bugün

"zor durumda kalan insanların gözlerinden hayatlarının film şeridi gibi geçmesinin tersine bende hayat tan film şeridi gibi geçiyordum" dedi yanına oturur oturmaz.

sol elindeki bali poşetini almaya çalışırken ben, "bırak" dedi "ağabey. yalvarırım bırak."
yalvarmasına gerek yoktu. bıraktım. o içine çekerken zehiri, ben gözlerimi kaçırdım çatlamış ellerinden, kan çanağına dönmüş gözlerinden.
şehrin ışıkları vardı ayaklarımızın altında. yüzlere bakmıyorduk ikimizde. ben, varlık içinde yokluk çekiyordum. o ise yokluk içinde yokluk.

töre getirmişti onu bu konuma. aile içi cinsel tacizin meyvesiydi. annesi halasıydı. babası dayısı.
baskı şiddeti doğurur diyenler yanılıyordu. baskı, cemşid i doğurmuştu. dokuz yaşına gelmeden öğrenmişti hayatın save i olmayan bir oyun olduğunu. aile meclisi tarafından alınan kararı uygulama görevi cemşid e verilmişti. rus mucit mikhail kaleşnikof un eşsiz eserinin tetiğine dokunduğunda annesinin beynini fotoğrafsız duvara yapıştırmıştı.

işte o an anlamıştı hayatın save ı olmayan bir oyun olduğunu. hayat save ı olmayan bir oyundur demiştim bir keresinde kendisine. gülmüştü. kahkahalarla hemde. nefes alış verişini ritmine sokup eklemişti:

-hayat tan bir film şeridi gibi hiç geçtin mi ağabey?