bugün

habire yalan söyleyip bu yalanlara kendi bile inanan saçma kişiliktir.
(bkz: mitomani) hastası olabilir.
mahallede bir abimiz vardı profesyonel yalancıydı. o kadar çok yalan söylerdiki bir keresinde yine yalanın dibine vurduğu bir gün aramızda şöyle bir diyalog geçmişti hiç unutmam.

mahallenin abisi (m-a)
kecisakal (k)

k : abi doğru söyle niye gelmedin sürekli yalan söylüyosun yemin ederim milletin güveni kalmadı sürekli yalan üzerine kurulu hayatmı olur.

m-a : doğru söylüyosun kecisakal bazen öyle bir yalan söylüyorumki ertesi gün bende düşünüyorum ulan bu söylediğim yalanmıydı yoksa doğrumuydu ben bile kendi yalanıma inanır oldum.
kıza bir partide rastlamıştı... harika birşeydi. o gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki... partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
-ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı...
-bana biraz tuz getirir misiniz" dedi... kahveme koymak için...
yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı... kahveye tuz!.. delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. kız, merakla:
-garip bir ağız tadınız var dedi...
delikanlı anlattı:
-çocukken deniz kenarında yaşardık. hep deniz kenarında ve denizde oynardım. denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. bu tatla büyüdüm ben... bu tadı çok sevdim. kahveme tuz koymam bundan. ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. onları ve evimi öyle özlüyorum ki...
bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri... kız da konuşmaya basladı.. onun da evi uzaklardaydı.. çocukluğu gibi... o da ailesini anlattı. çok şirin bir sohbet olmuştu... tatlı ve sıcak... ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu... tabi... buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.
prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu... onun böyle sevdigini biliyordu çünkü... 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.
ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına... şöyle diyordu, satırlarında...
"sevgilim, bir tanem... lütfen beni affet. bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim... tuzlu kahvede... ilk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?. öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken tuz çıktı ağzımdan... sen ve herkes bana bakarken,değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. ama her defasında korkudan vazgeçtim. şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok... işte gerçek... ben tuzlu kahve sevmem, o garip ve rezil bir tat... ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. hem de zerre pişmanlık duymadan. seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak , seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..."
yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. lafı açıldığında birgün biri, kadına tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu... gözleri nemlendi kadının... çok tatlı!... dedi...
hayatınıza girmesine izin verilmemesi gereken, bir şekilde girerse de kurtulmaya çalışılması gereken insan müsvettesidir. her yalanıyla hayatınızı etkileyebileceğini bilmez, bilse de nabza göre şerbet vererek yaşar. bu arkadaşınız, sevgiliniz olabilir hatta anneniz babanız bile olabilir.

siktir etmek gerekir, defetmek gerekir.
(bkz: adını feriha koydum)
(bkz: aklıma tüküreyim)
üzülmemek isteniyorsa bu kişiye hayatınızda yer vermemeniz gerekir.
Neredeyse herkestir. Bu kadar bozuk bir dünyada haksızlıklara karşı koymak için hiç bir çaba göstermeyen herkezdir.
Gerçek şeytan içimizdeki şeytandır.. içimizdeki şeytan iyi insanların kötülük karşısındaki umursamazlığıdır. *
boş insan, hayatın güzelliklerini hiç bir şekilde kendi çabaları ile elde edememiş ve bu acizliğini artık iç dünyasında zengileştirip süslemiş acınacak ve hayatınızda hiç bir şekilde yer almaması gereken karaktersiz yaratık. *
(bkz: feriha)
hayatı en kısa zamanda yerle bir olacak insan.
siktir çekilecek insandır.*
güncel Önemli Başlıklar