bugün

nebevi yönetim anlayışının ürünü olan halifeliğin anayasal düzenleme ile kaldırılması karmaşık bir durumdur..gelen tepkiler büyük yaptırımlarla bastırılmıştır..
osmanlı devletinin de başına bela olan bu müessese devletin zayıflığından dolayı kaldırılamamış, cumhuriyetin ilk yıllarında gerekli altyapı oluşunca bu mesele halledilmiştir. yerine dini kontrol altında tutmak için diyanet işleri kurulmuştur.
aslında hala bi şekilde elimizde bulunsaydı arap dünyası üstünde çok bariz bi üstünlük elde edebilirdik .. fena da olmazdı hani bu araplara ancaaaaakkk o günün koşullarında kaldırılmak zorudaydı maalesef ve kaldırıldı .. kaliteli siyaset örneklerindendir bu da .. son 65 yıldır göremediğimiz ve böyle giderse en azından bi 65 yıl daha göremeyeceklerimizden ..
papalığın bir nevi italya da olduğu düşünülerek tartışılması gereken konu.artık devletlerin politikalarının din üzerinden yürümediğide bir gerçektir
tevhid-i tedrisat kanununun kabulüyle aynı güne denk gelen güzel hadise..
zamanın yapılmış iyi işlerden biri. şimdi halifelik kaldırılmasaydı araplar üzerinde daha çok hakimiyetimiz olurdu diyen genç arkadaşlarımız çıkacaktır. ben de halifelik bizdeyken neden ayaklandı bu adamlar diye soracağım...
(bkz: saltanatın kaldırılması)
keske kalkmasiydi yaaa dedigim olay ne guzel simdi halifemiz ne derse o olurdu bide dunyanin en gelismis ulkeleri suudi arabistan suriye misir gibi ulkeleri bir catida toplardik dunyada bir karnaval havasi olurdu ..araplar petrolerini cok sevdikleri ve hicbir savsta satmadiklari! halifelerine ve turkiyeye gonderiridi bilimde uzaya cikmis hata ahiret arastirmalarina girmis olabillirdik ahhh keske halifelik kalkmasaydi yine cok huzunlendim
"hilafetin ilgasina ve hanedan-i osmaniye'nin turkiye cumhuriyeti memalik-i hariciyesine cikarilmasina dair kanun"un kabul edilişi ile sonuçlanan hadise. laik demokratik türkiye cumhuriyeti için atılan ilk adımdır. ne yazık ki gerisi pek fazla gelememiştir.
(bkz: 2005 yılında fatihte hilafet gösterisi)
iyi ki kaldırılmıs dedigim hadise.lakin 1.dunya savasında araplar din kardeşlerini cok güzel arkadan vurmuşlardır.
halifelik kalkmasaydi suan irandan bile daha fazla gelismis olurduk ^^ mustafa topal oglu 1983
(bkz: cabuk kalkti dikkat edersen)
şuan halifelik bizde olsaydı herkesin dediği gibi iyi falan olmayacak son derece gereksiz kalacak bir kavram olurdu.zaten halifeliğin gücüne güvenenler arap kardeşlerinin zamanında türklere neler yaptığını unutmuş,bilinçleri din sevgisiyle tıkanmış insanlar.birkere şunu iyi bilin ki halifelik türklerde olduğu sürece ne arap halkı ne de diğer müslüman toplumlar bu kavramı önemsememişlerdir.çünkü sizin arap kardeşleriniz hz.muhammed'in de bir arap olduğunun ve halifeliğin bir arap geleneği olduğunun son derece farkındalar.ve halifenin arap olması gerektiğini son derece iyi biliyorlar.bu yüzden tarih boyunca osmanlıyı halifelik onlarda olduğu için değil,en güçlü devlet osmanlı olduğu için ve osmanlıya karşı kimseden yardım isteyemeyecekleri,kimseye sığınamayacakları için;ters bir hareketleri halinde de osmanlının kılını bile kıpırdatmadan bütün arapları kıtır kıtır keseceğini bildikleri için osmanlı'ya saygı gösterdiler.ki osmanlının güçsüz olduğunu anladıkları her anda da öçlerini almak için osmanlıya ilk darbeyi araplar vurmuşlardır.kavalalı mehmet ali paşa istanbul önlerine dayandığında şimdi araplara nedensiz ve anlamsız bir sempati duyanların dedelerinin korkdan dizleri titriyordu.aynı şekilde araplar 1.dünya savaşında da türkleri öldürüp ağızlarından altın dişlerini bile teker teker sökmedi mi?

