hayaletlere inanır mısınız?

yaşadığımız şu maddeci dünyada kulağa çok fantastik gelen bir kelime sanırım. ben bir hayaletim kayıp bir ülkenin bilinmeyen şehrinde kimliksiz bir ruhum fazlası değil...

nasıl hayalet olduğuma yazımın ilerleyen satırlarında anlatmaya devam edeceğim. onun için en baştan başlamak gerekiyor. hayatım ofsaytla başladı, bu sebeble ofsayt osman'a yakın bulmuşumdur kendimi. kalp rahatsızlığı nedeniyle 18 aylıkken ilk façayı yemişim hayattan. pek arkadaşım yoktu ama hayallerim hep çoktu, 4-5 yaşlarında ninja kaplumbağlardan etkilenmiş hep 4 kaplumbağım olsun istemişimdir, o kadar kaplumbağyı ne yapıcaksın diye sorduklarında asit kazanına atıpgeliştiricem cevabını vermişimdir. sonraları tospaları bıraktım ve geleceğe dönüş filmi ve kemal sunal filmleri ile tanıştım. evin bahçesinde 4 tombul pille çalışan polis arabasının arkasına bağladığım ufak hoparlörü bağlayıp zaman makinası yapmaya çalıştım. ilk korkumla tanışmam bir yaz günü , annemle yolda giderken bir takım bayrağının ( bjk, gs, fb tam hatırlamıyorum )üzerime düşmesi ile oldu. o zamandan beri oluşan bu fobi sebebiyle asılı takım bayraklarının yanından geçemem. saçma bir korku sanki bayrağın tecavüzüne uğradım, elden birşey gelmiyor güçlü değilim.

ilk sevmeler hep ilkokul sıralarında başlar. benimde öyle oldu ilk aşk değildi ama bir çocuğun saf duygularını hissetmeye başladığı yıllardı. adı kevser'di sarışın mavi gözlü, çalışkan bir kızdı. hergün aldığım harçlıkla ona tost ısmarlardım, birgün o ısmarlamak istemişti ben ondan kaçmıştım böylede silik bir tiptim işte. zaten bu sevda çok uzun sürmedi çok sevdiğim şehr-i istanbuldan taşındık. başka bir şehir, başka bir hayat, başka dostluklar, sevdalar, ayrılıklar....

aşk'ı nasıl tanımlarsınız? yaşı var mıdır ?

aşk benim için yolda yürürken yahut merdiven çıkarken atılan her adımda, basamakta sevdiğimizin adını hecelemektir ve yaşı yoktur. ilk aşkla tanışmam taşındığımız şehirde başladı. onu gördüğümde bugüne dek sadece yaşamak için çarpan kalbim, onun için çarpmaya başlamıştı. ilk aşk ve kader ile tanışmam komşu kızını gördüğümde başlamıştı.tanışma süreci biraz sancılı olmuş olsada, sonunda onunla tanıştım tanıdıkça bağlandım, cümlelerim hep dilimin ucundaydılar ve ruhuna asla dökülemediler. kara gözlerinde kaybolup giderdim, gülümseyişi ruhumu ısıtırdı, gözlerindeki o parıltı bana herşeyi anlatırdı zaten. ben açılmak istediğim zamanlarda o geri adım atardı, o açılmak için adım attığında ben geri çekilirdim.

ve kader....

kader bir ağaçtır, bizler o ağacın zirvesine erşmek için, dalları kendimiz seçeriz. kader beni ona bağladı, aşık etti. aynı kader beni ondan kopardı. taşınacaklardı hemde benim geldiğim yere, şehr-i istanbul'a. herşeyin ilkini komşu kızında yaşıyordum aşkın ve gözyaşının. bu benim ikinci ofsaytımdı hayata karşı kazandığım. oda gitmek istemiyordu aa herkes gibi oda gitti. ilk defa bir kız için gözyaşı döküyordum. geriye kalan ailesinin bayram.seyran ve yılbaşlarında geliriz cümleleri olmuştu. bu boş tesellilere sardım sevgimi büyüttüm. aklımda komşu kızı vardı, balkondan yolunu gözlerdim akşamları, tek bi sokak lambası eşlik ederdi yalnızlığıma. aylar, yıllar geçti vazgeçmedim. o yıllarda tanıdım sadri alışığı ve onun canlandırdığı karakterleri kendimle özdeşleştirdim ve ikinci sevdam tiyatro oldu. belki onu unutmak içindi tiyatroya sarılışım ama, yara derindi. çevremle, ailemle paylaştım hedefimin tiyatro olduğunu hatta dizilerin final senaryolarını yazıyordum evde ( ruhsar, tatlı kaçıklar, yılan hikayesi ). boş hayaller dediler, yeteneğin yok dediler...

insanların hayallerini yıkanlar hep yakınındaki insanların olması ne acı. aslında hayatımın tek golü ailemdir, sanırım ben ya fazla hayalciyim ya onlar aşırı gerçekçi.nerde kalmıştık, yarım bir sevdanın son çeyreğindeyken, ona olan aşkım büyüyor ama umudum azalıyorken. bir gece o geldi ailesinle. kapıdaydı içeri girmediler. bir düğüne gidiyorlarmış geçerken uğramışlar sadece. bazen saniyeler ömür gibi gelir insana ve sen dua edersin tanrıya, zaman dursun hiç geçmesin o gözlerde kaybolayım dersin. sadece bana bakıp gülümsedi, gözlerindeki o ışık halen vardı.

gittiler, giderken balkona koşup son bir defa baktım ardından. arabaya bindi arka cama yapıştı ve gülümsedi son kez. gene müebbet ettim ruhumu bedenimde ve yalnızlığımla başbaşa kaldım senelerce, yeniden sevmek istedim ama hep onu aradı gözlerim. lise çokta iyi gitmedi zaten açıköğretime yatay geçiş yaptım.hayallerimi, hedeflerimi farklı yönlendirmeye çalıştım. komşu kızına olan sevdamı çevremle paylaştım yükü hafiflesin diye, onlar çocuktunuz dediler. meğer aşk ın kotası varmış +18 miş. yada onlar hiç sevmemiş. ilk işim bir elektronik tamircisinde başlamak oldu haftada 15 tl, ayda 60 tl ediyordu. ve benim hayallerim hala büyüktü, taksite girip çeyiz yapmayı düşünüyordum kendime ç. makinası, buzdolabı vs... bu düşlerin altında yatan mantık sanırım herşeyim olduğunda komşu kızını bulup evlenmekti. 2 hafta dayandım, çıraklık ağır geldi bıraktım. sonra kuzenimin oturduu yere yakın bir konfeksiyoncuda işe başladım. oda çok parlak bi gelecek getirdiği söylenemez. kız kuzenim, okul sonraları harçlık çıkarmak için yanımda çalışmak istediğini, söyledi patrona durumu açtım gelsin dedi, geldi içeri kısma geçtiler 5 dk geçmedi kuzenim kızgın bir şekilde hızlıca çekti gitti. noldu dediğimde patrona yokbirşey demişti. ama içim rahat değildi birşeyler ters gidiyordu. akşam iş çıkışı kuzenime gittim. zorda olsa asıl sorunu öğrendim. meğer şerefsiz asılmış kıza. ertesi sabah dükkana girer girmez, lavuğun gün... dediği an aydın cümlesini attığım kafayla geri sokmak oldu böylece konfeksiyon sektöründeki son günümdü.

korkularımız, hepimizin bu hayatta başına gelmesini istemediği, istemeyeceği korkuları vardır. benimkisi ise sevdiklerime adını bile yakıştıramadığım ölüm. hep isterdim ki anneannem, dedem, babaannem evlendiğim zaman düğünümde olsunlar. buda olmadı dedemin birtanesi, ben daha doğmadan göçüp gitmişti. ananem 35 sene yatalak kaldı. dedem ölene kadar sabırla, sevgiyle baktı. bir kere bile aman, of, bıktım demedi bile. gerçek aşk onlarınkiydi işte. her gidişimde ananemin tırnaklarını keserdim, beki iyi gelirde kalkar diye masaj yapardım. benim en kötü huyum sevdiklerime seni seviyorum diyememek ve bunu gösterememekti sanırım. önce dedemi kaybettik, sonra annanemi. birtek babannem kalmıştı. ona daha yakındım, daha içtendi torunlarıyla arkadaş gibiydi ona kocakarı derdi torunları, o ise şimdi boşnakça sövücem deyip pezeveng derdi. oda gitti, umutlarım azalmaya korkularım artmaya başladı. ve söz verdim kendime olurda aileme birşey olursa evlenmeyip, çekip gidicem buralardan, berduş olup bir sahilde el sallayacağım giden gemilere...

3 cü işim bir ayakkabı mağzasındaydı. bu biraz uzun soluklu oldu. bir bayan daha aldılar, beraber çalışıyorduk diğer şubede ve satılan her ayakkabıyı not düşerdik. birgün bu bayan, satılan her maldan kendimize pay düşelim. fiyatı yüksek tutup, patrona düşük gösterelim dedi. ben kabul etmedim. ancak o bunu yapmakta kararlıydı ve yaptıda, aldığı paraların yarısını bana verdi. ben ise paraları patrona götürüp verdim durumu anlattım. yüzleştirmek istedi ben istemedim. işimden oldum, başka bi ayakkabıcıya başladım. buranın patronuda tefeci, banka kredisi ve toptancıya borç sebebi ile batmak üzereydi.fazla sürmedi buradaki maceramda bırakıcaktım ve iyilik olsun diye son bir defayardım etmek istedim patrona. 30 çifte yakın ayakkabıyı çuvala doldurup köyde hafta sonu satıcaktım. kabul etti hafta sonu 10 küsür çiftini sattım. pazar akşamı, işhanına gittiğimde kapalıydı han. bende bekçiye rica ettim kalsın diye ayakkabılar, oda içeriye gel yöneticiye sor dedi. girdim sordum, sayalım dediler saydık 22 çift vardı onlar 17 çift dediler, ben direttim kavga ettim, yumruk yedim, yaka paça atıldım ardımda ayakkabılarla. eve gittim patronu aradım geldi, durumu anlattım gülüp geçti. parayı ve ayakkabıları teslim ettim bastı gitti...

hayat, yediğimiz kazıkların toplamını edindiğimiz tecrübelerden oluşturur. bir fotoğrafçıda işe başladım 4 yıl sürdü. askerlik zamanı geldiğinde, çürüğe düştüm malum sebebten dolayı. gene ofsayta kaldık iyi mi. sonra birgün sevmeye başladım yeniden müşterimdi, sohbet-muhabbet derken, aramızdaki sevgi aşka dönmeye başladı inceden. aileler tanıştı, evlilik hayalleri derken hayat düdüğünü çaldı bana ofsayt....

bir yaz gecesi gelen mesajla yıkılır tüm hayaller. kız mesajda der ki;
sen çok iyi birisin, senden öne birisi vardı hayatımda sudan bir sebeble kavga ettik ve ayrıldk. ben bir boşluktaydım ve sen girdin hayatıma doldurdun o boşluğu. şimdi ise o geri döndü beni arıyor, görüşmek istiyor, yeniden başlamak istiyor. seni aldatmak istemiyorum, ama onu seviyorum. ayrılalım. lütfen beni bir daha arama..

siz hiç ölümü düşündünüz mü? ben o gece düşündüm. boş gözlerle dakikalarca ekrana baktıktan sonra. balkona çıkıp uzun uzun sordum ne olacak şimdi diye. iç ses cevap verdi iki yolun var. ilki en kolayı kat 4, beton zemin ölme ihtimalin yüksek. dünyadaki acıların diner ancak diğer tarafta çekeceğin acılar muamma. sen öldüğünle, o sevdiğinle kalıcak. anan baban ağlayacak unutulup gideceksin. adının başına rahmetli sıfatı yerleşecek, sesin, ismin unutulacak senesi gelince duvarda donuk bir resim olarak kalacaksın. ya ikinci yol diye sorum. bak o en zoru dedi iç ses, yaşamak sevdiklerinle inadına yaşamak ve engelleri aşmak. bu hayata bir defa geliyoruz oda sadece kendimiz için yaşayıp gidiyoruz. sende öyle yap sevdiklerin için ölme, ölün kimseye bişey getirmez onlar için yaşa. bende ikinci yolu seçtim yaşamayı. gene tozlu geçmişe, kül olmuş sevdama döndüm beni terkedip gitsede ihanet etmemiş ilk aşkıma komşu kızına. seneler sonra birgün çıkageldi ailesinle. seneler onu değiştirmiş beni unutturmuş belli ki, gözlerindeki o parıltı donuk bir görüntüye çoktan bırakmıştı. komşu kızı değildide, başka biriydi gene konuşmadık bu sefer elinden düşürmediği cep telefonuyla meşguldü sadece. sevmekten vazgeçemedim, başkasınıda sevemedim derken geçti seneler ruhum özgür kalmalıydı, telefonunu buldum bir mesaj ile herşeyi yazdım ona onu sevdiğimi anlattım, aradı o gece beni açmadım telefonu çünki amacım sadece ruhumu özgür kılmaktı hepsi bu. lakin, öğrendim ki evlenmiş. evlenmesi dokunmadı fazla ama akrabası ile evlenmesi koydu bana. genede mutlu olsun dedim içimden...

insanların birbirlerini tanırken yanlış yaptığı şey bedenlere önem vermesi. bu hayatta bedenler sadece birer araçtan ibarettir, tüm güzelliklerin bir arada toplandığı ise amaç olan ruh tur. zamanı paylaşmak, ruha kulak vermek, duygu, düşünce, fikirleri konuşmak, anlamak gerekirken maddeci dünyanın kuralları arasında mutsuzluğa mahkum edildik. ruhları hep kalıplara koymaya, başka bedenlere sığrdırmaya çalıştık. hepimizin yaşantısı, hayata bakışı, fikir ve düşünceleri farklı ama ortak noktada buluştuğumuz tek şey hissettiğimiz acılarımız. ve günümüz. temmuz ayı'nın sonları, babamı kaybetmeden haftalar önce gittiğim kurstan bir kızla tanışarak başladı. 2 gün boyunca akşamdan sabah saatlerine kadar yazıştık ve sonunda sevgili olduk. babamla tanıştırdım. dünya gözüyle kızı gördü. hemen hemen her gün buluşuyorduk alışmaya, sevmeye başladım. babamı kaybettim yanımdan hiç ayrılmadı.

