bugün
- ali erbaş8
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı14
- akp seçmeni10
- patiswiss16
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü21
- bülent uygun13
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi19
- ismail kartal8
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı31
- sivasspor'a verilen penaltı25
- trollerin karışması8
- fenerbahçe13
- anın görüntüsü20
- sinemaların batma aşamasına gelmesi20
- sözlük yazarlarının pankekleri13
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- siklememenin getirdiği huzur9
- icardi190511
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- yazarların en rum özelliği11
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington17
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar9
- icardi1905 silik olsun kampanyası16
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı9
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
- türk kızlarının zenci sevdası13
- susmayan durmayan israile gemi ticareti8
- bir insan sizi ne kadar kırabilir13
- şu anda çalan şarkı11
- sevgili kendim12
- afrika ülkeleri ve türkiyedeki enflasyon oranları29
- abberline tarzı saçma sapan başlıklar açmak8
- icardinin bir haftada 600 üzeri entry girmesi8
- ekşi sözlük11
- türk kızlarının beğendiği erkek tipi16
yılmaz özdil'in rupert murdoch ve babası Keith Arthur Murdoch hakkındaki yazısıdır. ayrıca vakti zamanında tgrt nin rupert murdoch tarafından satın alınıp fox tv olurken sabah gazetesinde konu ile alakalı olarak yazdıgı 91 yıllık hikaye yazısının update halidir.
yönetici olarak geçinenlere ve sabah gazetesi satışına hafiften dokundurmaktadır.
anlayana tabii..
--spoiler--
Hayırlı sabah'lar
Sene 1915. Çanakkale.
Tarih böyle kapışma görmemiş, kan gövdeyi götürüyor, boğaz'ın suları kırmızı, sağanak çelik yağıyor, mermiler havada çarpışıyor, birbirine kaynıyor. "Geçerim" diyen arkadaşların kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı, 250 binin üstünde.
Bu tarifi imkânsız kıyıma rağmen, majestelerinin hükümeti gidişattan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor. ingiliz cephe komutanı, ha bire "vaziyet gayet iyi, bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor. Londra da keyifle viski yudumluyor, ha bugün geçilecek, ha yarın.
O sırada genç bi gazeteci var orada. Avustralyalı. Melbourne Age'in muhabiri. Görüyor ki, durum kel... Hadise, hiç de ingiliz komutanın müjdelediği gibi değil. Türkler kafaya koymuş, kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır düşüyor ama, bana mısın demiyor, geçirmiyor. Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bi konu daha var... ingiliz subaylar klasik müzik eşliğinde şampanya patlatırken, Anzaklar bozuk para gibi harcanıyor. En son iki tabur Anzak sürüyorlar, Türklerin bu iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor.
Üstelik, müthiş sansür var. Yazdığı haberler, asker mektubu misali, ingilizler tarafından ya makaslanıyor ya da komple hasır altı ediliyor. Bakıyor, olacak gibi değil, sarılıyor kaleme, gerçekleri
tüm çıplaklığıyla anlattığı, sekiz bin kelimeden oluşan, Gelibolu Mektubu'nu yazıyor. Baskıdan sıyrılmak için, Avustralya Başbakanı'na gizlice, elden ulaştırıyor.
Özeti şu:
"Çanakkale geçilemez.
Hemen çekilin."
Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor, bi daha okuyor, acilen ve yine elden, ingiltere Başbakanı'na ulaştırıyor. ingiltere Başbakanı, mektubu okuyor, acilen Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada, hepsinin yüzüne karşı, yüksek sesle bir daha okuyor. Derin sessizliğin ardından, derhal ve gizlice araştırma kararı çıkıyor. Araştırılıyor. Yazılanlar doğru. Hatta az bile yazılmış... "işler ayna" denirken, "aynalı çarşı" olmuşlar, haberleri yok. Cephedeki komutanın, poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Görevden alınıyor.
Ve, Çanakkale'den
apar topar çekiliyorlar!
Yazdığı mektupla, imkânsız zaferi boşu boşuna bekleyenleri uyandıran, savaşın sona ermesini sağlayan, on binlerce ekstra can'ı pisi pisine ölümden kurtaran genç gazeteci, Avustralya'da kahraman gibi karşılanıyor. "Sir" unvanı veriliyor. E tabii kapılar ardına kadar açılıyor... Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete patronu" oluyor.
Sene 1952.
Çanakkale'de savaşın
kaderini değiştiren "sir" vefat ediyor. Bi oğlu var... Henüz
21 yaşında. iş başa düşüyor, kolları sıvıyor, babasının gazetesinin direksiyonuna geçiyor. Çalışıyor, didiniyor, büyütüyor, Avustralya'ya sığamaz oluyor. ABD'ye sıçrıyor, Avrupa'ya el atıyor.
Bugün, 81 yaşında.
Dünya medya imparatoru.
75 televizyon kanalı,
175 gazetesi var. 600 milyon izleyiciye,
12 milyon okura hitap ediyor.
2006.
Taaa 91 sene sonra, her şeyin başladığı yere... Aile servetinin kökeni olan mübarek topraklara geldi, bastı parayı, adında "Türkiye" bulunan televizyonu çatır çatır satın aldı.
Sene 2012.
Dün öğrendik ki, hükümetimiz tarafından el konulan, bilahare, Başbakanımızın damadının
siyo olduğu şirkete verilen, Sabah-atv'ye talip olmuş, 1 milyar dolar filan veririm demiş.
Alır, almaz...
Orasını bilemem.
Ama en azından, Çanakkale'nin "şarapnelle" geçilemeyeceğini dünyada ilk anlayan babanın oğlu... Çanakkale'nin nasıl geçileceğini dünyaya bir kez daha göstermiş oldu:
"Papelle!"
--spoiler--
yönetici olarak geçinenlere ve sabah gazetesi satışına hafiften dokundurmaktadır.
anlayana tabii..
--spoiler--
Hayırlı sabah'lar
Sene 1915. Çanakkale.
Tarih böyle kapışma görmemiş, kan gövdeyi götürüyor, boğaz'ın suları kırmızı, sağanak çelik yağıyor, mermiler havada çarpışıyor, birbirine kaynıyor. "Geçerim" diyen arkadaşların kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı, 250 binin üstünde.
Bu tarifi imkânsız kıyıma rağmen, majestelerinin hükümeti gidişattan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor. ingiliz cephe komutanı, ha bire "vaziyet gayet iyi, bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor. Londra da keyifle viski yudumluyor, ha bugün geçilecek, ha yarın.
O sırada genç bi gazeteci var orada. Avustralyalı. Melbourne Age'in muhabiri. Görüyor ki, durum kel... Hadise, hiç de ingiliz komutanın müjdelediği gibi değil. Türkler kafaya koymuş, kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır düşüyor ama, bana mısın demiyor, geçirmiyor. Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bi konu daha var... ingiliz subaylar klasik müzik eşliğinde şampanya patlatırken, Anzaklar bozuk para gibi harcanıyor. En son iki tabur Anzak sürüyorlar, Türklerin bu iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor.
Üstelik, müthiş sansür var. Yazdığı haberler, asker mektubu misali, ingilizler tarafından ya makaslanıyor ya da komple hasır altı ediliyor. Bakıyor, olacak gibi değil, sarılıyor kaleme, gerçekleri
tüm çıplaklığıyla anlattığı, sekiz bin kelimeden oluşan, Gelibolu Mektubu'nu yazıyor. Baskıdan sıyrılmak için, Avustralya Başbakanı'na gizlice, elden ulaştırıyor.
Özeti şu:
"Çanakkale geçilemez.
Hemen çekilin."
Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor, bi daha okuyor, acilen ve yine elden, ingiltere Başbakanı'na ulaştırıyor. ingiltere Başbakanı, mektubu okuyor, acilen Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada, hepsinin yüzüne karşı, yüksek sesle bir daha okuyor. Derin sessizliğin ardından, derhal ve gizlice araştırma kararı çıkıyor. Araştırılıyor. Yazılanlar doğru. Hatta az bile yazılmış... "işler ayna" denirken, "aynalı çarşı" olmuşlar, haberleri yok. Cephedeki komutanın, poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Görevden alınıyor.
Ve, Çanakkale'den
apar topar çekiliyorlar!
Yazdığı mektupla, imkânsız zaferi boşu boşuna bekleyenleri uyandıran, savaşın sona ermesini sağlayan, on binlerce ekstra can'ı pisi pisine ölümden kurtaran genç gazeteci, Avustralya'da kahraman gibi karşılanıyor. "Sir" unvanı veriliyor. E tabii kapılar ardına kadar açılıyor... Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete patronu" oluyor.
Sene 1952.
Çanakkale'de savaşın
kaderini değiştiren "sir" vefat ediyor. Bi oğlu var... Henüz
21 yaşında. iş başa düşüyor, kolları sıvıyor, babasının gazetesinin direksiyonuna geçiyor. Çalışıyor, didiniyor, büyütüyor, Avustralya'ya sığamaz oluyor. ABD'ye sıçrıyor, Avrupa'ya el atıyor.
Bugün, 81 yaşında.
Dünya medya imparatoru.
75 televizyon kanalı,
175 gazetesi var. 600 milyon izleyiciye,
12 milyon okura hitap ediyor.
2006.
Taaa 91 sene sonra, her şeyin başladığı yere... Aile servetinin kökeni olan mübarek topraklara geldi, bastı parayı, adında "Türkiye" bulunan televizyonu çatır çatır satın aldı.
Sene 2012.
Dün öğrendik ki, hükümetimiz tarafından el konulan, bilahare, Başbakanımızın damadının
siyo olduğu şirkete verilen, Sabah-atv'ye talip olmuş, 1 milyar dolar filan veririm demiş.
Alır, almaz...
Orasını bilemem.
Ama en azından, Çanakkale'nin "şarapnelle" geçilemeyeceğini dünyada ilk anlayan babanın oğlu... Çanakkale'nin nasıl geçileceğini dünyaya bir kez daha göstermiş oldu:
"Papelle!"
--spoiler--
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar