bugün

Hastanede refaketçi olarak geçirilen dört günün ardından herkesin bildiği o ilaç ve hastalık kokusunun deriye işlemesidir. Kendi tenimin kokusunu alamıyorum artık. Bu koku sanki tüm derime yapıştı ve gözeneklerimden içeriye sokuluyor gibi. Her gün duş alsam da vücudumu parçalarcasına yıkasam da kurtulamayacakmışım gibi geliyor. Beynimin içinde ağlayan inleyen ve uzuvları kesilmiş insan görüntüleriyle birlikte bu koku da dolanıyor.
gerçekten var mı yok mu çözemediğim kokudur. hasta olarak bir hastaneye gittiğimde buram buram kokmasına rağmen çalışırken hiç hissetmediğim kokudur. hasta olarak gittiğinde sinen kokudur dolayısıyla.
Ozellikle pansuman odasinin dibinde kaliyorsaniz daha da cabuk olabilecek durumdur. Bagiran, inleyen insanlar, igrenc hastane yemekleri, uzgun suratlar... Allah orada olan herkesin yardimcisi olsun.
Hastanede geçirilen süre ile doğru orantılı bütünleşmedir.

Çok seviyorum, selam stockholm sendromu.
insana kendini, keyifsiz, hasta, tüm bedenini mikroba bürünmüş hissettirir.

Özellikle uzun süreli hastane maratonu yaşayan insanlar, bu kokuyu yakinen bilir, saç diplerinize, tırnak köklerinize, giysilerinize, bedeninize bile işler.
Bir süre, idrarınız bile hastane kokar. Enteresan!
Eskidendi o hastane kokusu şimdi hiç bir hastane kokmuyor.