ilerleyen aylarda aileler tanıştı, evlilik üzerine düşler, düşünceler başladı. her şey güzel giderken kızın hal ve hareketleri geçen ay değişmeye başladı. annem bir şey konuşsa annen bana laf soktu diyordu. babamın mevlüdüne geldi annem kızım pilav veriyim evdekilere götür dedi kızın söylediği '' bizde pilav yiyen yok, köpeklerime versem olur mu ? '' dedi. annem kırıldı ama ses etmedi, kırıldım tek kelime etmedim. babamın mezarına götürdüm göz yaşı döktü sordum ne oldu diye ölen köpeğim aklıma geldi dedi.

arkadaş grubumla tanıştırdım. neden kızlarla sarılarak selamlaşıyor muşum, sen tinder kullanmışsın sapıksın, sen benimle yokluktan birliktesin, ben sana aşık değilim mantık evliliği yapıcam evlenirsem, akrabamın yönetmen arkadaşı trt'de dizi çekicekmiş bana teklif geldi, yemek kursundaki öğretmen bana yürüyor, annen yalnız kalmaya alışmalı eve erken dönme, beni eve kadar bırakmıyorsun yarı yolda tek başıma gidiyorum eve...

bu tarz söylemler 3 ay boyunca devam etti. arkadaşlarım onu içlerine almaya çalıştıkça kendisi arkadaşların beş para etmez dedi. ayrılmaya yakın 2 gün üst üste buluştum 3. gün arkadaşlar plan yapmış bişeyler yapalım diye dedim. kız arkadaşımda gelsin söliyim kurstan erken çık gel bize dedim bana arkadaşların almaya gelecek mi beni dedi. hayır dedim benim param yok sen eğlen arkadaşlarınla diyerek tyrip attı buna rağmen arkadaşım arabasıyla iş çıkışı onu almaya gittik kursun nünden ve buna rağmen somurtkan davrandı.

sonra bigün ayrılmak istediğini söyledi ve bana sana çok büyük bi kazık attım, duysan zaten sen terkedersin dedi. ben tahmin ettim ama buna rağmen sesimi çıkarmadım ve sonunda beklenen oldu beni terketti. son mesajı aşağıdaki gibi;

: daha önce sevgilin olmadı diye bilmiyo olabilirsin anlayabilirim ama
: arkadaslarina verdigin deger kadar bi deger verseydin o bile yeterdi bana
: onu bile cok gördün
: ben senin sevgilim var demen icin sevgilin olabilecegin biri degilim
: ıyi kötü bi zaman geçirdik ama olmucak birseymiş onu anladım ben
: üzülmeni hic istemem
: umarım daha iyi biri çıkar karşına
: ama tavrını düzeltmezsen bu sekilde hic bi kız senle uzun birliktelik sürdürmez.

ve 3 hafta hiç görüşmedik, konuşmadık, yazışmadık. bana mesaj attı ve görüşmek istediğini söyledi. bende tamam dedim gittim. gittiğimde boynuma sıkıca sarıldı ve özür dilemeye başladı. oturduk her şeyi anlattı

'' seninleyken kendimi değersiz hissettim. arkadaşların ön plandaydı gibi geldi ve sana aşık olmadığımı düşündüm. sonra biriyle tanıştım bu kişi kafamı karıştırdı seni sevmiyor falan dedi. sonra onunla bi cafe'de buluştuk her ne yaptıysa kendime geldiğimde adamın evindeydim ve hiç bir şey hatırlamıyordum. ağlamaya başladım ve beni tehtid etti. senden ayrılmamı onunla olmamı yoksa sana anlatacağını söyledi. bende senin vereceğin tepkiden korktum ve ayrılmak zorunda kaldım. o süre içinde benimle zorla berbaer olmak istedi ve ben sana aşık olduğumu anladım. o adama seni sevdiğimi, aşık olduğumu anlattım ve bana zorla 2. ci defa sahip oldu. ne istersen yap bana bağır, döv, öldür ama ben sana aşığım seni seviyorum ''

ben her şeye rağmen affettim ve ocak ayında mesaj yoluyla mutsuz oldugunu ayrılmak istediğini söyleyerek sırra kadem bastı gitti. işte benimde hayatıım.
Bir ömre bedeldir.