bugün

küçücük güzel bir ev,yemek kokan.
*** hep düşünülen, gelecekte kendimizi içine yerleştirdiğimiz, ah çekerek beklediğimiz evdir.

hiç unutmam apartmanda bilmem ne sigortanın bi yazısı vardı. ne alaka lan apartmanda sigorta şirketinin yazısı falan deme. 90'ların başı o zaman. farklıydı yani. misal mahalle maçı oynayıp cami musluğundan su içmek vardı o zaman. şimdi göt kadar velet elinde epıl mıdır ne sikimdir onunla meyve doğruyor. ve inanır mısın bundan ölümüne zevk alıp rekor kıramayınca hıçkırağa boğuluyor. bu da benim zoruma gidiyor ama ne bu saatte o "kaybolmuş veled"i anlatasım var ne de konumuz o değil.

o yazıda baba-oğul ilişkisini anlatıyordu. dur bakayım bulabilirsem ekliyim. şimdi aramaya gidersem aklımdaki 3-5 satırı da unutucam.

özetle çocuk diyordu ki 6 yaşında:

benim babam dünyanın en güçlüsü!

ergenliğe geldiğinde:

babamın bi boktan haberi yok!

çocuk yaşlanıp babası vefat ettiğinde:

keşke babam olaydı da napacağımı söyleyeydi!

çocuğun babasına bakışı bile bu denli değişirken hayallerdeki ev de çabucak değişiveriyor be aga.

çocukken bol oyuncaklı bi evim olacak derdim. en çok da "ulan 3 tane akülü araba alıcam oğluma" diye geçirirdim içimden. bizimkiler bana alamadı hiç. gerçi kontra frenli bmx'im vardı ama akülü arabanın yeri başka.

büyüdüm. bi kıza aşık oldum. büyüdüm dediysem 18 yaşıma geldim. o zaman hayalimdeki ev "onun hayalindeki ev"di. zaman geçti. hayallerimiz başka olmuş. hayaller başkalaşınca ortak hane zaten hak getire.

sonra bizim el yüz serpilmeye başladı. ağzımız laf yapar gözümüz açık diye nitelendirilir olduk. artık bolca sevişiyor, seviştikçe kendimizi bi bok zannediyorduk. hayalimizdeki ev, yere yakın yataklardan ibaret oldu. hani şu "minimalist tarzda döşedik yeaaa" tarzında. ama yatak geniş. hani çok sevişiyoruz ya daha çok sevişelim. gün olur grup yaparız da kurada bay çıkarız deyu.

sonra o hevesler de gitti. heves gitti derken hala sevişebiliyorum aga orayı yanlış anlama. artık ne "bir kız"ı ne de "çok ve değişik kız"ı koyabilir olduk hayallerdeki o eve.

yaşadıkça, bekledikçe, okudukça, kazık atıp kazık yedikçe anladım ki bu hayallerdeki ev denen şey milli piyango yılbaşı çekilişi gibi. rakamlar hep değişiyor ama her seferinde bilet almamıza rağmen büyük ikramiyeyi geçtim teselli ödülü bile isabet etmiyor sol yanımıza.

artık hüküm kurma vaktidir. hatta tanım da bu hükümdür: hayallerdeki ev, zamandan ve beşerilerden bağımsız olmalı.

ilk işim şu eski bol ve iri çiçeklerden oluşan perdelerden takmak olacak. dantel olmazsa olmazı hayalimdeki evin.

http://img812.imageshack....2/7331/dantelipperde1.jpg

mümkünse tel dolaplar kullanıcam. soğuk bi yerde yaşayabilirsem buzdolabı bile iptal olacak evimde.

http://ahmetefe.com.tr/wp-content/uploads/terek.jpg

l koltuk ne amına koyim, divanlar anama mı sövüyor?

http://1.bp.blogspot.com/...rk+Dekorlar%25C4%25B1.jpg

duşa kabin yaptıranı siksinler. jakuzi aklımdan geçerse zencili ölüm grubuna düşeyim.

trt fm'den şaşmıyorum bu aralar. yarışmaya katılıp nostaljik radyo kazandığımda bu iş komple biter.

geriye hala yaz kış dumanı tüten bir evin hayalini kuran masum kızı bulduğumda harcamamak kalıyor.

gitmeden aha buldum lan yazıyı:

06 yaşında : Babam herşeyi biliyor.
10 yaşında : Babam çok şeyi biliyor.
15 yaşında : Ben de babam kadar biliyorum.
20 yaşında : Şu muhakkak ki; babamın öyle pek fazla bir şey bildiği yok.
30 yaşında : Bir kere de babamın fikrini sorsam fena olmayacak.
40 yaşında : Ne de olsa, babam bazı şeyleri biliyor.
50 yaşında : Babam her şeyi biliyor.
60 yaşında : Ah, babam hayatta olsaydı da kendisine danışabilseydim.