bugün

aslında iyi hissediyordum kendimi uçağa binerken, aktarmamın ilk ayağı hem kısa, hem yurtiçiydi. uykusuz okurken bitiverirdi. uçağın içinde, kafa üstü bagajlarına bavul yerleştirenler yüzünden yine kuyruk vardı. kokpit'ten ait olduğumuz kuyruk kısmına doğru götüm götüm ilerlemeye başladık. kanat civarlarına gelmiştim ki, arkalarda tanıdık bir yüz gördüm. pırıl'dı bu. kendisi eski kızarkadaşımın en iyi arkadaşıydı, ve anladığım kadarıyla bizim bölüme bakan hostes oydu. Hatırlatacaklarını tahmin ederek görmemezlikten gelmeye çalışsam da, "experimental" diye seslendi. aslında pırıl'la severdik birbirimizi, iyi anlaşırdık hep. bir an onu gördüğüm için mutlu olduğumu hissettim. sarıldık, arkadakiler oflayıp, puflayınca, "ben servisten sonra uğrarım yanına." dedi. yerime oturdum, kemerimi taktım, uçak kalktı.

serviste bana yaptığı torpil olan minik baileys'i içmek iyice keyiflendirmişti beni. uçağın inmesine takriben 15 dakika vardı, yanıma geldi, koridora çöktü, ve konuşmaya başladık. evlenmişti, halen aynı mesleği yapıyordu, kocasının mesleği iyiydi. beni sordu anlattım. konu o hiç gelmesin istediğim konuya geldi sonunda, "esra bıraktı hostesliği." dedi. o da evlenmişti. evlendiğini duymuştum, "hayırlısı olsun." dedim. devam etti; "onun da çok tatlı bir oğlu oldu geçen ay.". tüylerim diken diken oldu, neden böyle hissettiğimi bilmiyordum, ama berbat bir acı kapladı içimi. pırıl anlamıştı, konuyu değiştirdi; "e sen napıyorsun başka bakalım?", "napıyım öyle bir oraya, bir buraya gidiyorum" dedim, "genelde yurtdışındayım, yuva kuramadım ben sizin gibi". pırıl başından beri beklettiği tokatı attı bunun üzerine; "e ama experimental bunu sen böyle istemiştin". haklıydı, yurtdışında lisans mı, esra'mı seçmek zorunda kalmıştım zamanında (bkz: yurtdışı/#1432861). birşey diyemedim, kemer ışıkları yandı ve uzaklaştı.

kemer ışıkları zihnimi de aydınlatmıştı, suç ben de değildi aslında, pırıl da, esra da benden yaşca büyüktü, onlar bir önceki nesildi. Mutluydular, oysa benim bu halde olmamın suçu transistörlerdeydi, gümrük birliğindeydi, düşünmeye başladım, uçak inerken;

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Herkes mi yanlız olur hocu, ne zor işmiş bu arada kalan nesil olmak. Acıyorum kendime ve tüm nesildaşlarıma, doğudan batıya geçişin, arada kalmışlığın simgesi, Globalleşmenin yetimleriyiz biz.

Çocukken bizimkiler izleyerek büyümüş nesiliz, ama aynı zamanda nip tuck'a da yetiştik.
Çocukken saklambaç oynamış nesiliz biz, ama warcraft'a da yetiştik.
Çocukken ev telefonu kullanmış nesiliz biz, ama cep telefonuna da yetiştik.
insanlarla cafe'lerde barlarda tanışıp sosyalleşen nesildik biz, ama internet'e de yetiştik.

Gençken fotokopi fanzinlere öyküler yazan nesildik biz, ama sözlüklere de yetiştik, ve bu bizim lanetimiz oldu, arada kaldık, ölene kadar bunu taşıyacağız üzerimizde.

Bizden önceki nesil, ablalarımız, abilerimiz, esra, pırıl, bizimkiler izledi sadece, üniversitelerini bitirdiler, evlendiler, çocuk yaptılar, düz ama huzurlu bir hayat yaşadılar.

Bizden sonraki nesil, bizimkileri hiç izlemedi, nip tuck'la büyüdü, aile kurmayı düşünmüyor, stüdyo evlerinde, kendileriyle barışık yaşayacaklar, zira onlar kendilerinden iki nesil önceki değer yargılarını bilmiyorlar. Mutlular internetleri, stüdyo evleri ve modern hayatlarıyla.

