bugün

hem kendisini, hem çevresini yoran insan.
En az bilmek kadar zaruri olan bir eylemsizlik halidir. Arada su bulanmalı ki oha berraklık çok iyi diyebilmeli insan, diyebilirse.
Ne istediğini bilmeyen insanlar kadar yoran bir varlık yok. Hep gri tonunda takılırlar. Ne siyahı kabul eder, ne de beyazı. Git arkadaşım o zaman yoluna, sinirlerimi zıplatma.
insanı depresyona sürükleyecek talihsiz olay.
ilgiye dayali onlarca soruluk bir meslek testini cozup o kadar analiz sonucunda her alana yuzde elli veya hicbir alana baskin ilgi cikmamasi sonucunda icerisinde bulunan durum. her insan mutlu olmayi ister fakat mutlu olmak icin ne yapacagini bilemez. para kazanmak mi? saglikli olmak mi? bunlarin hepsi aslinda, ozelliklede para olmak kosuluyla iliskilidir. sonuc olarak bir isi yapıyorken bu isten zevk almiyorsaniz boku yemissiniz demektir.
muzdarip kişisinin 1 günü şöyle geçer;

Sabah

alarm çalar. uyanır. tekrar yatar. 1 saat boyunca böle devam eder. duş almaya niyetli biçimde yataktan kalkar ama koridora geldiğinde bir anda üşenir ve mutfağa doğru ilerler. mutfağın ortasında yaklaşık 10 sanıye etrafına bakınır. mutfağa niçin geldiğini düşünür. spontane gelişmiştir çünkü mutfağa gitmek. dolabı açayım bari der, kendine göre yiyecek birşey bulamaz. abur cubur atıştırmak ister, sonra ondanda vazgeçer. bir bardak su içer çıkarr mutfaktan. tekrar odasına yürür. yatağına uzanır. bi çaymı koysaydım acaba ya diye düşünür. ama yatağa yattığı andan itibaren kopamaz. laptopu alır eline günlük olarak girdiği siteleri 404 kere kontrol eder ne var ne yok diye. kız ise alışveriş erkek ise porno sitelerinde dakikalarca gezer. en alakasız şeylere bakar bakar durur. facebook u hallaç pamuğuna çevirir. öyleydi böyleydi derken saati öğlen 2-3 eder.

öğle

hayatta ne istediğini bilmemekten muzdarip kişimiz günü öldürdüğünü, eskiden ne kadar hayat dolu olduğunu fark eder. yataktan kararlı bir şekilde kalkar. bu sefer cidden duşa girer. genelde duşta hep gelecekle ilgili hayaller kurulur. güzel üniversiteler, süper arabalar, iyi aileler, tatlı kız arkadaşlar.. duştan çıkılır daha banyodaki buhar uçmadan hayaller uçar gider. aynada kendine bakarken kendine şuanki halini hiç yakıştıramazsın. 20 li yaşların ortasında belkide insanın en verimli çağında hala bir baltaya tam olarak sap değilsindir. saçlarını kuruturken tamamen düşüncesizce aynada kendini izlersin. saçlarını kestirmen gerek. evet. odaya geri dönersin telefonun çalar yakın arkadaşlarından birisi arar. "nasılsın" der "iyidir abi senden" dersin. "napıyosun" diye sorar "hiç evde yatıyorum" dersin. dersinde için burkulur. çünkü o iştedir, çalışır. güne saat 9 da başlar. sen göt büyütmeye devam edersin. "çok saldın kendini ! toparlan ! " der. "evet haklısın.." dersin, onun öğle molasında içtiği sigara biter, işe geri dönmek zorundadır ve telefonu kapatır. sen hala yataktasındır. laptop yine kucağa gelir. 1 saatir dünyadan uzak kalmışsındır. hemen bütün siteleri tararsın büyük bir heycanla "bakalım neler olduuu" diye gezinirsin. facebook ta notification patlaması yaşamak istersin. herkes resimlerine yorumlar yapsın falan... hiç bişey yok. herşey tıpatıp 1 saat önce bıraktığın gibi... dünyanın, ülkenin, çevrenin, arkadaşlarının, ailenin sana ihtiyacı yokmuş, sen olmasan da her şey gayet yolunda gidebilirmiş gibi hissedersin. üstünü giyinmek için dolabı açarsın. tonla kıyafetinin içinden asla giyicek birşey bulamazsın. en sonunda önüne gelen bir tshirtle herhangi bir kotu giyersin. ee giyindikte napıcaz dersin. birisini aramak istersin birşeyler yapmak istersin. dün gece kavga ettiğin kız arkadaşın. evet o. ararsın. her zaman kapısı açıktır sana. melektir o. sen ne kadar kararsız, bencil, sinsi, yavşak bir adamsan o da bir o kadar tam tersidir. konuşursunuz her şey çok güzeldir yine. saati kararlaştırırsınız. telefon kapanır. saçını yapmaya gidersin banyoya. sonra vazgeçersin. üşenirsin. hey ! saat 8 oldu.

