bugün

Türkiye'de başka ülkelerde olmayan bazı ayıplar vardır: Örneğin, para kazanmak ayıptır.

Parayı yemek de ayıptır. Üstüne sekiz düğüm atacaksın ve 'param yok' diye ağlayacaksın. Bu seni hem kem gözlerden, hem maliye müfettişinden, hem de borç isteyenlerden korur.

Böylece, yaşamayı erteleye erteleye, bu dünyaya öküz gelir bu dünyadan öküz gidersin ama artık o kadarcık da bedel ödeyeceksin... Hem, cimriliğini haklı göstermek için 'dinimizde israf haramdır' gibi fikirler de geliştirebilirsin kendi kendine...

Türkiye'de tatil yapmak da ayıptır.

Tatil dediğin, genç çiftlerin taksitle yaptıkları bir gereksiz uğraştır. Gidilecek yer ve götürecek olan şirket gazete ilanlarından seçilir. Oysa o parayı 'bir köşeye koysalar' da başlarını sokacak bir ev alsalar... Kaynana böyle düşünür.

Ciddi bir işadamı tatil yapmaz.

'On sekiz yıldır hiç tatil yapmadım' diye övünürsün, bunu da gazetenin ekonomi sayfasına marifet gibi yazarlar. Matah bir herif olduğun için değil, 'keriz reklam verir de yolumuzu buluruz' diye düşündükleri için.

işçinin izin kullanmasını patronlar ve yöneticiler hiç de hoş karşılamazlar. 'Canım, git ama, gitmişken ara sıra yazı da göndersen' diye yavşayan kaç yönetici tanıdım... işin en güzel yanı, sıra emekli olup da 'kullanmadığın izinlerin parası almaya' gelince, para yerine de kol saati verirler.

Köylünün tatili 'memlekete gitmektir'.

Köylü başka yere gitmez, mutlaka köyüne gider. Tatilin bir kısmı gidiş geliş yolunda geçer, geri kalan kısmında da ağaç gölgesinde osura osura uyur, dinlenirsin. Sonra da serinlemek için 'gölete ya da kanalete' girer boğulursun.

Eskiden, bu tatili 'rapor alarak' uzatabildiğin kadar uzatma geleneği de vardı. Orana burana bakmadan rapor verecek tanıdık bir doktor nasıl olsa bulunur, 'Alamanya'dan Urlaub'a gelmiş gurbetçi' bir türlü dönmek bilmezdi...

Memur, verimli çalışmadığı için, tatil yapsa da olur yapmasa da.

Kaldı ki, hem hayattan kaçmanın en şık biçimi olduğu, hem de bol ense imkanı bulunduğu için 'üniversitede kalmış' bazı uyanık memurlar, tatillerini Bodrum gibi yerlerde çatır çatır yaparlar. Onlar entellektüel insanlardır ve kendi gettolarını deniz kıyısında da kurarlar. içki, uyuşturucu ve cinsel ilişki cenneti Bodrum, 'değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez' tatil beldemizdir.

Türkiye'de tatil ayıptır, fakat bunu, adını koymadan sürekli hale getireceksin. Çalışmadan çalışır gibi yapıp, tatil yapmamakla da övüneceksin. Aslında bütün hayatın tatil ama çaktırma.

Çünkü ülkemizde iş ahlakı zayıf olduğu gibi çalışma ahlakı da hemen hiç yoktur ve amele çıktığı halde, hiçbir 'üst düzey' görevlinin saat altıda işyerinden ayrıldığı görülmemiştir. Patron olacak puşt, sabah sekizde başlayan mesaiye sekiz on beşte gelirsen surat eder ama seni akşam dokuza kadar tutmasını da bilir... Mesai bitince toplantılar başlar da efendim, o bakımdan...

Ben bunu çok yaşadım. Özellikle reklam şirketlerinde.

Fakat 'tatil yapmamakla' övünen özel sektör çocuğu çok gördüğüm halde, memurla ilk kez karşılaşıyorum.

Erkan Mumcu'nun yerine gelen yeni turizm bakanı (adının Ahmet ya da Mehmet olması önemli değil), 'otuz üç yıldır hiç izin kullanmadığını' açıklamış! Hiç tatil yapmayan adam, tatile gelen yabancıların işlerine bakacak. Otuz üç yıl izin kullanmamış adam, 'izin sektörünü' düzenleyecek. Herhalde sadece halı, kilim, kuyum, oniks ve 'hanut' işlerini...

Halk şairi, 'şu dünyada üç beş arşın bezin var' demişti, 'bedestenler senin olsa ne fayda!'

Bu kafayla, muhterem, sen de bakan değil padişah olsan ne fayda!

engin ardıç
arif ışık ın expert ü olduğu, ayrı ayrı iş alanları.