Peki ya biz neyiz, biz ne yapacağız, biz iki neslin özelliklerini de taşıyoruz, ablalarımızın ev hayatı sıkıcı, kardeşlerimizin çılgın hayatı dejenere geliyor bize. Peki biz ne yapalım. Öyle de mutlu değiliz, böyle de, Pazar günleri ev çamaşır koksun istiyoruz, eve girdiğimizde yemek koksun istiyoruz, ama bir yandan pizza söyleyip, şarap açıp amerikan dizileri izlemeye de bayılıyoruz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Hep o transistörü keşfeden adam yüzünden oldu bunlar, bir 10 sene erken ya da geç keşfetseydi, herşey ne güzel olacaktı. Arada kalmayacaktık, ya evli, ya yanlız olacaktık. Özal tonton bir amcaydı bizim için sadece. Nereden bilirdik, gümrük birliği zamanlamasının bizim için yediğimiz hurmaya döneceğini.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

uçaktan sarhoş gibi indim, baileys çarpmamıştı hayır. "oğlu olmuş" lafı kafamda dönüyordu. oğlu nasıl olurdu ya, her zaman aktarma beklediğim yere bile gidemedim, hemen dış hatlardaki efes point'lerden birine çöktüm, bir bira aldım ve dostumu aradım. "hocu" dedim, "esra'nın oğlu olmuş." Dostum hiç bir ek açıklamaya ihtiyaç duymadan "aman abi, üzülme sakın, bekle bira açıp geliyorum" dedi. döndüğünde "boşver abi" diye devam etti, "siz ayrılalı kaç sene oldu".

"ya öyle de hocu" dedim gözümden bir damla yaş birama dökülürken "bizim, oğlumuz olacaktı."

edit : isimler değiştirilmiştir.
duty free, sevgiliye hediye alınmakta.

- buyrun beyefendi ne aramıştınız ?
+ ya rimel bakmıştım ama
- belli bir marka var mı aradığınız ?
+ lancome olcakmış, rengi de hypnose'du galiba, öyle bir şey
- aa evet buyrun, bakın yedeğiyle birlikte böyle bir set olarak var
+ ne kadar acaba ?
- 84 euro
+ ama 84 gram bile değil bu ya (bkz: gözlerin dolması)
- ah hah ha .. beyefendi çok şakacısınız
+ şaka diil de neyse.. bir de bööle lancome'un yine böyle mavi bir suyu var .. şişe de hani
- yüz temizlemek için mi ?
+ heh evet ondan, böyle yatmadan önce makyaj temizleniyor
- buyrun bu taraftan .. bakın bu yenisi onun, vitaminli
+ bu ne kadar ?
- bu da 56 euro
+ neyse bunun en azından şişesi büyükmüş (bkz: kendini teselli etmek)
- ah hah ha .. ikisi birlikte 140 euro tuttu.. başka bir arzunuz var mı ?
+ evet .. concon olmayan bir kıza aşık olmak istiyorum bir daha ki sefere (bkz: gözyaşlarına boğulmak)
giden uçakta ağlar,
kalan havalimanında.

giden ufak pencereye yaslar başını,
kalan teselli edenlerin omuzlarına.

giden minik bir hatıra bulur;
ona bakar hatırlamak için,
kalan için hatıra tüm şehirdir.

kıssadan hisse;

gidende, kalanlar,
kalanda, gidenler,
gözyaşlarına sebeptir.
asker annesinin yapacağı eylem. doğaldır.
gidenin arkasından ağlamaktır, ondan ayrılışın acısıyla.

dizlerinin üstüne çökerek hüngür hüngür ağlamak istemek, ama sadece yanaklardan süzülen yaşlarla sınırlı kalmaktır.

ayrılıktır...
-hava uçmak için çok soğuk değil mi?
+uçmak için soğuk ama gitmek için değil.

Böylece bitti bir aşkın hikayesi ve öylece kalıverdim havalimanında. uzun süre havalanamadı uçağı ya onun yüreğindeki ağırlıktan dolayı ya yerçekiminden dolayı ya da benim gözlerimdeki ağırlıktan dolayı emin değilim. koca havalanında unutulmuş bir bavul gibi kalaklmıştım. şimdi kim sahip çıkacaktı bana bu şehirde. yavaşça doğruldum gayri ihtiyari saate baktım. meridyenlere göre hala benden ayrılamıyordun. hala ayrıldığımızzamanı yaşıyordun ve hala bir şansın vardı.

