ABD, 2009 ile 2016 yılları arasında iran, Libya, Sudan, Burma, Zimbabwe, Kuzey Kore ve Küba gibi ülkelere uygulanan yaptırımların ihlal edilmesi veya bankacılık faaliyetlerinde usulsüzlük yapıldığını tespit ederek ihlali gerçekleştiren bankalara ceza kesti. Cezanın ödenmemesi durumunda ise kurumların uluslararası finans piyasalarına erişimlerini kesmekle, dolar lisansını iptal etmekle tehdit ediyor.
Türkiye'nin de başına dert olan ambargo meselesini kökten uca bir değerlendirmek gerekiyor.

DOLAR ve KONUMU

1944 yılının Temmuz ayında ABD’nin New Hampshire’deki Bretton Woods kasabasında Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı sonrası düzenlendi. Bu konferans sonucunda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Uluslararası imar ve Kalkınma Bankası (IBRD:Dünya Bankası) kurulurken Bretton Woods Sistemi kabul edildi. Bretton Woods Sistemi, ABD dolarını rezerv para statüsüne sokarak, Amerika’yı bir nevi dünyanın merkez bankasına dönüştürmüştür. Bretton Woods Sistemi, 1971 yılında tedavülden kaldırılarak başka sistemlere geçildi ancak dolar yoluna rezerv para birimi ve dünya ticaretinde en çok kullanılan para birimi olarak devam etti.

1944 yılından günümüze kadar geçen 73 yıllık süre zarfında; uluslararası finans sistemi, petrol, doğalgaz, enerji ve altın gibi değerli maden satışları ile bütün bankalar dolar merkezli olarak çalışıyor. Dolar merkezli bu sistem ise dünya finans sisteminin ABD entegrasyonuna dayalı olmasına sebep oluyor. Doların uluslararası tanınırlığı, kabul edilebilirliği uzun süreler alan bir güvenin karşılığıdır.

PARA AKIŞININ KONTROLÜ

Bu durum doların sahibi olan ABD’ye dünyadaki bütün bankalar üzerinde büyük bir otorite sağlıyor. Ve bu otorite sayesinde ABD belirli anlaşmalar sonucunda bazı denetim ve yaptırım haklarına ulaşmış oluyor. Uluslararası tanınırlığı, kabul edilebilirliği ve kullanımı en yüksek para birimi olan doların sahibi ABD; Office of Foreign Assets Control (OFAC) yani Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi ve ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Office of Terrorism and Financial Intelligence (TFI), Financial Action Task Force (FATF-Finansal Eylem Görev Timi) gibi 16 farklı kurum aracılığı ile dolar bazlı para akışını kontrol ediyor. Bu kontrol mekanizması sayesinde yaptırımalara ve ambargolara ayıkırı hareketler takip edilebilir ve bloke edilebilir.

Türkiye'de ambargo ihlaline dayandırılan ilk blokaj 2011 yılında yaşandı. istanbul’daki bir Türk bankasından Ankara’daki bir başka bankaya ciddi miktarda dolar transferi için SWiFT mesajı geçildi. Döviz transferi yapılan banka şubesinin adresi Ankara’daki Tahran Caddesi olunca ABD Hazine Bakanlığı, iran’a ciddi döviz transferi yapıldığını zannederek hesap hareketini bloke etti. Banka yetkililerine ulaşan ABD'li yetkilier “Tahran’a sizin üzerinizden para aktarılmasına neden müsaade ediyorsunuz? Uluslararası yaptırımları delmeye çalıştığınızın farkında değil misiniz?” diyerek hesap sormaya kalktı. Banka yetkilileri ise Tahran’da şubeleri olmadığını, söz konusu alıcının Ankara’daki Tahran Caddesi’nde ikamet ettiğini anlatınca Amerikalılar bir yanlış yaptıklarını anladılar ve işlem üzerindeki blokajı kaldırdılar.

Bahsi geçen SWiFT, finansal işlemlerin hızlandırılması için kullanılan bankalar arası mesajlaşma servisidir. SWiFT ile para gönderilmez. SWiFT mesajı ile para transferi hakkında bilgi geçilir ve onay istenilir. 2006 sonrası ABD tarafından denetlenmesine onay verilmiştir. Swift gibi bir çok ağ olduğu gibi ABD, gerekli anlaşmaları yaparak (bazen anlaşma yapmadan) dolar hareketlerini ve ambargoya aykırıcı işlemleri bu ağlar üzerinden takip eder. Yazılımlar vasıtasıyla alıcı, gönderici ve açıklama sahalarını olası ambargolu ülke, isim hatta gemilere karşı kontrol eder. 2011 olayında olduğu gibi yanlış anlaşılmalarda olabilir.

Türkiye, 36 ülkenin üye olduğu OECD tarafından yaptırımların uygulanması, kara para trafiği ve terörün finansmanına karşı kurulan Finansal Eylem Görev Timi’nin (FATF) 1991’den beri üyesidir. Türkiye, BMGK ve OECD kararları konusunda uluslararası sistemin ve ambargoların taraftarıdır. Türkiye’deki bankaları, dolayısıyla Türkiye’yi, ABD yaptırımlarının bağlamasının esas sebebi bu birliklere olan üyelikler ve yapılan anlaşmalardır.

2010 yılında iran’ın “barışçıl olmayan nükleer çalışmalarını” engelleyip, Tahran’ı masaya oturtmak isteyen ABD, Kongre’den CISADA (Imposing Sanctions Under the Comprehensive Iran Sanctions, Accountability and Divestment Act) isimli daha sert yeni bir yaptırım paketi daha çıkardı. https://www.treasury.gov/...uments/CISADA_english.pdf

Bu yaptırımların hedefinde iran’ın silahlanmaya ve nükleer çalışmalara gittiğini iddia ettiği petrol ve gaz gelirlerini kısmak vardı. iranlı iş adamlarının banka hesapları bloke edildi ve ihracatları engellendi. Ülkelere iki türlü baskı yapılıyor; “iran’dan aldığınız petrolün miktarını düşürün, petrol ve gaz alıyorsanız bile ücretini nakit para olarak ödemeyin.” deniliyordu. Bu yaptırımları diğer ülkelere ve bankalara uygulatmak için baskı yapma görevi ise ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali istihbarat Dairesi’ndeydi. 2011’de Obama tarafından göreve David Cohen getirildi.

Amerikalı maliyecilerinin listesinde Türk bankalarının çok önünde ingiliz, Alman, Fransız bankaları vardı. iran, Avrupa’daki pek çok ülke için gaz ve petrol alınan ve yüksek miktarlarda ihracat yapılan bir ticaret ortağıydı. Almanya’da hisselerinin yüzde 26’sı iran’ın en büyük bankası Bank Mellat’a ait olan Europaische-Iranische Handelsbank (EIH) adlı bir banka bile mevcuttu.

FBI ve OFAC tarafından yürütülen soruşturmalar sonucunda iran ambargolarını delmek suçundan ilk dava Ocak 2009’da New York Manhattan Bölge Mahkemesi tarafından ingiltere’nin en büyük bankalarından Lloyds’a açıldı. Manhattan Bölge Savcısı Robert Morgenthau tarafından hazırlanan iddianamede, ingiliz bankası, ‘iran bankalarının paralarını gizleyerek ABD’ye sokmakla’ suçlanıyordu. Lloyds suçunu kabul etti ve uzlaşma yoluna gitti. Bunun karşılığında ceza olarak 350 milyon dolar ödedi. http://www.telegraph.co.u...m-for-sanctions-help.html

2009 Aralık ayında yine Londra merkezli isviçre bankası Credit Suisse’e, Manhattan Bölge Savcısı tarafından 90’lardan 2006’ya kadar 1 milyar dolarlık iran parasını saklayarak finansal sisteme sokmak suçlamasıyla dava açtı. Credit Suisse yetkilileri New York’a gittiler, uzun pazarlıklar sonucunda suçlarını kabul edip, 536 milyon dolarlık ceza ödemeyi kabul ettiler. Davalar 2010 yılında da sürdü. ABD’nin iran yaptırımlarını delmekten bu kez Washington Savcılığı tarafından ingiliz Barclays bankasına dava açıldı. Banka da anlaşma yoluna gidip, 298 milyon dolarlık cezayı ödedi. https://www.justice.gov/o...s-international-emergency