akşam

ortada bir yerde buluşursunuz. her zaman olduğu gibi yine sinemaya gidersiniz. pek konuşmazsınız ama bütün film boyunca saylangoz gibi yapışırsın sevgiline. sonra tam o anda sevgini sorgularsın. "ben bu insanı ne kadar seviyorum. ya zamanını mı çalıyorum onun yoksa. hem ben yurt dışına gitmek istiyorum universite için, o benle gelmez ki. of ya o kadar yıldır da birlikteyiz. bi yemek yiyelim biz, orda anlatırım herşeyi..." yemek yenilicek restorant seçilmek için bütün cadde tavaf edilir. sonunda önünden az önce 3 kez geçtiğiniz mekana oturulur. yemekler sölenir. havada sessizlik mutlak hakim. bakışlar çok feci ama. en azından öle durum kurtarmaya çalışılır. sağdan soldan 3,5 muhabbet, aileler sorulur, 1,2 espri yapılır. yemekler gelir. yenilir. anlatmak istediklerini anlatamaya cesaret edemeden "kalkalım mı ?" dersin. kafasını çevirir isteksizce. hemen hesabı ister muzdarip kişi. sevgili taksiye/otobüse bindirilir eve gönderilir. kendisi eve gitmesi en uzun sürecek aracı seçer. gerekirse 2 vesait yapar. bütün yol boyuncaa kafasında kurar durar bu kızı hakediyomuyum, ya ben nolucam bütün günü yine piç ettim.. eve girilir. babaya anneye selam verilir. baba neden işe gelmedin diye sorar hastaydım der. anne ordan kaşı çatık bakış atar. "hadi iyi geceler" dersin tekrar odaya kapanırsın. sen yatağa, laptop kucağa. baştan aşağı bütün siteler yine sonsuz bir tarama. sonra lost du himym dı family guy dı saat 5 olur. uyumaya çalışırsın ama uyuyamazsın, "napıcam ben böle ?
mutsuzluğun kökenidir kısaca.

istenilen şey muhteşem ve ulaşılmaya her daim değer olarak gözükürken aynı anda değersiz ve anlamsız gözükmesidir.

isteğiniz bozulmaya uğrar ve derin bir kararsızlık ardından mutsuzluk açığa çıkar en kötüsü ise bunun bir karakter meselesi olup değiştirilemez olması.
aslında ben iyi biliyorum. barış olsun, kardeşlik olsun, çocukların hepsi top oynasın, yeni tenis kortları kuralım, denizlerimiz temiz kalsın, sabahları kalkınca aynada kendimize gülümseyelim, sabahları kalkınca bir ceylan bizi kovalasın, ay yanıldım sanırım, sabahları kalkınca monoton bir kovalamaca başlamasın, hep mutlu olalım, sevelim , sevişelim, bu dünya cem uzan'a kalmaz.

