bugün

oğuz atayla karıştırılmasına her zaman sinirlendiğim.
hayalet oğuz gerçek bir tutunmamıştır. gerçektir o. reklamsızdır. boyalı ya da makyajlı değildir.
hayalet oğuzun tek kitabı vardır. dünya sarsılıyor rockn roll.
bu oğuz atayı sevmiyor oluşum anlamına mı geliyor? elbette hayır.
ama hayalet oğuzun uğradığı haksızlığa dayanamıyorum. en çok beni bu öfkelendiriyor.
bakınız. bir adam. itü mezunu. inşaat mühendisi. aşşagı yukarı bohem bir hayatı var. edebiyatta çığır denilen bir aydın eleştirisi (beş yüz sayfa) bir kitap yazarak ünlendikçe ünleniyor şenlendikçe şenleniyor.
ve tezer ablam, kitabında bahsettiği zaman, hayalet oğuz, oğuz atay oluyor. bir yitmişlik. bir vazgeçmişlik. bir silinmişlik.
belki de o böyle olmasını isterdi. gereksiz yere sinirleniyorum.
hayır hayır o böyle olmasını isterdi ve o böyle bir şeyi hak etmediğini bilerek.
yaşasaydık, tırnak uçlarına saçlarımı dolardım.

hülasa, hayalet oğuz güzel adam. güzel adam.
gerçek adı oğuz haluk alplaçin. 46 yaşında, 46 kilo iken akciğer kanserinden ölmüş.
(bkz: o pera daki hayalet)
kendisini "belki de türkiye'de yaşamış tek anarşist" olarak niteleyen ablamız sezer duru'dur.

böyle insanların yaşamlarına baktıkça... neyse.
yıllarca tezer özlünün evinde kalan, hakkında can yücel ve benzer şairlerin şiir yazdığı örnek alınacak bir insan.

kendisi hakkında "türkiyede anarşist diyebileceğim tek kişidir" diyen bir abla vardı, unuttum adını.

kendine ait hiç bir şeyi olmamış. ne evi, ne arabası ne bir başkası. yıllarca arkadaşlarının evinde kalmış. 2-3 tane elbisesi varmış, kirlenince atar yenilerini alırmış.
(bkz: Cocuklugun soguk geceleri)
belgeseli;

http://thelepermessiah.bl...yalet-oguz-belgeseli.html
(bkz: güzel abim)
tezer özlü'ünün çocukluğumun soğuk geceleri adlı kitabında sıkça geçer. yaşadığı dönemin şair ve yazarların hayatlarından geçmiş, bir tür şehir efsanesi olmuş, marjinal adam.
Hiç kimseye ve hiç bir yere aiit olmamış, bu dünyanın belki de tek gerçek yalnızıdır.
Bir dönemler afrika pasajı'nda ikamet etmiştir.
Oğuz istanbul'da yaşadı. Oğuz bir dönemi yaşadı. incecikti. Çeviriler yaptı, şiirler yazdı, dünyayı ve çevresini izledi. Hiçbir zaman bir evi, tek bir sandalyesi bile olmadı, Arkadaşlarının evinde kaldı. Birlikte yaşadığı insanlar hep övgüyle andılar onu... Üzerinde daima bir kitap bulundururdu. Kitaplığı olmadı ama güçlü bir belleği oldu. Bir bavulu bile yoktu, gerektiği zaman üzerindekileri değiştirmekle yetindi. Eşya almadı, eşya tamir ettirmedi, belki de bir tek mobilya mağazasına girmedi. Pasaport almadı, karı almadı, karı boşamadı, kimseyi gebe bırakmadı, resmi dairelere girip çıkmadı... Her şeyi hiçbir şey, hiçbir şeyi her şey olarak yaşadı... Hayalet Oğuz: yaşamını bir sanat yapıtı haline getirebilmiş ender insanlardan biri...

Kadının güzelini bilir, bu kadınlara annesi, arkadaşı ve aynı zamanda sevgilisiymiş gibi bakardı. Valizden ayrıca; yedi sekiz yıldır kullanılmamış bir diş fırçası, çoğu bitmiş bir ipana diş macunu, Yüksel Arslan ve Ömer Uluç'la bir fotoğrafı, gene arkadaşlarıyla Bebek'te lokantada bir fotoğrafı, film çalışması yaparken bir fotoğrafı, temiz iki beyaz cin pantolon, fayans üzerine basılmış antik bir oto resmi, kirli çorap ve kirli çamaşır, bir iki ozanın adına imzaladığı kitap, bir iki kolej kitaplığından alınma ingilizce ekonomi kitabı çıktı... hepsi bu, işe yararlarını bana verdi, gerisini attı. Son olarak kaldığı ağabeyimin evinde, ölümünden sonra şunlar ilişti gözüme: Hastaneye getirmemizi isteği ve temizlettiği pantolonunun üzerinde Türkiye Cumhuriyeti 1960 Anayasası duruyordu. ingilizce bir polisiye romanını yarısına kadar okumuş, kaldığı yeri işaretlemişti, ağabeyimin telefon defterine en çok çalıştığı Yalçın Ofset'in telefon numarasını yazmıştı. Bunun dışında eski gocuğu, hiç yayımlanmamış bir iki şiiri, yazlık ayakkabıları ve şöyle bir not: daktilo otelde, gömlek temizleyiciden alınacak... Ayazpaşa'dan Levent'e... Levent'ten Ayazpaşa'ya... vb.

http://www.ykykultur.com.tr/kitap/kitap.asp?id=1079
güncel Önemli Başlıklar