2010 yılında Hollanda bankası ABN AMRO, ABD’nin iran ambargosunu delmekten açılan davada 500 milyon dolar ceza ödemek zorunda kaldı. 2012 yılında ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırımlardan sorumlu kurumu OFAC’ın incelemesi sonucunda, Manhattan Bölge Savcısı Cyrus Vance, milyarlarca iran parasını aklamak suçlamasıyla Hollanda’nın en büyük bankası ING hakkında dava açtı. ING, 619 milyon dolarlık ödeyerek, dolar lisansını kurtardı. https://www.reuters.com/a...ons-idUSBRE85B12I20120612

2012 yılında iran ve Kuzey Kore yaptırımlarını delme soruşturması Londra merkezli dünyanın en büyük bankalarından HSBC’yi de vurdu. Bu kez Brooklyn Bölge Savcısı Loretta Lynch’in açtığı soruşturmada aralarında iran’ın da olduğu yaptırımları delmek, kara para aklamakla suçlanan banka 1.9 milyar dolarlık cezayı ödemeyi kabul etti. https://www.reuters.com/a...ase-idUSBRE8BA05M20121211

Amerika, iran yaptırımlarını delmekten en büyük cezayı 2014 yılında Fransız BNP Paribas’a kesti. iki yıllık FBI ve OFAC soruşturması sonucunda davayı New York Güney Bölge Mahkemesi savcılarından Preet Bharara açmıştı. Fransız bankası; iran, Sudan ve Küba’yla, yaptırımlara rağmen 30 milyar dolarlık işlem yapmakla suçlanıyordu. Bharara’nın hazırladığı iddianamede bankanın 13 üst düzey yöneticisi sanıktı ve 35 yöneticisi hakkında ise soruşturma sürüyordu. Davaya ve istenen cezaya Fransız Cumhurbaşkanı Hollande, “orantısız” diyerek tepki göstermiş, Obama’dan önce bir mektup yazarak, sonra da Beyaz Saray’a gidip bizzat “Fransız ekonomisine zarar verir, ilişkilerimizi zedeler” diyerek davaya müdahil olmasını istemişti. Obama “yargının işine karışmam” diyerek bunu reddedince, Fransız bankası da suçunu kabul edip anlaşama yoluna gitmek zorunda kaldı. Rekor bir ceza olan 8.8 milyar doları ödemekle de kalmadı, anlaşma gereği 13 üst düzey yöneticisinin de işine son verdi. https://www.justice.gov/o...ally-processing-financial https://www.reuters.com/a...ons-idUSKBN0NM41K20150501

2010’da başlayan FBI ve OFAC soruşturması 2015 yılında tamamlandı ve Washington Bölge Mahkemesi tarafından Alman Commerzbank’a dava açıldı. ABD’nin NSA üzerinden Merkel’i dinlettiğinin ortaya çıktığı, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerildiği günlerde savcı Machen, Almanya’nın ve Avrupa’nın en büyük ikinci bankasını "iran ve Sudan paralarını aklayarak finansal sistemimizin ve ulusal güvenliğimizin altını oydu” diye suçluyordu. ilişkiler biraz daha gerildi, banka karara itiraz etti ama sonuç değişmedi, Alman bankası da Amerikan yaptırımlarını delmekten ABD’ye 1.45 milyar dolar ceza ödemek zorunda kaldı.

Savcılıklar tarafından iddianameleri yazılmış bu davalarda, bankaların çoğu, Amerikan hukuk sistemindeki “Guilty Plea” yani suçu itiraf edip kabul etmek ve böylece ceza indirimi almak diye özetlenecek bizdeki itirafçılıktan daha prestijli bir yöntem sayesinde para cezalarıyla kurtuldular. Trump’ın eski güvenlik danışmanı Michael Flynn ve Reza Zarrab aynı haktan yararlanıyor.

TÜRKiYE ve AMBARGO MATKABI

Halkbank’ın en büyük özelliği 2004 yılında Pamukbank’la birleşmesinden miras Tahran’da şubesi olması ve ABD’de şubesi olmamasıdır. Bu iki özelliği yaptırım baskılarına karşı Halkbank’ı dünyada yaptırım engeline takılmadan iran’a para akışında bir adım öne çıkardı. Amerikan yaptırımlarından çekinen Hindistan bile 15 milyar doları bulan petrol ithalatının yarısının ödemelerini Halkbank üzerinden iran’a gönderiyordu. Sadece Halkbank değil, bazı özel Türk bankaları da ambargoyu fırsata çevirmeye çalışmıştı.

