bugün

hayata dair detayların yan dallarından öylece kopup gelen fakat kibar olmak adına içimizde saklayarak geçiştirdiğimiz güççük ayrıntılardır.
mide burkan ki, bu mide burkulması denen şey başlı başına bir hastalık olup köpek hayvanında veterinerlerce incelenen bizzat tedavisi olan bir hastalıktır. bu bakımdan çok mide burkmasa da hafif bir iç geçirme, tiğsinti oluşturup anlık mevzulara tabidir bu detaylar.

koltuk altı terinin kıyafete geçmiş ıslaklığına tanık olmak,
özellikle yaz aylarında herhangi bi yerde, oturulan kafede otobüslerde geçmiş terin ıslaklığına şahit olduğunda, "öküz gibi bakmıyım bende de oluyor nihayetinde" diyerek biraz ürkek kaçırırsın bakışlarını. biraz da taciz eden karşı bi bakışla karşılaşmaktan korkarak işin açıkcası..

lahmacun yemek üzere oturduğun pide salonunda fırın ustasının tam da un mu bitmiştir? artık nolmuştur da? yolun karşısındaki dükkana falan gidiveresi gelmiştir o sırada önünüzden geçiyordur. çıplak ayağındaki terliklerden fışkıran kılları görüp görmezden gelmek, gelirsin pekala...

veya çok sevdiğin bi arkadaşın senin bardağındaki ayrandan ağzındaki simit yudumuyla bir fırt çekivermiştir de öğütülmüş susamlar ayranın içine kaçıp karışmıştır, belli belirsiz tükürük enzimiyle karışan parçaları hayal etmekten kendini alamazsın. büyür kocaman kaya parçaları olarak üstüne üstüne yuvarlanmaya başlar. sen kendine döner "yirim obsesifliğini" diyerek "lööörrrk" diye çekersin ayranı böyle bi kahraman edasıyla. sanırsın kaya parçasından kılıcı sen çektin ekskalibursun, veya gordion düğümünü kesen iskender.
aklından çıkmaz bi türlü o lörkletme anı çabalarsın yine de üstüne sünger çekersin, ooy gülüm çekersin.

kahvaltı sofrasında çay içilen bardakta yağlı dudak izini gözlemlediğin anda muhabbete kaldığın yerden devam etmek için o göz takılmasının önüne geçmeye çalışırsın nafile, belki "seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde" gibi bi şarkıyla hani öylesine aklına gelivermiş gibi, salıveririsin şarkıyı ağzından, pencereden ufka dalarsın... böyle bi efkar havası falan katarsın buğulu muğulu geçiştirirsin...

veya yolda yürürken tam önünde giden adamın hapşırmasıyla rüzgarın sizden yöne olmasından sebep yüzüne bulaşan hapşırık zerrecikleri bizzat saçından sarkan yapışkan küçük balgam kıvamındaki şeyi düşünmemeye çalışırsın. bi yandan,
"laaaağn lağğn" diye bağırasın gelir. işte o yüzden anlarsın bide kabadayı filmindeki "laaağn!" diye bağıran kenan'ı tam süper bi "lan" dır o çünki. tam karşılıktır hissettiklerine çünki.
üstelik zordur bastırması iç sesleri çünki,
pek zor...
(bkz: hayata dair dış burkan detaylar)
rte'nin başbakan olması, hayata dair tiksindiren bir detaydır. hatta tisskkindim bak!
yalanın detaylıktan çok hayatın gerçeği haline gelmesi benim için olmasa da yalancılar için bir detaydır kanımca. ki ben de bundan tiksiniyorum.
bir babanın içip içip on üç günlük evladını, yeni doğmuş bir bebeği, döverek öldürmesi.
herkesin birbirini aldatması, sevgi kavramının yerini çıkar kavramının almış olması, yaptığı hatalara kılıf uyduran insanlar, yapmacıklığın prim yaptığı bir hayatta yaşıyor olmak, yalancının yalanının yüzüne vurulmaması, insanların çıldırmış gibi birbirini öldürmesi, anne babadan başka güvenilecek kimse olmaması...
5 yaşındaki kıza bekaret testi uygulamak.*
60 yaşındaki adamın torununu taciz etmesi*
sadece tok karnına yaşandığında bünyede güzel reaksiyonlara yol açabilecek olması. insanın oynayamayacağı gerçeğini içermesi, gidi detaylardır bunlar.
kahvaltı yapmak için bir güzel kurulmuş sacda menemenini iştahla yemeye başlamışken , televizyonda siyah kocaman bir fareyle yüzyüze gelmek, ağzındaki lokmayı atmak, fareye bir güzel sövmek ve açlığını sigarayla bastırmak. *
anlamı bulup bulup kaybetmek yorucu ve tiksindirici.
çocuk istismarı.
karşı komşumuzun sevgili(!) oğlunu elinde vuvuzela ile görmek.

(bkz: ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda)