bugün

benim çocukluğum seksenlerde geçti..

istanbul bağcılar güneşli de oturuyordum.. gerçi halen aynı mahalledeyim ama burası artık benim mahallem değil.. resmen arap mahallesi oldu..

o zamanlar buralara bakırköy belediyesi bakardı bağcılar yoktu..

ne güzel yıllardı.. bayramlarda komşulara şeker toplamaya giderdik..
en çok kim toplarsa en havalı o olurdu..

mahallemde eskiden komşuluk vardı.. her komşu mutlaka bir akşam birbirine gider sohbet eder bazen video film izlerdi..
ırk yada inanç farklılığı asla sorun olmazdı.. herkes birbirini sever karşılaşınca selamlaşır bu akşam bizdesiniz ona göre yoksa küserim derdi.. zorla misafir davet ederdi.. eğer gelmezsen yada kabul etmezsen yandın.. latife ediyorum tabii..

köyümde ise olay bambaşka olurdu.. bizim evin önünde baca dediğimiz bir alan vardı.. orada köyün büyükleri toplaşır gece geç saatlere kadar sohbet ederlerdi..
ben ya oturur dinlerdim yada karşı köyün ışıklarını seyrederdim.. hiç olmadı uzaya bakar yıldızları izlerdim..

boş arsalardan birinde misket oynardık..
o zamanlar boş arsa çoktu buralarda şimdiki gibi değildi..

sağolsun bakırköy belediyesi uzak diye pek hizmet vermezdi ama olsun biz yinede tınlamazdık..

hafif yağmur yemiş toprak bir alanda çivi oynardık.. çivileri çizdiğimiz bir dairenin içinde kalacak şekilde saplamaya çalışırdık..

mahallenin aşağısında yumurta satan biri vardı.. hepsi doğal günlük yumurtalardı..

mahalledeki bir çok boş arazilerden birinde bir tünel vardı.. yürüdükçe karanlıklaşan tünel biraz sonra bağıra bağıra çıkmamıza sebep olurdu..

büyükçe bir çukurluğa her yağmur yağmada su dolardı ve mahallenin fırlama çocukları oynamak için girerlerdi..
bir kez de ben girdim ama az kalsın boğulacaktım zira suyun dibindeki balçık ve kayganlaşan kenarlar sudan çıkmama engel oluyordu allahtan bir abi geldi de kurtardı..

bakkalda büyükçe teneke kutularda bisküviler satılırdı.. çeşit çeşit şekerlemeler ve tabii ki şişe kola..
anne yada babamızdan para koparıp bakkala daldık mı bakkal bizim zanneder herşeyi almak isterdik ama alamazdık tabii..
ne de olsa ne kadar ekmek o kadar köfte..

annem her akşam beni bakkala iki litrelik cam şişe pepsi almaya yollardı.. o zamanlarda o şişeye aile boyu derlerdi..

televizyonda sadece trt vardı ama yayın oldukça dolu olurdu.. çeşit çeşit çizgi filmler dizi filmler filmler.. genelde çizgi filmler yabancı olurdu..

voltran, laserion, he-man, çakmaktaşlar, ayı yogi, jetgiller ve daha niceleri..
perihan abla, uzaylı zekiye, alf, dallas, kara şimşek ve daha niceleri..

o günleri ne kadar özlediğimi anlatmak için kelime dağarcığım yeterli olmuyor maalesef..

şimdi biri sorabilir arkadaşım sen çocuktun çocukların hiç çilesi olmaz o yüzden sana o günler bu kadar güzel geliyor..

ben de derim ki o zamanlar benim bir hastalığımdan dolayı sık sık evden kaçardım..
seksenli yılların kış aylarında istanbulun ıssız gecelerinde ve soğuk sokaklarında hangi camide yada hangi inşaatta yatmadım..
peki ya o titreye titreye uyumaya çalıştığım telefon kulübesi ?
ah dostum o günlerde benim yaşadığım sıkıntıları kaç çocuk yaşamıştır acaba ?

yinede o günleri özlüyorum işte..

köye giderken topkapıdan bindiğimiz otobüs kalkmadan önce satış yapan simitçiler naneli şekerciler unutulur mu ?
anlatacak o kadar çok anı var ki.. ama hepsini anlatmaya ne zaman ne tuşlar ne uludağ sözlük veri tabanı yeter..

peki şimdi değişen ne oldu.. neden hiç birşey eskisi gibi değil ? aynı binada oturan komşularım bile karşılaşınca suratını çeviriyor..
bir kez bile ne beni misafirliğe davet eden oldu ne bana gelen oldu...
nereye gitti eski komşuluklar.. köyüm bile eskisi gibi değil.. artık bacaya kimse gelmiyor.. karşı köyün ışıkları bile beni tatmin etmiyor.. acaba ben büyüdüğüm için mi böyle oldu ? madem böyle olacaktı niye büyüdüm ki ?

şimdi o günleri hatırladıkça içimden şöyle bağırmak geliyor..

neredesin çocukluğum sesime geeeeeell..