siz gidin bunları unutun yok hilafet bizde olsa araplar bizi takardı deyin.

herkesin fikri kendine tabi.
saltanatın ve hilafetin bir arada kaldırılması konusunda, tbmm sallantılı davranınca, evet, atatürk bu iki kurumu ayrı ayrı ele almaya, sadece saltanatın kaldırılmasına razı olmuştur. ama halife, daha sonra düşmana sığınınca durum değişmiştir. olayı, çetin özek'in kitabından kısaltarak anlatıyorum.

vahdettin'in halifelikten hal'i ve yerine başka halife seçilmesi konusunda bir fetva çıkarılıyor; bu fetva tbmm'nin oyuna sunulacağı sırada bitlis milletvekili yusuf ziya, "fetva'yı şerif bizim reyimizden yüksektir. madem ki hakkında fetva vardır, halife mahludur," diyor.

durum bu. ulusun yüce çıkarları karşısına dikilen ve işgalcilerle işbirliği yapan halife atılacaktır. tbmm'deki din adamları da bu kanıdadırlar. ortada hiçbir engel kalmamış. demek, atatürk'ün de istediği gerçekleşiyor. öyle ki, fetva'yı destekleyen milletvekili, yusuf ziya, tbmm'nin oyuna başvurulmasını bile gereksiz bulmaktadır.

oysa, atatürk için, tbmm'nin her türlü fetvadan daha güçlü olması, vahdettin'in atılmasından önemlidir. böylece o, üstü örtülü de olsa, ulusun haklarına şeriatın üstün görülmesine göz yumuyor, söz alıp şunları söylüyor: "affedersiniz beyefendi, bu memleketi yıkmak için de fetvalar verilmiştir. bu fetva behemehal meclis-i ali'nin reyine vaz edilmelidir."

atatürk, işgalcilerle işbirliği yapan halifeyi atmak için fetvayı yeter sayan milletvekiline nasıl dersini verdi ise, bugünün devrimcisi de, demokrasiyi kurmak için gericiliği, vurgunculuğu şart koşanlara öylesine kesin davranmalıdır.
arapların dini, imanı para olduğu için pek bir ciddiyeti kalmayan halifelik makamının kaldırılma eylemidir. iyide yapılmıştır zira cumhuriyetle, medeniyetle aynı anda yürütülecek bir müessese değildir.
ümmetten millete geçişte büyük adımdı.
halifeliğin kaldırılmasına ''maalesef'' diyen kişilerin yer aldığı başlıktır. hangi zihniyet ile bu savunulur akıl almıyor ancak gerçi onların savundukları şey ile akıl mantık bağdaştırmak zaten imkansız. hata bizde akıl karı olmayacak şeyler yapanlarda mantık arıyoruz.
müslüman birliğinin 1700 lerden sonra realiteden çok artık bir ütopya halini almaya başlamasından sonra osmanlı'da ve türkiye'de sadece istismar edilebilecek, daha da başka bir b*ka yaramayacak geri-götürücü ve bilimden uzak bir kurumun kaldırılmasıdır.
dünya bilimle şekillenirken bu kurumla kimseye üstünlük kuramayacağımızı, aksine tabiri caizse "d.şak oğlanı" olacağımızı herkesin görmesi gereklidir.
Öne sürülen iddialardan biri de m.kemal'in ingilizlerle hilafeti kaldırmak konusunda anlaştığıdır.

Öncelikle ingilizler hilafeti gerçekten kaldırmak istiyorlar mıydı onu görelim

ingiltere Dışişleri Bakanı Edward Gray'in, istanbul'daki elçiye yolladığı, 31 Temmuz 1908 günlü talimattan: "Türkiye gerçekten meşrutiyeti kurar ve onu yaşatıp güçlendirirse, bunun sonuçları şimdiden, hiçbirimizin kestiremeyeceği ölçüde olur. Bunun Mısır'daki etkileri müthiş olur ve ta Hindistan'da dahi kendisini duyurur... Eğer şimdi Türkiye'de meclis açılırsa, Mısır'da meşrutiyet isteği çok kuvvetlenecek ve bizim ona direnme gücümüz çok azalacaktır."

ingiltere'nin Rus Dışişleri Bakanına, Mart 1915'te verdiği memorandum "Türklerin istanbul'dan uzaklaştırılmasından sonra, başka bir yerde, islam'ın politik merkezi olacak biçimde bağımsız bir islam devletinin kurulması zorunlu sayılmaktadır." şeklindeydi. ingilizlerin bu halife adayı da Mekke Emiri Hüseyin'di, kendisi ingilizlerden ayda 300.000 ingiliz lirası alıyordu.

Bir başka örnek ise ingilizlerin mütareke döneminde ingiliz Muhipleri Cemiyeti yoluyla, bütün islam ülkelerinin temsilcilerinden oluşacak bir 'Hilafet Meclisi' kurma çalışmasıdır.

Lozan'dan sonra iki Hind asıllı ingiliz, Emir Ali ile Ağa Han, T.C. Başbakanına hilafetin korunması ve güçlenmesi hakkında ortak bir mektup yazar. Mektup başbakana ulaşmadan önce 5 Aralık 1923 günü basına yansır. Mektubun sahibine gitmeden basına verilmesi bile yazanların amacını ortaya koymaktadır.

Mektubu yazan Emir Ali ve Ağa Han aslen Şiidir(yani Sünnilerin halifesini tanımayan). Emir Ali, 1904'te emekli olup ingiltere'ye yerleştikten sonra ingiltere'ye yaptığı hizmetlerden dolayı Devlet Yargıçlığına getirilir ve ingiliz Krallık Konseyine üye seçilir ve mektubun yazıldığı sırada bu görevini sürdürüyordu. Ağa Han ise Şiiliğin ismailiye tarikatına mensup biridir. Büyükbabası 1.Afgan-ingiliz Savaşında ingilizlere yardım etmiş, buna karşılık kendisine asalet ünvanı verilmiş ve aylık bağlanmıştır. Ağa Han'a da, "ingiltere tarafından, ismaili Müslümanların imamı olarak, Birinci Dünya Savaşı'ndaki sadık hizmetleri dolayısıyla mükafaat olarak, birinci sıraf şef ve on bir top ateşiyle selamlanmak hakkı bahşedilmiştir. Ağa Han, anılarını yazanlara, 1900'lü yılların başından beri ingiliz Gizli Servisi'nin ajanı olduğunu açıklamıştır. Birinci Dünya Savaşı'nın başında Osmanlıların cihad ilan etmesine karşı çıkar; islam dünyası liderlerine çağrıda bulunarak veya yazarak bu çağrıya uymamalarını ister; Irak'ta ingiliz kuvvetleriyle dövüşen Türk ordusunun askeri planlarını çalarak General Allenby'ye ulaştırır; casus Mustafa Sagir'i kurtarmak için girişimlerde bulunur.

Bu iki kişi yazdıkları mektupta halifenin kaldırılmasından yakınacak, bunun Sünniler üzerinde yaptıkları etkiye dikkat çekecek, islamiyetin gevşemekte olduğundan bahsedecek, "islam aleminin dini başkanlığının, şeriata göre tam ve eksiksiz olarak korunmasını" isteyecek, halifenin nüfuzunun azaltılması ve ya uzaklaştırılmasının yanlış olduğunu belirtecek ve hilafetin tekrar mevkisine konulmasını isteyeceklerdir.