Wikileaks’te yayınlanan, 2009 tarihli ABD Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a gönderilen bir telgraftan gördüğümüz kadarıyla Türkiye’de bütün bu olan biteni Amerikalılar da yakından takip ediyordu. Telgrafta ABD Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali istihbarattan David Cohen’in iran ambargoları yüzünden Türkiye’ye yaptığı ilk ziyaretin sonuçları anlatılıyor. Telgraftan Halkbank yöneticileriyle bir araya gelen Cohen’in, şimdi biri ABD’deki davada sanıklar arasında yer alan Halkbank yöneticilerini Bank Mellat ve iran’la işleri yüzünden uyardığı ama sonuçtan memnun olmadığını öğreniyoruz. https://wikileaks.org/plu...ables/09ANKARA1725_a.html

2010 yılında aynı gerekçeyle Türkiye’yi bir kere daha ziyaret eden Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali istihbarat Müsteşarı Stuart Lewey ise görüştüğü devlet ve özel bankalarının yetkililerini, yakın bir zaman önce iran ambargolarını delmekten ağır bir ceza alan ingiliz bankası Barclays’ın başına gelenleri hatırlatarak, uyarmıştı. http://www.gazetevatan.co...-tehdidi--335835-ekonomi/

Ali Babacan, Mehmet Şimşek daha az risk alma taraftarıydı ve bankaları koruyan bir çizgi izliyorlardı, dış ticaretten sorumlu bakan Zafer Çağlayan ise aksine bankacıları “Açık söyleyeyim. Bizi sadece BM’nin kararı bağlar. ABD’nin ki değil” diyerek daha cesur olmaya çağırıyordu. Ama o günlerde çıkan haberlere bakılırsa bankacılar, Avrupalı bankalara ardı ardına kesilen para cezalarından sonra iran yaptırımları ihlali radarına takılabilecek iş yapmaktan çekiniyor hatta iş yapmış olanlar da ülke dışına çıktıklarında tutuklanmaktan korkuyordu. http://www.milliyet.com.t...n-a-atti-ekonomi-1299863/

2011 yılı Nisan ayında bütün Avrupa’yı turlayan David Cohen, bir kere daha Türkiye’ye geldi. Bu kez Obama tarafından Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali istihbarat’ının başına atanmış yeni müsteşar olarak. Görüştüğü özel bankaların yöneticilerini kara listeye alınmamak için iran’la olan mali ilişkilerini sona erdirmeleri için açık bir dille uyardı. Hatta bu uyarılarını düzenlendiği basın toplantısında da dile getirdi. https://www.youtube.com/watch?v=nPARoiYkhI8

Bu ziyaretten sonra iran’la olan finansal ilişkilerine son verdiler, ABD’li hazinecilere teminat mektupları yazdılar. Cohen’in Nisan 2011’deki ziyaretinin ilk sonucu bir hafta sonra alındı. Ambargo nedeniyle Türk bankaları üzerinden artan para trafiği sayesinde bir yılda yüzde 300 büyüyen Bank Mellat, Türk bankalarıyla iletişiminin kesildiğini açıkladı. https://www.ntv.com.tr/ek...ti,3dMn7wjMWU-K_dUkaVhH0w

Fakat yine de ABD’li mali müfettiş, 2011’deki ziyaretinden tam olarak istediğini alamamıştı. Bunu ABD’ye dönüşünde bilgi verdiği Senato Bankacılık Komitesi'nde New Jersey senatörü Robert Menendez’in sorduğu "Anlıyorum ki şu anda bir iranlı bankayla iş yapan Türk finansal kuruluşları bulunuyor. Onlara yaptırıma hazır mıyız?" sorusuna verdiği cevaptan anlıyoruz: “Yasayı uygulamada kararlıyız. Ve sizin de söylediğiniz gibi bizim görüşme önerilerimize karşılık vermeyen bir finansal kuruluş var ve bu kuruluş CISADA'ya göre yaptırım uygulanabilir faaliyetlerde bulunuyor. Bu kuruluşu çok güçlü biçimde izleyeceğiz" Bahsedilen kuruluş yine Halkbank’tı. iran ise artan bu finansal kıskaç karşısında elleri kolları bağlı beklemeyecekti. 2011 yılının mart ayındaki Nevruz kutlamalarında dini lider Hamaney, “ekonomik cihad” ilan etti. Ekonomik cihadın baş hedefi şüphesiz iran’a yönelik ambargoların delinmesiydi. http://www.economist.com/node/18867440

iran’a esas vurucu darbe ise yılın son gününde geldi. 31 Aralık 2011 günü Başkan Obama, tatilde olduğu memleketi Hawai’de iran Merkez Bankası’yla iş yapan, nakit transfer eden bankaları kara para aklamaya sokabilecek yeni bir yaptırım paketini imzalamıştı. https://www.reuters.com/a...ght-idUSL6E8C420020120104

