bugün

istanbul'da bir tersane. fatih sultan mehmet zamanında yapılmıştır. üç kuru havuzu vardır. önce askeri amaçlarla kullanılmıştır. çeşitli dönemlerde yapılan genişletme ve modernleştirme çalışmalarıyla kapasitesi artırılan ve geliştirilen tersanenin alanı 75000 m2'dir ve 457 m uzunluğunda bir rıhtımı vardır.
"550 yıllık tarihi ve aktif bir tersanenin sıradan bir müze düzeyine indirgenmek yerine yaşayan bir tarihsel üretim tesisi olarak gelecek nesillere aktarılmasına da vesile olacaktır. haliç tersanesi cari değeri 70 milyon, ikame değeri 200 milyon doların üzerinde olup 800 kişiye doğrudan, 4 bin kişiye dolaylı iş imkânı yaratabilecek kapasitededir. ayrıca geçmişte değişik yolcu gemilerini başarıyla inşa etmiş ve şu an boş bekletilen camialtı tersanesi'nin tezgâhları, kızakları ve atölyeleri böyle projeler için kolayca ve kısa sürede tekrar işler hale getirilebileceği de dikkate alınmalıdır."

(bkz: metin koncavar)
unkapanı köprüsünden beyoğluna doğru giderken solda bulunan tersanedir.

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında kurulmuştur.

"Tersane-i mire günümüzde Haliç Tersaneleri adıyla anılmaktadır.

Beyoğlu ilçesi, 916 Ada, 1. Parselde tapuya kayıtlı hepsi tarihi yapıda 3 havuzu, 3 atölye binası, kapı ve çeşmesiyle 550 yıllık sanayi mirası niteliği taşımaktadır."

(bkz: http://halictersanesi.com/)
(bkz: haliç liman projesi)

ilber ortaylının haliç tersanesi ve haliç projesi hakkında yazısı aşağıdadır.

--spoiler--
250 dönümlük arazide iki yat limanı, iki adet lüks otel, bin kişilik cami ve tabii kutsal AVM ile lütfen bir park yapılacakmış.

Osmanlı ile Bizans’ın bariz bir farkı nedir diye sorsanız, Haliç ve imparatorluğun diğer yerlerindeki tersaneler diyebiliriz. Kuşatma sırasındaki gemicilik problemlerinden olacak ki genç hükümdar II. Mehmed’in fetihten sonraki ilk işi büyük bir tersane yaptırmak oldu. Aslında yüzde 90 nüfusu köylü ve göçebe olan imparatorluğun, tersane ve tobhane inşasının ulaştığı sayı ve coğrafi dağılım hayrete şayandır. Galiba gemiciliği, son asırlarında italyanlarla rekabet edemeyecek Bizans’tan Osmanlı’nın teknik yönden farkı buydu. Fatih’ten sonra II. Bayezid ve hiç deniz seferi yapmayan Yavuz Sultan Selim Han ve sonra Kaptanıderya Piyale Paşa ve Sokullu Mehmet Paşa, Haliç tersanelerini kudretli Venedik Cumhuriyeti’nin arsenaliyle rekabet içinde genişlettiler, teknikleri yenilettiler.

Âdet olduğu üzere projenin ilanı söz konusu değil
Bundan 3.5 yıl önce Denizcilik Müsteşarlığı ve Profesör idris Bostan dostumuz bu tesislerin
bir müze alanı haline getirileceğini, eski tesislerin restorasyonla teşhire açılacağını açıklamıştı. Doğrusu da budur. Haliç bu kıyı bölgesinin ardındaki klasik Kasımpaşa mahallesi
ve Beyoğlu için de hem bir kültürel alan hem de bir gezi yeri olacaktır.
Ne var ki şimdi işler değişti. Her şey olacağına varıyor. Gördükleri yere otel ve çarşı yapmaya meraklı adamlar 250 dönümlük araziyi 2 Temmuz’da ihaleye çıkarıyorlarmış. iki yat limanı, 400’er odalık iki adet lüks otel, bin kişilik cami ve tabii ki kutsal AVM ve lütfen bir park yapılacakmış. Parkın ne kadar yer tutacağını ve nereye kapatılacağını bilemeyiz. Osmanlı’dan kalma kaç lengerhane, kaç havuz, ne kadar tezgah elde kalır, ne kadarı gider onu da bilemiyorum. Âdet olduğu üzere bu gibi tesislerin projesinin ilanı söz konusu değildir. Kasaba zihniyeti Osmanlı’nın muhteşem tersanesini ve alanını kendinin açık tasarrufunda zannediyor. Hiç değilse yapılacak binaları; yanıbaşlarındaki Sokullu’nun bina ettirdiği ve büyük Sinan’ın tasarlayıp inşa ettiği Azaphane Camii’ni ve arkadaki Piyale Paşa’yı gölgelemeyecek ve karşıdaki muhteşem camilerle arsızca boy sırası rekabetin kalkışmayacak binalar gibi düşünseler.
Konu üzerinde ileride daha çok tartışacağız, tabii yapılacak işler hasbice açıklandığı takdirde... Hepimiz gibi bu dünyadan gelip geçecek insanlar Türk milletinin dedelerinin yarattığı ve torunlarına ait eserlere karşı daha saygılı olmalılar.
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar