bugün

En yakın zamanda bana da nasip olsun dediğim, üzerime farz olan vazife. Hac vazifesi gidebilecek durumu olanlar için farzdır. Şu an öğrenci de olsam umre ziyaretinde bulunduğum için bana farz diye biliyorum.
(bkz: ölmeden önce gidilmesi gereken yerler)
Hacca gitmek için gereken miktar yaklaşık olarak 11bin tl. Maddi imkansizliklar yüzünden okulu bırakan üniversiteli sayısı : 150 bin. Bu parayla bir öğrenciya aylık 120 tl versen, yıllık 1080 tl eder, bu parayla 10 ögrencinin 1 yılını kurtarmasına yardım edebilirsiniz. Arap ekonomisine katkı sağlayacağına 10 öğrenciyi iş hayatına kazandırarak kendi ekonomine can vermek daha mantıklı. Kaldı ki bu bence bu allah katında daha önemlidir.
allah'ı ziyaret etmektir.

beytullah yani allah'ın evi. kabe'yi ziyaret etmekteki asıl gaye budur. misafirliğe gidince evden maksat sahibini görmektir. o sebepten oraya allah'ı ziyarete gidiyoruz; sohbete, muhabbete gidiyoruz. allah'a karşı samimi olun ve ondan af dileyin. o erhamerrahimin'dir, Zülcelal-i vel-ikram'dır. kapısından boş dönmek daha zordur.
görsel
görsel
insanları günahtan alıkoyması gerekirken daha çok kötüye ve günaha yönelten. çünkü insan hacdan önce ne yaparsa yapsın hac sonrası günahlarının temizleneceğini bilir. ilginç.
5000 euro değerinde olan ibadettir. mekke ve medine vahhabi pisliğinin işgali altındadır. ah fahreddin paşa nerelerdesin, medine de sen olsaydın resulullahın kabri selamet içinde olurdu. bugün mekke ye gidin, allah ın evi kabe taş yığınlarla kuşatılmış adeta kapitalizm denen çağımızın şeytanının esiri olmuştur. dünyada açlıktan müslümanlar ölürken 15.000 euroya kabe ye tepeden bakan odada kalan vip hacılara ne demek gerekir acaba ?
suudilerin bu sene de * günleri ne yapıp edip * ileri-geri oynatıkları ve haccı bir turistik seyahate çevirdikleri ve hacı olma ümidi ile gidenleri hacı olmadan gönderdikleri* ibadetin ismi.
altmışbeş yaşımdan sonraki yıllarımda gidebileceğim yer.
islam'ın itikadi esaslarını açıklamasının ardından en belirgen umdelerinden biridir. bilindiği şekli ile islam'ın beş şartından biridir. elbette bu şart, kesin bir emir kipi içermemektedir. ibadetler, yükümlülükler konusunda herkes gücü oranında mes'uldür. bu bakımdan afrika'nın bir köşesinde açlıktan sefaletten bitap düşmüş bir müslümana kesinen emir olunmuş değildir. buradan çıkan sonuç hac zengin ibadetidir, islam ise kimi yerde zengine hitap eder demek kolaycılık olacaktır. hac zengin değil, ihtiyacından arta kalanı infak edip de ömrünün bir devrinde hacc'ı kendine bir seferliğine ''infak'' eden kişinin ibadetidir. bu zekatın gücü olana kesin emir olması gibi bir şeydir. elbetteki şartlar değişti, artık 7. yüzyılda yaşamıyoruz; dolayısı ile yemen'den, iran'dan ırak'Tan kalkıp deve ile 3 ay sürecek bir yolculukla oralar ulaşacak değiliz.

bu bir umde ve bunu yerine getirme imkanı ve gücü olan yerine getirmelidir. maddi manevi durumu olmadığı için hac farizasını yerine getiremeyenlerden dolayı islam'ın onları sorumlu tuttuğunu ve dolayısı ''bu nasıl din?'' diye soranlar eleştirdikleri dinden tamamen habersizdirler.

peki hac nedir?
bana göre hacc'ın iki yönü vardır tüm islami unsurlarda olduğu gibi. birincisi bireysel yönü diğeri ise toplumsal yönü. buna bir yön daha eklersek ''mistik'' yönü diyebiliriz. yani hac ibadetinin manevi boyutu.

bireysel yönü klasik olarak allah'ın hac ibadetini yerine getirme yetisi olanlara emrinden dolayı olması, kur'an'ın insanlığa tebliğe başladığı toprakların bir birleşme gecesi, bir arınma gecesi olması ve insanların oradaki atmosferde manevi olarak etkilenmeleri, soyutlanmaları diyebiliriz. bu sevdiğiniz insanların yanında kendinizi mutlu hissetmeniz gibi bir şey. yani manevi haz, yani işin bireysel yönü.

peki toplumsal yönü nedir? esasen en mühimi de budur.
hayatta her insanın bir misyonu vardır, hayatı kendi varlık sebebi ve kabiliyeti etrafında şekillenir, öyle yaşar öyle ölür.
mesela yönetsel becerisi olan birini düşünün. kitleleri ardından sürükleyebilen, onların hayatlarını değiştirebilen, karizmatik güçlü sevilen sayılan saygı duyulan, korkulan hürmet gören insanların karşısında önünü iliklediği biri...