Yaptırımların en net sonucu Mart 2012’de alındı. Brüksel’e giden David Cohen, iran’lı bankalarının 200 ülke arasında online anında para transferini sağlayan Brüksel merkezli SWIFT sisteminden çıkarılması için Avrupalı yetkililere baskı yaptı. Avrupalılar bu talebe fazla direnemediler ve iran bankaları SWIFT sisteminden çıkarıldı. https://www.reuters.com/a...nks-idUSTRE81F00I20120216

Bu iran’ın nefes borularının kesilmesi demekti. Artık ne dışardan iran’a ne de iran’dan yurtdışına para transferi yapmak mümkündü. ABD’nin azaltın baskılarına rağmen aralarında Türkiye’nin olduğu pek çok Avrupa ve Asya ülkesi için iran gazı ve petrolü kolay vazgeçilebilir değildi. ABD bu yüzden, iran'dan petrol alımına sınırlama getirme kararı alan Japonya, Almanya, Belçika, ispanya, Fransa, ingiltere, Yunanistan, italya, Hollanda, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ni ambargodan 180 gün muaf tutulacağını açıkladı. ilk muaf listesinde Türkiye yoktu. Petrol ihtiyacını iran’dan karşılayan Hindistan de yoktu ve ABD’nin yeni yaptırımlarından sonra çekinip, Halkbank yolunu kullanmaktan da vazgeçmişti. Dünyadaki bankalarsa ambargoyu delmek için daha sonra yukarıdaki cezaları ödemelerine neden olan finansal yöntemler geliştirdiler. En basit yöntemlerden biri, SWIFT yerine eski bir teknoloji olan fax kullanmaktı.

Bütçesinin en büyük kalemi olan petrol ve gaz gelirleri yurtdışındaki bankalarda bloke edilmiş iran’ın bundan daha fazla nakite ihtiyacı vardı. Hamaney’in Ekonomik Cihad çağırısıyla harekete geçen Ahmedinejad yönetimi ve iran Merkez Bankası yeni yollar aramaya başlamıştı. Bulunan isimlerden biri, şimdi hapishanede idam edilmeyi bekleyen Babek Zencani’ydi. Zencani’ye parasını nakit olarak iran’a getirmek ve karşılığında komisyon almak üzere iran milli petrolünü satma yetkisi verildi. Zencani ve birlikte iş yaptığı bürokrat/siyasetçiler iran hazinesine getirmeleri gereken 3 milyar dolara yakın parayı iç etmekle suçlanıp idam cezasına mahkum edildiler. http://medyascope.tv/2017...vash-porgham-ile-soylesi/

Türkiye, Azerbaycan, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri’nde döviz ve altın işleri yapan Zarrab ailesi de bu noktada devreye girdi. Ambargoların sertleşmeye başladığı 2008’de Türkiye’de ilk şirketini kuran, besteci, zengin Azeri eş olarak tanınan 20’li yaşlarının sonundaki Reza Zarrab, 2011’de iran’a yeni ambargoların konuşulmaya başlandığı aralık ayında Farsça iki mektup kaleme almıştı. Şirketi Durak Döviz antetli mektuplardan ilki iran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a yazılmıştı. ikinci mektup ise New York’taki davada fotoğrafı suçun tarif edildiği panoda Hamaney’in fotoğrafının altında yer alan dönemin iran Merkez Bankası Başkanı Mahmut Bahmani’ye gönderilmişti.

Mektupta: “Ruhani Lider Hamaney ve iran Merkez Bankası’nın saygıdeğer yetkilileri ve çalışanlarının yaptırımlara karşı oynadıkları rol, yaptırımları akıllı bir biçimde etkisiz kılıyor, hatta özel yöntemler kullanarak bu yaptırımları fırsatlara dönüştürüyor. Eğilimin yaptırımları yoğunlaştırmak ve artırmak yönünde olduğu bir sır değil ve iran islam Devrimi’nin bilge lideri bu yılı ekonomik cihad ilan ettiğinden Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Azerbaycan’da şubeler açarak dış ticarette yarım asırlık bir deneyim edinen Zarrab Ailesi, yaptırım karşıtı parasal ve dış ticaret politikaları uygulamak için her türlü işbirliğine girme isteğimizi bildirmenin bizim milli ve ahlaki görevimiz olduğunu düşünüyor.” yazıyordu.