Bu mektup, ingiltere islam Cemiyeti adına gönderilmiştir.

ingiltere'deki The Times gazetesi, hilafetin kaldırılması kararı üzerine sert eleştirilerde bulunacak, Daily Telegraph da bu kararı "gaflet" olarak niteleyecektir. Bir başka ingiliz gazetesi de hilafetin kaldırılmasının sömürgelerde istikrarsızlığa sebep olacağından kaygılanır.

En önemlisi, Vahdettin gibi ingilizlere kendini teslim etmiş bir adamı öldürmeyi ya da hapse atmayı bırakın, halife unvanına bile karışmayacaklardır. Ankara hükümetine karşı 'Hilafet Ordusu' ile anılan Yunanlıları destekleyecek, Kuvayı inzibatiye ordusunun kurulmasını sağlayacak ve maddi desteklerde bulunacaklardır.

Bir de halifelere ve onların tutumlarına bakalım

Birinci Dünya Savaşı'na kadar hiçbir halife, emperyalist işgal altındaki müslüman ülkeler için bir faaliyette bulunmamış, tam tersine emperyalist ülkeleri desteklemişlerdir. Bazı örnekler

1788 yılında 1.Abdülhamit, ingilizleri uğraştıran Maysor hükümdarı Tippu Sultana, ingilizlerle savaşmaktan vazgeçmesini öğütleyen bir mektup yazar. Aynı sultana 3.Selim debir mektup yazarak, ingilizlerle iyi geçinmesi için öğüt verir.

1857'de Hindistan'daki ayaklanmalara müslümanların da katılmaları üzerine, ingilizler Abdülmecid'e başvururlar. Onun emri ile Hamdi Efendi başkanlığındaki bir ulema kurulu, müslümanları yatıştırmak için Hindistan'a yollanır.

2.Abdülhamit, Hindistan'daki Müslümanların direnişini kırmak isteyen ingilizlere, halife olarak destek vermiştir. ingilizler, isyanı ondan aldıkları bir "sükunet fermanı" ile önlemişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı'nın başında ise, Şeyhülislam Hayri Efendi'nin fetvasına dayanılarak, bütün dünya müslümanları, müttefiklere karşı cihada davet edilir.

ingilizlerin hilafeti kaldırmak istemediğini, tam tersine hilafeti desteklediklerini ve hilafetin kaldırılmasına olan tepkilerini görmüştük. ingilizlerin hilafete dolayısıyla islam birliğine karşı olmalarının en büyük nedeni olarak sömürgeleri olan islam ülkelerinin hilafet altında kendisine karşı savaşma ve sömürgelerini dolayısıyla petrol bölgelerini kaybetme olasılığı gösterilmektedir. Gerçek ise bunun tam tersidir.

Osmanlının cihad ilanı, hiçbir sonuç vermeyecektir. Arapların, Türk ordusunu nasıl arkadan bıçakladığı bilinen bir konudur. ilan, Hindistanlı ve Kuzey Afrikalı müslümanların, ingiliz ve Fransız kuvvetleri emrinde Türklere karşı savaşmalarını engellemeyecektir. ingiliz ordusundaki yaklaşık 200.000 Hind müslümanı, Türklere karşı savaşacaktır.

