bugün

acımasızca geçip giden zamandan geriye kalan sadece yalnızlıklarımız.
...uykusuz sahur bekleyişleri. Yaşamak ne güzel şey ve hem ne kadar da acı. Saymalı nefs hayvanının yedi ceddine en galiz ilençleri. Ve yine saymalı güzellikle dolu saf kalplerin yaşattığı güzel anları, anıları. Ne nefes ne mecal vefa eder bu bilinmezliğe. Koşuşturuyoruz bizleri neyin beklediğini bilmediğimiz istikballere. Sonuçtan çok delikanlı kalabilmek muradım. Bu yüzdendir çirkefin içindeki debelenişlerim. Yoksa...
Yürekler yakan safi acının seneidevriyesi... Hayat! Sen varken cennete de cehenneme de ne hacet? Mutluluktan uçuruyorsun bazı bazı, cennet ne gerek; yakıp kavuruyorsun çoğu zamanda, cehennemden beter. Allah'ım bi' daha yaşatmasın!
Çocukken annemi çok tanımazdım. Hatta babam evde hatun filan der ve adıyla hitap etmez diye miydi; yoksa benim saftirikliğimden midir nedir, günün birinde "senin adın ne" diye anneme sormuşluğum dahi var. Net hatırladığım, Zerrin Özer "Hani Dünya Tatlısı" şarkısını çıkarmış ve annemin diline dolanmış, dayımın Almanya'dan yolladığı 8X4 parfümü özenle baş köşede yerini almıştı. Küçük mutluluklarla ve pek çok acıyla bu günlere kadar geldik. Dünyadan alelacele bir soluk alıp, yetişemeyecekmişiz gibi meçhule koşuyoruz. Yaşamın güzelliği de belki burada. Allah bu yolculukta herkese yardım etsin! Yanılmadan, yıkılmadan, başı dik, gönlü açık, kavi iradeli, sarsılmaz dirayetli güzel güzel yaşayalım.
Yük . Duygusal yük hem de. Sırtımda 20 kg 50 kg 100 kg taşısam bu kadar yorulma diyorum bazen . Biraz önce biri gördü beni yaşından genç gösteriyorsun valla dedi taş çatlasın 33 derim sana diye övdü güya beni . Oysa resmi olarak 28 e girmeme 1.5 ay var. Bunlar heeep kaldıramadığım yüklerin getirisi . Hayat bazılarına güzel şeyler vermiyor. Tam tersi her şey b.ktan derken bile elindeki iyi yanları alabiliyor.
https://youtu.be/RnaXGS5yl0o?si=qY6M3sApGaBS3kWM

bazen bir şarkıdır.
Dikiş tutturamamış olduğum hissi... Yalakalığı beceremiyorum, ne yapayım. Günün birinde "keşkelerle dolu bi' ömür yaşadım" demek istemiyorum; ama dilim pütürlü, beceremiyorum.
Çaresizlik.
Efkârlıyız, evet. Koca ülkede ve hatta dahası cihanda olmayan var mı? Ellerimizde sanal gerçekliğimiz, sahtenin peşinde, inanmak istediğimize inanıyoruz. Harcadığımız zaman kesinlikle öğrenmek için değil. Varlığımızı ifade etmenin yolunun bu olduğunu düşünüyoruz. Takip ettiklerimiz, dinlediklerimiz ve izlediklerimiz... Bunlardan mı ibaretiz sadece? Bizi biz yapan özelliklerimiz toplumda kabul görmüyor diye, kendi hikayelerimizi de beğenmeyip çöpe mi atalım? Ne zaman ...'dan(den) -ismimiz her neyse işte- tek bir tane olduğunun farkına varacağız? Değer verdiğim biri şöyle derdi: BEN, Tanrının varlığının en büyük kanıtıdır.
yalnızlık.
görsel
hiçbir şey yetiremedim ki arttırıp geceye bırakayım.
Üzüntü azizim, üzüntü. Ne aldığım nefes yaşatıyor ümitleri, ne ümitlerim için nefes alışlarım arıtıyor bedenimi. Dünya çok kötü bir yer.
ıssızlık, inançsızlık ve her şeye rağmen devam edeceğim zihni işte. pek bir şey kalmıyor. sürekli şarkı dinliyorum bu yüzden.
Saat 3 olunca bişey oluyor bana geç kalmışlık hissi çöküyor gene ya.
5 yıllık uğraştığın şeye ne kadar adilik yapsa da bazen içe sinmiyor geçen yıl bile Eylül ayı her fırsatta bakıyordum.
O arada yazar yapıyorlardı galiba bilemiyorum yaw.

2-3 sene önce daha güzeldi.

Artık yetişemiyorum ya da fazla dalıyorum buralara.
çok güzel başlık.

pek bir şey yok. en azından benim için ya da belki de ben ne yaşadığımı, ne hissettiğimi bile bilmiyorum. geceye hiçbir şey biriktirememişim ya da biriktirdiklerimden uzak durmak istemişim gibi. iyice deli ettim kendimi.
Hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı işte ne kaldı geceye başka ?

ama bayağı kötü oldu bu ağır geldi bu ay.
Zamanının tüm çarpık menfaat zincirlerini sözcüklerle parçalamaya çalışan bir şairmiş Nef'i. Bu denli korkusuz olanların yaşaması istenmediği gibi, onun da istenmemiş. Hiçkimseyi kayırmadığı halde rivayet o ki; kendi canını bile kayırmamış, hep doğru bildiğini söylemiş. Şimdi de böyle birisi olsa ne iyi olurdu.
Bizim sitenin köpeğinin karnını doyurdum, suyunu yeniledim.
O kadar sevimli bir ses çıkardı ki. Sanki dili olsa, teşekkür ederim...diye haykıracaktı.
Sabretmenin biz yetişkinlere bile zor geldiğini bildiğimiz halde, oğluna tam 1 yıldır sabretmesini söylediğin ve söz verdiğin şeyi nasıl alacağını kurarak yatağında debildenmek...
Biten bayramın bitik insanı olmak... Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor.
Öyle yaşayış ki bizimkisi, en mesut anımızda dahi çilekeş gırnatanın acı sesinin titrek nağmeleri, peşi sıra gecelerimize aralıksız eşlik etmede.  
Uykusuzluk.
Tamam, hikâyelerimizi kendimiz yazmayalım: El yazımız çirkin diye itibar görmezse görmesin; ama bari arzuhalciye anlatır gibi bizler söylesek, ucu açık küşayişli kelimeler, daktilo tuşlarındaki ahengini usta parmaklarda kendiliğinden bulsa... Olmaz mı? Dostun bahçasına giren hoyrat, dallarımızı ne demeye kırar? Gül müyüz? Postu serecek, kara toprak altına girecek yalnız biz miyiz?
Kesinlikle sessizlik.
Geceleri daha bir huzurlu oluyorum bunun sayesinde. Gece yarılarına kadar oturup uykusuz kalmayı göze aldırır.