(bkz: esenlik bildirisi)
nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiç bir rüzgar yardım edemez.
hayatta ne istedigini bildiğini zannetmekten misliyle iyi olan durundur zira en azından nerede olduğunuzu ve ilerleme kaydetmeksizin beklediğinizin bilincindesinizdir. daha kötüsü ise yıllar yılı bir gaye uğruna çabalamak ve başarmak sonrasında elde edilen şeyin aslında istenmediğini, yani istediğini sandığını anlamaktır ki 'depresyona merhaba' naraları atmanıza sebep olabilir. gençlerde * en klasik ve berbat olarak görülüşü genelde yanlış meslek ya da yanlış eğitim seçimleri * oluşturur ki telafisi bazen neredeyse imkansız bir hal alır. sözün özü bilmeyen kişinin bulma ihtimali gayet yüksektir tabii bilmediğini biliyorsa ki keramet burada..
(bkz: plasebo)*
birçok kişinin çıkmaza düştüğü durumdur. iş adına, okul adına, yaşadığı ilişki adına insan binlerce kez karar veremez ne istediğine... çaresiz kalır, eğer zaman kısıtlıysa verdiği kararlar çoğu zaman onu bocalatacağının habercisidir. ama bazen öyle bir duygu belirir ki insanın içinde, karar vermesini kolaylaştıran... işte o da, ne istediğini bilmese bile, ne istemediğini çok iyi bilmesidir insanın.
olağan bir durum. düşünürsün ben de ne var? etrafta ne var? beklenen nedir? oranlar orantılar seni çelişkiye düşürür bir türlü karar veremezsin.
ikizler burcunun en kötü niteliğidir. lanetlenesi bir durumdur ki bazen bende bu durum içerisine girerim.
cevaplar belki buralarda bulunabilir... ya da sormaya devam:
(bkz: franz kafka nın temaları)
(bkz: bir şeyler eksik)
şartlar ne olursa olsun kolay kolay renk vermeme durumu,karışıklık.. (bkz: chp)
birşey istememk belki de en iyisidir bir yerden sonra diye düşünebilir insan.günlük yaşamak,her şeyi doğal akışına bırakmak da çözümdür;çünkü biz istesek de istemesek de çoğu zaman her şey olacağına varır.böyle yaparak üzerimizdeki stresi de azaltmış oluruz.bir de bakarız ki mutlu olmaya başlamışız o zaman.
(#1304163) ne istediğini bilmiyorsan, ne istemediğini düşün. ya da kendini becer.. hayattan istediğini arayıp durma. yakaladığında üstüne atla sadece.
kendini bilmemenin ve anlamamanın sonucudur. hayatın atomu burada saklıdır. kendini bilen kişi için ise bilinemeyecek bir şey kalmamıştır zaten.
bir ömür boşa çalışmayı beraberinde getiren durum. çünkü gideceği yeri bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yol gösteremez.
yasanabilecek en kötü duygudur.

belirli bir yasi gecmissindir. okullardan mezun olmussundur. degisik islerde calismissindir. belki yükselmissindir, belki de atilmissindir. iliskiler yasamissindir, genelde kötü sonlanmis. mutlu olmussundur, müjdeler almissindir, zevkler tatmissindir. üzülmüssündür, kayiplarin olmustur. sevdiklerin hayatindan cikmistir belki. ya da kötü seyler gelmistir basina, kimsenin basina gelmesini istemeyecegin türden. gezip görmüssündür degisik yerleri, belki yurtdisini. simdiye kadarki hayatinda bayagi tecrübe edinmissindir. ama bir seyler eksiktir. öyle bir an gelir ki, hissediverirsin eksikligini. yüreginde hissedersin önce.. sonra dank ediverir, aklina yerlesir ne hissettigin. bu his öyle bir seydir ki, kolay kolay gecmez. belki bir an icin unutulabilir, ya da dostlarindan, ailenden gördügün ilgi sayesinde ikinci plana atilabilir. ama orada durmaktadir. bilincalti denen sey burada devreye girer. gecenin bir vakti, uykusuzlugun dibine vurmussundur, günlük yaptigin isler artik yavan gelmeye baslar sana.. anlamsiz.. ben ne yapiyorum? neden yapiyorum? ve en önemlisi; ne istiyorum? sonu gelmeyen bir hikayedir bu. kahramani da sen. hikayenin bu kismi hayatinin geri kalanina yön verir. iki yoldan birini secmen istenir senden. sen ise hic bu kadar kararsiz olmamissindir..