Türkiye, hiçbir zaman ABD’nin açıkladığı iran ambargolarını tanımadığını ve uygulamayacağını açıklamadı. Aksine, ambargoya uygun adımlar attı. Ambargoya uyarak, Mart 2012’de Türkiye iran’dan alımlarını yüzde 10-20 oranında azaltacağını açıkladı ve böylece 11 Haziran 2012’de ve 7 Aralık 2012’de ilave alım azaltmasıyla yenilenen bir yaptırım istisnası edindi.

Türkiye, 2011’in son günü çıkan iran’a bankalardan para transferini yasaklayan ambargonun da gereğini yaptı. iran’dan alınan petrol ve doğalgaz ödemeleri, Halkbank’ındaki iran Merkez Bankası, iran Milli Petrol Şirketi ve iran Milli Gaz Şirketi’ne ait üç hesapta biriktirilmeye başlandı. Biriken bu para iran’a ambargo listesi dışındaki ürünlerin ihracatının ödemelerinde kullanılıyordu. Yani aslında ambargo iran’la ticareti zorlaştırıyor ama engellemiyordu.

işte tam bu noktada Zarrab ortaya çıktı. Ambargo listesinde olmayan ve ticareti konusunda uzman olduğu bir ürün bulmuştu: Altın.
Zarrab’ın mahkemedeki tanıklığına göre bu kendi projesiydi. Sistem resmi olarak şöyle çalışıyordu; iran devletinin ve özel üreticilerin Halkbank ve diğer bankalarda bloke halde duran hesaplarındaki paraları, önce dolar hesabından TL hesabına taşınıyor, ardından iran’a altın ihracatının karşılığı olarak çekilip, altınlar iran’a götürülüyordu. Böylece, resmi yollardan olmasa da dolaylı olarak Türkiye, iran’dan aldığı petrol ve doğalgazı altınla ödemiş oluyordu. iran da bloke edilmiş gelirlerine ulaşıyordu. Böylece 2011-2013 yılları arasında iran devletinin ve bazı özel şirketlerin Halkbank ve diğer bankalarda birikmiş 15 milyar dolara yakın petrol ve doğalgaz gelirleri, altın ihracatı yapan Zarrab’ın şirketleri tarafından çekilip, bir şekilde iran’a taşındı. Bu ticaretin, altın ihracatıyla döviz geliri elde edilmediği için en büyük kazananın iran olduğu ise açıktı. Ama Zarrab, tek başına bu ihracatla o kadar büyük rakamlara ulaşmıştı ki, Ocak 2012’de 9. Sırada yer alan kıymetli maden ve metaller ihracatı, Şubat ve Mart'ta 5. sıraya, Nisan ve Mayıs'ta ise geçen yılın aynı aylarına göre ortalama yüzde 434 artış göstererek 1. sıraya yükselmişti. Mayıs ayında en fazla ihracat yapılan ülke de iran olmuştu. Bu ülkeye yapılan ihracat 2011 Mayıs ayına göre yüzde 513.2 artarak 1.66 milyar dolar olurken bu rakamın 1.39 milyar doları altın ihracatındandı. iran’la altın ticaretinin bir yolu da Zarrab ailesinin şirketlerinin olduğu Birleşik Arap Emirliği’ydi. 2012 yılında BAE ile altın ticareti de 250 kat birden artmıştı. 30’lu yaşlarının başındaki Zarrab Türkiye’nin ekonomik verilerini değiştiren bir güce erişmişti. Tabii, ambargodaki bu açık üzerinden iran’a nakit girişinin sürmesi, ABD’nin gözünden kaçmadı. Bu altın ticareti ile yurtdışında onlarca haber yapılmıştı. http://edition.cnn.com/20...n-gold-for-oil/index.html https://www.reuters.com/a...bai-idUSBRE89M0SW20121023

Ve 1 temmuz 2012 itibarıyla ABD, Obama’nın imzasıyla iran’a yönelik ek bir yaptırım paketini (Executive Order 13622) devreye soktu. Paket, iran’a altın başta olmak üzere değerli metal satışını ambargo kapsamına sokuyordu. https://www.gpo.gov/fdsys...07/pdf/DCPD-201200607.pdf

Yeni yaptırımla ilgili haber yapan Reuters’in aklına hemen Türkiye’nin Halkbank üzerinden yaptığı altın ticareti gelmişti. https://www.reuters.com/a...ons-idUSBRE91F01F20130216

1 temmuz 2012 itibarıyla iran’a altın ihracatı ambargo kapsamına girince, Zarrab rotayı Birleşik Arap Emirlikleri’ne çevirdi.
Nasıl yaptığını tam olarak kimse bilmiyordu ama altın, BAE üzerinden iran’a ulaşmaya başlamıştı. Bu karar Türkiye’nin toplam ihracat rakamlarını tekrar değiştirdi. 1 Temmuz’daki iran’a altın ambargosu kararından hemen sonra Ağustos ayında ihracat şampiyonluğu iran’dan BAE’ye geçmişti. ihracat’ın en büyük kalemiyse altındı. iran’la ihracat ise birden yüzde 70 düşmüştü. http://www.hurriyet.com.t...ihracati-patladi-21575187

1 Temmuz 2012’den itibaren ABD, iran’a altın ihracatına ambargo getirince, BAE üzerinden ambargo kapsamına girmeyen acil ilaç ve gıda ihracatıyla, iran’ın Halkbank’taki bloke parasını çektiklerini anlatmıştı. iki devlet arasında olmayan, bir tüccarın yürüttüğü bu ticaretle ilgili ilk resmi açıklama Kasım 2012’de Meclis Bütçe Komisyonu’nda bir soru üzerine ekonominin patronu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan geldi: “Türkiye olarak iran’dan aldığımız gazın parasını biz TL olarak iran’ın Türkiye’deki hesabına yatırıyoruz. Fakat iran’ın o parayı dolar olarak kendi ülkesine götürmesi mümkün değil, uluslararası kısıtlamalar, ABD’nin yaptırımları sebebiyle. Dolayısıyla iran bunu döviz olarak kendi ülkesine götüremeyince, o TL’yi kendi hesabından çekiyor, altın alıyor piyasadan. Altını kendi ülkesine götürüyor. Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum ama işin özü bu.” “Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum” Galiba en kritik nokta burası. New York’taki davanın iddianamesindeki suçlamaların önemli bir kısmı da altınların ve diğer ihraç ürünlerinin nasıl götürüldüğü, ya da gerçekten götürülüp, götürülmediği üzerine kurulu.

52 sayfalık iddianamede üç tür yöntem üzerinden ambargo delme ve uluslararası ticaret kanunlarını ihlal etme suçlaması yöneltiliyor. ilk suçlama iddianamede “Turkish Bank-1” diye geçen Halkbank’taki iran Merkez Bankası, iran Milli Petrol Şirketi ve iran Milli Gaz Şirketi’nin ambargo nedeniyle bloke hesaplarındaki paranın, iran’a altın ihracatıyla çekilip, gelirlerin iran hükümetine ulaştırılması.

ikinci suçlama bankadaki parayı altın ihracı için çekip aslında altın ihraç etmemek, yani bir çeşit hayali ihracat yaparak ülkelerarası ticaret kurallarını ihlal etmek.
Üçüncü suçlama ambargo dışı olan yiyecek ve tıbbi ürünleri ihraç etmek için bankadaki iran parasını çekip, aslında bu ürünleri ihraç etmemek. Evraklarda sahtecilik yapmak.
Ve bu üç yolla da iran’a nakit girişi sağlayıp ambargoyu delmek.
Doğrudan Halkbank’a yönelik suçlama bu transferlerin parçası olmak ve bu transferleri örtüp Amerikalı hazine yetkililerinden gerçeği saklamak.

Son suçlama aslında BNP Paribas, Commerzbank, ING ya da HSBC’ye açılan davalarda yöneltilen suçlamanın çok benzeri.
Ama onlardan farklı olarak davanın doğrudan bankaya değil, kişilere dönük bir ceza davası olarak açılması ve iki kişinin tutuklanmasının arkasında herhalde örgütlü suç iddiası var.

