bugün

Hayata adım atan herkes kıyısından köşesinden yalnızlığa bulanmıştır, kimi boğazına kadar kimi beline kimi de ayak bileğine kadar. bilindik bu hisse yabancılık çekmiyoruz üstelik ve daha da ötesi bir raddeden sonra sevilir yalnızlık. çiğ sesler olmaz hayatımızda, ekşi kararlar dolmaz etrafımız, biz bizimle yaşlanırız yalnızken ve talip olursak yalnızlığa eğer, bir ömür yıllanırız beraber.

Ya toprağın 2 metre altındaki yalnızlık ? dönüşü olmayan o sonsuz yalınlık hali ? bazı kimseler için kısıtlı bir süre gark olunacak o karanlık, inancını yitirmiş insanlar için sadece bir yokluk mu ? sonsuza uzanacak mı mezardaki yalnızlığımız? o uğruna yıllar heba ettiğimiz güzel sevgilinin, çoğu zaman nihayete bile eremeyen platoniğin uzağında yerin altında olmak daha mı zor ? çay içmeyi özleyecek miyiz mesela ? anne dizinden uzak boylu boyuna uzanamayacak olmanın, yerüstündeki kazanımların bir işe yaramadığı soğuk ve karanlık yalnızlıkta kendimizin var olduğunun farkına varacak mıyız? ay sonlarından daha fazla can yakar bence bu yalnızlık, ayrılık acısından daha çok acı verir. belki başka alemlerde buluşmanın ön safhasıdır mezar yalnızlığı, belki de kemikler dahi çürüyene kadar devam edecek bomboş bir eylemsizlik.

Hayattaki yalnızlık bir şekilde aşılıyor, çözülüyor da daha hayattayken can yakan diğer yalnızlık içten içe acıtıyor.