin durakları yok muydu? yerlerini bilsem belki babam oradadır diye gidebilirdim. tepkisizlik mizacım olmuştu her şeye artık. çokça havale geçirdim, gelse o zaman gelirdi zaten ben de umudu kestim. artık sormuyordum bile, büyümüştüm.
şimdi dışarıyı izlerken fark ettim, bir uçak gidiyordu. bir çocuğun hayallerini çalmıştı gene, belliydi. öyle bi sinsilik vardı üstünde. bir ses duyuyordum sanki 'babam geliyoooor' diye. tanıdık bi sesti, fark ettiğimde iş işten geçmişti. duygularıma mani olamayışımın dış sesiydi. benim sesimdi. baban gelmeyecek çocuk..
tekrarladım
gelse bile geri gidecek ve sen yine ağlayacaksın...

ben hiç uçağa binmedim, babamla karşılaşırım diye korktum.
ismail abiyi akıllara getiren çocuktur.
sneijder'ın çocuğudur.
sonunda geldi.
vecihinin oğludur.
Babası wesley sneijder olan çocuktur.
Kapinin önünde duran her arabadan babasinin çikacağini sanan çocukla ayni psikolojiye sahip olan çocuktur.
-aç ağzını aç, uçak geliyor.
+babam da kaşıkta mı?
http://fizy.com/#s/1i7y53
Benim lan bu... Ha bir de babası sürekli seyahat eden çocuktur...

Kara bavulu gördüğü vakit anlar babasının gideceğini. Kara bavula baktıkça büyür, kocaman kocaman olur gözleri. Gözleri dolduğu için ışıklar çizgi çizgi olur gözünde bulanık bulanık bakar etrafa babası birken iki baba olur, üç baba olur. Annesi koşturur sağa sola babasını yolcu edebilmek için, havaalanına vaktinde yetiştirebilmek için. Ondan sonra babası bi şey unutmuştur, hep öyle olmaz mı zaten. Bavul açılır tekrardan unutulan neyse yerine koyulur edilir. Kimse fark etmez bavuldan o an aşırılan şeyleri. Biraz evvel unutulan şeyden sonra bavulun vakit darlığından alelacele açıldığını görünce aklına yeni bi plan gelmiştir. Açılan bavuldan eline ne gelirse alıp saklar sağa sola. Hesapta babası onları da unuttuğunu sanıp arayacaktır ve böylece onu götürecek demir yığınına geç kalıp gidemeyecektir. Akıl ya işte koyulan şeyleri aşırıp bunu beklemiştir. Seri hamlelerle kara bavuldan dışarı attığı şeylerin vahiy olarak babasına bildirileceğini düşünmüştür ama içi de rahatlamıştır bir nebze. Sonra bakar ki hiç de öyle değilmiş o işler. Babası sırayla en önce annesi olmak kaydıyla herkesi alnından öper ama en çok da onu öper. Gitme dersin rızık der. Gitme cümlesine karşılık verilen bu cevapla ilk gidişlere alışır, ilk çaresizliğe boyun eğer. gidişlerde gitme kelimelesinin etkisiz eleman olduğunu anlar ilk önce orada. Kimseye de gitme diyemez bu yüzden. Belki rızık kadar geçerli olmasa da bi sebep duyacağını bilir.

Taksi gelir kapının önüne babası bavuluyla çıkar apartman bahçesinden. Aslında hiç sakin olmayan bütün ev sakinleri iner yolçulamaya babasını, o gitmez. Diğerleri onu inat etti küstü sansın diye yüzünü ekşitir. Ardından bakmaya dayanamayacağı için gitmez aslında. Belki kafası kara bavul olayında en az bu kadar iyi bassaydı gitmezdi babası. Ama beceremez gitmeleri engellemeyi. Üzüntüsüne kılıf bulmaya yarar sadece zekâsı. Camın önünde durur saf gibi bakar aşağıya doğru zırlar elleri cama yapışık halde. Sokaklar bulanır bu sefer de, Taksi birken iki taksi olur, üç taksi olur. Taksilerle ilk imtihanı da olur bu. Seneler sonra yine bir taksiyle boğuşmak zorunda kalacağını da bilmez. Ağlar durur çocuk camın arkasından hıçkıra hıçkıra her yer bulanık gözünde, bu yüzden gidişini de göremez babasının. Herkes gelir geri eve o gider ilk bulduğu odaya kapanır çeker yastığını yorganını alır oyuncak ayısını ağlama ayinine devam eder ama bu da oyuncak ve yorgan ayinleriyle son imtihanı değildir. Yarım yamalak yazabildiği yazılarla mektuplar yazar babasına. Hatta yerlerdeki marleylere kazır ucu sivri şeylerle seneler sonra rastlar yazdıklarına en okunaklı olan "ne olur gel baba" yazan kısımdır. Canını sıkan üzen şeyleri yazar durur "babama" diye diye her önüne gelen yere. Sonra da bi güzel sopasını yer yerleri çizdiği, duvarları yazdığı, masaları karaladığı için. Diğerlerine göre onlar çizik ve karalamadır çünkü. Nitekim bu da yazılarla son imtihanı değildir, seneler sonra tıpkı takside ve oyuncak yorgan ayinlerinde olduğu gibi yine sağa sola yazarken bulur kendini. Her şey babasının gidişi gibi tekrarlar kendini.