+ gitmem lazım aşk tükenmeden gitmem lazım belki dönünce kaldığımız yerden devaqm ederiz
- havalar soğuk baharda gidersin.

Bahar da aşkımızın çiçek açacağından umutluydum. Oysa sen çoktan başka bir çiçeğe konmanın düşüncesiyle yanıp tutuşan kelebek gibiydin. oysa sen bilmiyordun ki kozanı terkettikten sonra ki ömrünün sayılı olduğunu.

gittin ama sanırım sayılı ömrü kalan bendim. usulca döndüm senin kokun sinmiş senin adımın değmiş yollardan. ağlayamazdım bilirsin soğuğun yüzüme çarpması canımı yakmış oalcak ki gözlerim sulandı. yaktım bir sigara sana doğru esmekte olan rüzgarlara savurdum en okkalı küfürlerimi.
iste yolun sonu
bir kez daha bitti
geride neler birakiyorum
o yok bu yok su yok
birazdan bu sehirden uçup gidicem
ruya gibi
hayir gitmek istemiyorum
birseyler olsada durdursa beni
uçak rotar yapsa ne bileyim
agliyorum evet agliyorumm..
hacı adaylarının aileleri tarafından her sene düzenli olarak yapılan eylemdir.
sevgiyi hakeden ama yaşayamayan kişinin öyküsü.

ah kıyamam..
ne çok insan gelip geçer o koca alandan, kimisi kavuşmak için uçacaktır, kimisi kaçacaktır, kimisi de sevdiklerini karşılayacak ya da uğurlayacaktır.ama insanlar en çok alanda değil uçakta ağlarlar.bazen de kargo bölümünde cenazesi vardır yolcunun gözyaşları yolculuk boyunca dinmez, en zoru da işte budur sen konforlu koltukta o ise buz gibi kargo bölümde ki tabutta.en çok uçaktaki yolcular ağlar, alandakiler değil.
yaklaşık bir ay önce sabiha gökçende hayatımda istediğim tek insana sonsuza dek veda ettiğimi düşünüp yaptığım eylem...
ocağıma incir ağacı diken bir kızın hikayesi.
hakkında dandik şiirimsi deneme yazıları yazılan.
(bkz: istasyonda ağlamak)
(bkz: otogarda ağlamak)*
ota boka ağlayacak kadar hassaslaşmak
geçmişi hatırlayıp geçen hafta dış hatlarda yaptıgım eylemdir.
istediğinizi sandığınız bir hayattan daha hızlı kaçmak için uçakla yolculuğu tercih ettiğinizde başınıza gelebilecek olaydır. azıcık mutlu hissetmek için bir çikolata alırsınız elinize, ona da gözyaşı damlar, yiyemezsiniz, bir de ona ağlarsınız. tabi 6 ay sonra olaya güleceğiniz aklınıza da gelmez, fakat eninde sonunda gülersiniz.
hiç ağlamam binerim uçağıma hoop yeni bir şehre uçarım, yeni bir iş, yeni bir aşk yeni bir ben..
istanbuldan kıbrısa giderken yapabileceğim eylem. daha yapmadım ama olabilir yani aileden ayrılmak kolay değil sonuçta. *
gayet normaldir.
giymişsindir parmak arası terliği tam bavulunu şu bant sisteminden alacakken serçe parmağını platforma vurdunmu gelde ağlama durumudur.
(bkz: bir anneyi en çok üzen olay)

- niye ağlıyorsun sen ?
+ geldim ben, öğleden sonra evdeyim, gelince anlatırım.
yalnız gidenler için söz konusu olmayan eylem. öyledir yani. yalnız insan duygularını içinde yaşamaya alışıktır.
Askere gidersin ağlarsın.
Kız arkadaşından ayrılırsın ağlarsın.
Üniversiteye başlarsın ailenden ayrılırsın ağlarsın.
Üniversiteyi bitirirsin şehrine veda edersin ağlarsın.
Hasta uğurlarsın ağlarsın.
Annen baban hac vazifesine gider/döner ağlarsın.

Dağılın şimdi.
her okuduğumda bira açtıran hikaye.
çok sevdiğin dostunu uğurlarken uzaklara gözlerinin yenik düşüp ağlamasıdır. o uçağa binene kadar peşinden bakakalırsın ağlarsın ağlarsın sonra herkes sana bakar.
güncel Önemli Başlıklar