Buradaki terslik o örgütlü suçun bizzat mahkemedeki ifadesinde esas “organizatörü”nün sanıklıktan tanıklığa geçmiş olması. Zarrab, New York’taki mahkemede şemalar çizerek, iddianamede savcının anlattığından daha fazlasını anlattı. Halkbank’tan çekilen iran parasının nasıl finans sistemi içinde en az 1o adımda ülke ülke banka banka dolaştırılıp altından dolara, dolardan altına, ya da tümene çevrilip temizlendiğini ve iran’a sokulduğunu anlattı. Bunu yapan Halkbank değil, Zarrab’ın organizasyonuydu. Zarrab’ı oradan çektiğinizde iddianamede geriye, yine iddianameye göre “suçu” işlemek için ikna ettiği ve hatta yine savcının iddiasına göre “rüşvet verdiği” insanlar kalıyor. Hatta iddianamenin baş sanığı olarak kalan Hakan Atilla için iddianamede bu bile söylenmiyor ve Zarrab da bunu tanıklığıyla teyit etmiş oldu.

Hatta mahkemede delil olarak dinletilen bir Atilla-Zarrab telefon konuşmasında, Atilla’nın Zarrab’ın her tarafı çöl olan BAE’den gıda ihracı formülünden- ki hayali ihracat olduğu anlaşılıyor- hoşlanmadığı, “yapıyı böyle kurmamıştık” dediği de duyuluyor. Belki de Hakan Atilla, guilty plea hakkından yararlanıp, Halkbank diğer Avrupa bankalarınınki gibi uzlaşma yoluna gidebilirdi. Yine iddianameden savcının bu suçun esas büyük aklının Türkiye değil, iran olduğunu gördüğünü de fark ediyoruz. Zaten mahkemedeki ilk sunumunda savcı ilk önce “Ekonomik Cihad”dan bahsetti ve suç panosunun tepesine de Hamaney’in resmini koydu. ABD Hazinesi’nin 2009’dan itibaren Halkbank’ı takibe aldığı malum. iddianameden 2015 yılında Zarrab’ın emailinin FBI tarafından hacklendiğini öğrendiğimize göre soruşturma uzun bir süre devam etmiş görünüyor. (Commerzbank soruşturması da beş yıl sürmüştü iddianamede yöneltilen suçlamalardan birinin iran’la petrol ve gaz karşılığı altın ticareti olması, altın ihracının ambargoya 2012 Temmuz’unda dahil olduğu düşünülürse, bundan sonraki yıllara ait devam eden bir ticarete işaret ediyor denebilir. Türkiye’deki ihracat rakamlarına göre iran’a altın ticaretinin büyük ölçüde durduğu görünen 2013’ün mayıs ayında ABD Senatosu’nın Dış ilişkiler Komitesi’nin sorularını yanıtlayan David Cohen, bir soru üzerine Türkiye’den iran’a gaz karşılığı altın gitmeye devam ettiği konusunda şüphesi olmadığını söylemişti. https://www.gpo.gov/fdsys...tml/CHRG-113hhrg80940.htm

2015 yılında soruşturmanın hala neden devam ettiğinin cevabı ise muhtemelen 2014 yılında iran’a yönelik mücevher ihracatı patlaması olabilir. ‘2012 ve 2013'de sırasıyla 12 ve 17 milyon dolarlık mücevher ihracatı yapılan iran'a 2014'te 818.5 milyon dolarlık mücevher ihracatı yapılmıştı. Ve bu ihracat ilginç bir şekilde 2014'ün Eylülünde başlamış ve 2015 Ocak ayında yapılıp bitmiş, suni bir ihracat gibi görünmekteydi.’ Parasının çoğunu Suriye’de Esad için harcayıp, ekonomik olarak zor günler geçiren iran’ı beş ayda mücevhere boğan isim tabii tahmin ettiğiniz gibi Reza Zarrab’tı. Hatta bu yüzden 2015 yılında kendi sektöründe ihracat rekortmeni olarak bakanlardan ödül bile aldı. http://www.radikal.com.tr...e-sampiyon-odulu-1383875/

17/25 Aralık tecrübesine rağmen, farklı yöntemlerle ambargoyu delmeye devam etmesi, muhtemelen soruşturmayı mali bir banka soruşturmasından, bir ceza soruşturmasına dönüştüren etkenlerinden biri oldu.

Çağdaş Gündem