2.Abdülhamit döneminde bazı müslüman topluluklar, Halifeye isyan eder ve Osmanlı'dan ayrılır. 1889'da Kuveyt Şeyhliği, ingilizlerle bir anlaşma yapar ve ingiltere'nin himayesine girer. Yemen'de Zeydiler 1889'da, Necit'te Suudiler 1904'te isyan eder. Mekke Şerifi Hüseyin 1912'de gizlice ingilizlerle temasa geçerek, 1915 isyan eder ve 2 Kasım 1916'da krallığını ilan eder. Ayrıca Irak, Suriye ve Lübnan'da birçok aydın, bağımsızlıklarını kazanmak için örgütlenmeye başlar.

sonuçta, olaylar

1. ingilizlerin hilafete karşı olmadığını, aksine hilafetin kaldırılmasına olumsuz tepki verdiğini,
2. Halifenin emperyalist ülkelerin işgali altındaki müslümanlar için hiçbirşey yapmadığını, hatta Birinci Dünya Savaşı'na kadar emperyalist ülkeleri desteklediklerini,
3. islam ülkelerinin hilafete bağlı olmadığını, tam tersine hilafete savaş açtıklarını, emperyalist ülkelerle işbirliği yaptıklarını, hatta cihad ilanına rağmen ingiliz ve Fransız orduları ile halifeye karşı savaştıklarını göstermektedir.

Not: Yazı tamamen bana aittir. Bilgiler de çeşitli kaynaklardan(Mufassal Osmanlı Tarihi, Bilal Şimşir vb.) topladıklarımın sentezidir. Bunlar için kaynak belirtmeye gerek olduğunu sanmıyorum.
hele tiplere ya.
`http://www.zaman.com.tr/h...ilmasini-boyle-kutladilar`
Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleştirilen inkılâplarla rejimin yerleşmesini önleyecek her türlü engel ortadan kaldırıldı. Bu konuda atılan en önemli adım 3 Mart 1924'te kabul edilen kanunlarla oldu. Bunlardan birisi Halifeliği kaldıran kanundur.

Bilindiği gibi halife Hz.Muhammed'in ölümünden sonra O'nun yerine geçen kişiye verilen isimdir. Dört halife döneminden sonra (632-661) halifelik hanedan sistemine dönüşmüş ve sırasıyla Emeviler (656-750) ve Abbasilere (751-1258)'e geçmiştir. Tarihte birden fazla kullanıldığı dönemlere de rastlanan halifeliğin, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethi (1517) ile Osmanlılara geçtiği kabul edilir. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nda, II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında siyaset meselesi olarak kullanılan halifeliğin pek fazla etkisi görülmez.

Milli Mücadele sonrasında Üniter milli bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı olan grupların desteklediği Halife, aynı zamanda bazı dış gruplar tarafından da ilgi topluyordu. Gerek Halife Abdulmecit'in kendisini ön plana çıkartan davranışları ve devletin iki başlı gibi gözükmesi, gerekse Hindistan'daki ismailiye tarikatının liderleri olan Ağa Han ile Emir Ali'nin Başbakan ismet Paşa'ya yolladıkları mektupta halifeye olan bağlılıklarının ifade edilmesi, Türkiye'nin iç işlerine müdahale olarak görüldüğünden tepki topladı. Bütün bu gelişmeler halifeliğin kaldırılmasına zemin hazırladı.

Bu konuda daha önce Atatürk'ün, değişik çevrelerin tepkilerini ölçmek maksadıyla basın, üniversite ve ordu nezdinde girişimlerde bulunduğu görülür. Bunlardan biri 4-5 Şubat'ta izmir'de hükümet yanlısı bazı gazeteciler ve üniversite mensuplarıyla yaptığı görüşmesi, diğeri ise 15-20 Şubat 1924 tarihleri arasında izmir'de düzenlenen Harp Oyunları dolayısıyla komutanlarla yaptığı görüşmedir. Burada Atatürk, iç ve dış politikada takip edilecek yol hakkında komutanların onayını almayı gerekli görmüştü.

Halifeliğin kaldırılması için hazırlanan kanun teklifinde: Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde Halifelik Makamı'nın varlığı sebebiyle Türkiye iç ve dış politikasını iki başlı olmaktan kurtaramadı...' deniliyordu. Halifelik yetkilerinin Esasen hükümet ve cumhuriyet anlam ve kavramının içinde mevcut bulunduğu; gerekçesinden hareketle Halifelik Makamını kaldıran maddenin görüşülmesi Meclis'te tartışmalara yol açtı.