Evin balkonundan ya da kendince tek kişilik camından babasının gelişini bekler durur sonra. ilk uçak geçince babam geldi beni görecek der, el sallar gökyüzüne ağzı beş karış açık şekilde. Sonra bir uçak daha geçer yok yok benim babam bundadır bu daha parlak buna yakışır diye düşünür ona el sallar. Kulağı da kapının zilindedir gelince hoplaya zıplaya gidip açacaktır kapıyı, ilk onun karşılaması gerekir. Ama ne kapı çalar ne de uçaklar biter... Uyumaz geceleri ilk uykusuz gecelerini yaşar balkonunda uçak beklerken. Aydede'siyle arkadaş olur, yediklerinden ona da bırakır. Babası gelene kadar aydede'yle yârenlik eder durur. Başını gökyüzünde tutmaktan boynu ağrır annesi gelir içeri girsin diye azarlar aldırmaz hiçbirine. ulvi görevini yani babasını beklemeyi asla bırakmaz. Mevsimlerden kışsa işi zor olur battaniye yorgan taşır durur, bi tane de aydede'sine getirir. Uçaklar geçer kendine eğlence çıkartır babamın kafası bununla gelse kolu şununla gelse sonra birleşse diye. Sonra bi gün uçakların düşünce ne olduğunu anlatır adinin biri. ilk evhamlarını orada yaşar. Babasıyla konuşmak ister sürekli ama mümkün değildir. Yurtdışı nasıl aranır bilmez. Babası da işlerine koşturmaktan zar zor arar nadir de olsa babasının sesini duyar ama yetmez çocuğa. Ağlar durur sürekli uçaklar düşmesin diye dualar eder sabahlara kadar balkonunda aydede'sine baka baka.

Sonra bi gün camdan bakarken babasının bi taksiden indiğini görür. Taksici arka bagajı açar kara bavulu çıkartmak için. Çocuk kalkar hemen yerinden evin kapısından ok gibi fırlayıp etrafında döne döne hoplaya zıplaya iner merdivenleri, hırsla açar apartman kapısını ama kıyık bırakır çıkarken. Yine aynı şekilde hoplaya zıplaya giderken taksiye birkaç metre kala koşmaya başlar vargücüyle baba diye bağırır atar kendini babasının kollarına sebepsiz burnu akar sümüklü böcek diye bağırır, anlam veremez babası gülümser sadece. Babasının etrafında döne döne gelir eve ellerini birbirine vurur sevinçten aklı çıkmış olduğu için hareketleri tanımsızlaşır. sonra babası açar kara bavulu paket paket çikolatalar çıkartır çocuğun önüne serer. O kara bavul cennet gibi olur o an çocuk için. Bir dahaki hasret durağına kadar her şey güzel olur. O yokken yaşananların, çocuk yaşta yakılan ağıtların önemi kalmaz geldiğinde. Sonra bi gün yine gitmesi gerekir babanın, her şey olduğu gibi en baştan yaşanır... Günlerce değil haftalarca hatta aylarca gelmediği olur, çocuk azimle bekler hep. Ama babası söz verdiği gibi hep gelir. Kara bavulundan çikolatalarını çıkartıp serer önüne çocuğun. Etrafında döne döne yediği çikolatalar boğazına kaçar diye huysuzlanır babası ama yapma da diyemez.

Aradan yıllar geçer sonra sözlükte durup dururken bu başlığı görür oturduğu yerden tepede duran kara bavula takılır gözü. Halıya uzanır eli ve köşesini kaldırıp sivri bi şeyle yere kazıdığı yazılara bakar "ne olur gel baba"ya bakar. Bu hikayenin gelişsiz olanının aynısını seneler sonra yaşamış olduğunun jetonu düşer yazarken, şaşırır. Babası gibi sevmiş olmayı anlar. Sonra da derin düşüncelere gark olur. Yani henüz olmadı yazı sonunda olacak kısmetse.

Velhasıl; uçaklardan, paradan, gitmeye sebep ne varsa onlardan nefret etmeye sebeptir.

Dipnot: bu farkındalığı kazanmama sebep olduğun için teşekkür ederim hicbiseyebosunaiclenmeyenadam...
gün gelir kulaklarının sağır olmasını da ister. aynı, babasını bir gün alıp da vermeyen o köhne kahvenin içerisinden gelen seslerin kesilmesini isteyen bir başka çocuk gibi.
babasının pilot olabilme ihtimali yüksek çocuktur.
http://fizy.com/song/osma...tunc-agliyor-babam/1ah3uq
(bkz: uçak babama selam söyle)
babasi pilot olan cocuktur basligi okuyunca aklima gelen ilk seydi...
annesinin koynunda gördüğü her adama "baba" diyen bir piç değildir. acısı daha hafiftir.
her gördüğümde gözlerimin dolmasına sebep veren hbbia başlıgı ve yazısı.
hayata dair iç burkar.
Cengiz aytmatov (bkz: beyaz gemi)