bir diğeri de çok zengindir. dünyalık namına ney varsa kolayca sahip olabilen.
bir diğeri belki de medine'nin arka sokaklarında gariban bir mümindir. (aç müminin hac'da işi yoktur esasen)
bir diğeri orta karar hayat yaşayan sıradan biridir. hani şu çok saygı görene önünü ilikleyen.
bir diğeri zor günler için ayırdığı paranın yanında hac parasını da biriktiren muhterem bir ihtiyardır.(türkiye'de bunlar çoğunlukta malum)

biri araptır diğeri iranlı,
biri afrikalı diğeri hintli,
biri endonezyalı diğeri tanzanyalı,
biri beyaz diğeri siyah...
biri fakir diğer zengin,
biri dertli diğeri mutlu...

alabildiğini ''biri ve diğeri'' olan hayatlar, sosyal zıtlıklar, makamlar şan şeref para ün saygınlık, yoksunluk, acı keder hastalık hüzün... dünyada insanın zaaf noktası olan ne varsa hepsi bir arada.

işte var olana dair ne varsa kendi içinde bunları kaynaştıran ve sınıflar yaratma konusunda ''yaratma'' açısından tanrı ile yarışan aciz ama mağrur insanları sıfırlayan bir birlikteliktir hac.

ceo iseniz takım elbisenizi üzerinden çıkarırsınız ya da büyük bir general iseniz üniformanızı. bir madende eli yüzü kir pas içindeki işçi iseniz de üzerinizden tulumunuz çıkar, hamal iseniz de semeriniz sırtınızdan düşer.
insanlık adeta mahşer gününde olacağı gibi anadan doğma bir hal alır ve tek bir şey kalı geriye. ihramları...
o sıradan beyaz peştemal herkesi sıfırlar hac'da. saçlar tıraş edilir temizlenilir. bir hazırlık gerektirir. bakacak olursanız askerlik gibidir. bir emri yerine getirmeye hazırlıktır bu.

hayatları, var olma biçimleri biribirinden tamamen farklı her insanı tek tip yapan ve bizlerin ''üstünlük'' ya da ''düşkünlük'' olarak algıladıklarımız arasında kıl kadar fark bırakmayan bir düğündür hac.
sanki bir tiyatro oyununun provası gibi. önce teoride nasıl olman gerektiğini öğrenirsin, pratikte ise olmaya çalışırsın, bazen öyle olursun bazen de olamazsın, olmak istemediğin de olur.

hayatın provasıdır hac, pratik ise evinde, işinde ticaretinde evliliğinde takındığın tavırdır.
üzerinde sadece beyaz paçavraları olan insan soyutlanabilmeyi de öğrenir bana göre. yoksulluktan da soyutlanır, makamdan şandan şereften paradan da.
herkes aynı çünkü, sağında sıradan bir afrikalı işçi, solunda ise amerikalı bir iş adamı. ama herkes aynı safta aynı yerde.
normal yaşantılarında bir araya gelme imkanı olmayanları birleştiren bir olgu aslında hac.
işte islam'ın da en temel kavgası bu. neye sahip isen neyde ''üstün'' olduğunu düşünüyor isen seni tutup olman gereken yere, yani herkesin seviyesine indiren/çıkarandır hac.

iyi şiir yazabiliyor olabilirsin, ticarete kafan basıyor da olabilir, para kazanmayı biliyorsundur. sen ise alet edevatı kullanıp tornavidadan kuleler bile inşa edebilen birisin, öbürü ise ders anlatma kabiliyeti olan biri. bir diğeri yönetme kabiliyeti, bir diğeri yönetilme kabiliyeti...
birden fazla çelişik kabiliyeti, fıtratı bir araya getirip sanki bir gönye ile çizgi çekerek hepsini aynı hat üzerinde birleştiren yoldur hac.

sanıyorum hacc'ı en iyi malcolm x'in şu sözleri daha iyi açıklıyor satırlarla açıklamaya çalıştığım şeyi,

--spoiler--
hacc'ın bana öğrettiği tek şey hepimizin esasen bir diğerinden hiç de farklı olmadığı idi. beyaz, siyah, zengin fakir, doğulu batılı; bin bir kültürden olan birbirinden farklı dilleri konuşan insanların mescid-i nebi avlusunda uyurken aynı dilde horladıklarını duyduğumda hacc'ın mahiyetini daha iyi anlamış oldum. biz aynıyız, hem de hepimiz...
--spoiler--

biz müslümanların gözden kaçırdığı ve alimlerin çoğu zaman anlatmadığı ya da işine gelmediği ana konu islam'daki tüm umdelerin bir bireysel bir de toplumsal yönü olduğudur. işte anlamsız gibi görünen bu birleşmenin ve ritüellerin teoride insana kattıkları bunlardır.

bireysel ve mistik yönü ise tüm kimliklerinden arınmış insanın bir olan allah'a kendi beytinden yakarışı ve samimi bir biçimde ellerini semaya kaldırarak diğer müslüman kardeşleri ile o'nu zikretmesidir.

ve bu oyunun bitişi; samimi bir yakarış...

http://www.youtube.com/watch?v=9QHhVz4q-xQ
(bkz: ali şeriati-hacc)
(#15005522)
insanların anladığının aksine gençken yapılması gereken kutsal ziyaret.
ibadet olmakla beraber parası olanın yapabileceği bir ibadettir.
beni de çark ettiren nokta işte tam burasıdır.
paran yoksa gidemezsin. allah a olan ibadet maddiyatla desteklenmemeli veya sınırlanmamalı.
tipik hristiyanlar gibi para verdikçe günah çıkarılması. paran yoksa işlediğin günahlar götüne kaçtı. ama paran varsa kiliseye bağış yap, götünü sağlama al.
kaderinde fakir doğup fakir ölmek olan bir müslümanın bu ibadeti yapamayacak olması, ondan zengin olan ve aynı derecede allah a itaat eden bir müslümana göre dezavantaj sağlamaz mı?
ibadet buysa adalet nerede?
görsel