Tartışmalar sonrasında halifenin görevlerinin Cumhuriyet idaresi altında yerine getirilebileceği vurgulandıktan sonra yapılan oylama sonucunda halifelik kaldırıldı.

Bu düşüncelerden hareketle kendisine ortak kabul etmeyen Cumhuriyet yönetimi, 3 Mart'ta Halifeliği kaldıran, 431 sayılı kanun ile Osmanlı hanedanına mensup kişiler yurt dışına çıkarıldı. Halifeliğin tarihe karıştığı bu kanunla birlikte kabul edilen diğer bir kanunla Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı ve bu vekaletin işlerini görmek üzere Diyanet işleri Başkanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.

http://www.ait.hacettepe..../egitim/ait203204/II1.pdf
i$levini yitirmi$ bir kurumun lagvedilmesi durumudur. $imdi hint muslumanlarinin yardimlarindan bahsedilip, savunulmaya cali$ilacaktir, lakin i$levsel bir kurum olsaydi, en azindan araplar bize kar$i degil de, bizim yanimizda sava$mazlar miydi? yalova kaymakami yapmi$lar i$te zamaninda. zaten hilafet dedigin, hz. ali ile son bulmu$tur.
Hala niye kaldırıldı diye soranlara, itiraz edenlere küfrettiğim karardır.
M. Kemal'in has adamlarından Falih Rıfkı Atay, hilâfetin kaldırılması kararının alınışının şâhidi olarak şunları anlatmaktadır.

"Atatürk, o akşam biz devrimcileri sofraya çağırdı. Yemeğin bitimine doğru, 'Çocuklar, yarın hilâfeti kaldırıyoruz" dedi.

"Çılgınca alkışladık, sevinç içinde 'Bunu sizden başkası yapamaz Paşam!' dedik."

"Peki öyleyse, dedi Atatürk. Geçin öbür odaya, yazın bir takrir. Ben onu hocalara imzalatayım. Yani Hilâfetin kalkmasını hocalar istemiş olsun.

"Geçtik yazdık. Sabah Atatürk, eliyle Meclis'e getirdi, odasına çıktı. Hocaların kendi aralarında toparlanarak, bu 'Hilâfeti ilga takririne' ateş püskürdüklerini Atatürk'e biz haber verdik. Hocalar aşağıda hâlâ bağırışıp çağırıyorlardı. Gazi, bunun üzerine öfkelenerek:

"Çağırın bana aşağıdan Rıfat Hoca'yı"

"Çağırdılar Hoca hem öfkeli, hem sıkılgandı. Mustafa Kemal yüzüne bile bakmaksızın:

"Hoca şu takriri imza et, dedi

"Ama paşam, Hilâfetin ilgası gibi ciddi bir konuda, müzakere filan olmaksızın; Sonra biz, din adamları bunu istemi...."

"Hoca imza et dedim, keyfini bozarım sonra.."

"O günlerde istiklâl Mahkemeleri, her gün birçok kişiyi sallandırmakta zaten; Sonradan Diyanet işleri Başkanı olan Rıfat [Börekçi] Hoca biraz yutkundu, ama mecburen imzaladı. Üzgün, öfkeli bir halde aşağı inince hocalar etrafını sardılar. Onun, 'Şöyle bağırdı, böyle zor kullandı' demesine vakit bırakmadan:

"Neee? Yoksa takriri imzaladın mı? Diye bağırdılar. Hoca:

"Canım, imza değil de, ne yaparsın! Şöyle bir boktan Rıfat attık işte".
-----------------------------------
KAYNAK: Kemalist Falih Rıfkı Atay'dan naklen; Burhan Bozgeyik, Kim Cumhuriyetçi Bediüzzaman mı M. Kemal mi?, sayfa 214.
atatürk un en büyük hatalarından biridir.