bugün

Rönesans, yani yeniden doğuş... Pekiyi, yeniden doğan nedir? 4. yy'dan 14. yy'a değin süren bin yıllık karanlık bir dönemden sonra, yeniden doğan insandır; insanın değer kazanması, insana değer veren düşüncenin yeniden doğuşu... ki temel felsefenin yeniden egemen oluşudur. Hümanizm ve idealizm.

Yunancada ideinsözcüğünün anlamı görmektir. Platon, nesneleri "oldukları şey" yapan biçim anlamında ideasözcüğünü kullandı.Aristo, idea yerine eidos, yani biçim sözcüğünü koydu. Aradaki ayrım şuydu: Platon'un maddesiz nesneleri idealar zihin dışı; Aristo'nun olgular; değişse de değişmeyip aynı kalan nesnelerin özü idealar ise zihinsel kavramlardı.

Eski Yunan sanatçıları çevrede görülenleri, nesneleri yansıtırken, en yetkini elde etmek çabası gösterdiler. Bir anlamda tanrının zihnindeki kavramlara ulaşmaya çalıştılar. Tanrı dünyayı zihnindeki bu kavramlara dayalı olarak biçimlendirmişti çünkü. Sanatçılar da tanrının dünyayı yaratırken kullandığı biçimlere ulaşmayı erekledier. Sanat tekniğini çok iyi bilmelerinden yararlanarak, zihinlerindeki kavramları gerçekleştirmeye çalıştılar. içeriğe ağırlık veren parlak betimlemeler yaptılar. Ölçüleri yerinde, oranlamaları denk, öz-biçim uyumu sağlanmış, özetle plastik güzellik ya da plastik olgunluk kavramını örnekleyen yapıtlar verdiler.

Rönesans sanatçıları da aynı çabayı gösterdiler. Üstelik, 2 boyutlu yüzey üstüne 3. boyut yanılsamasını sağlayan bir teknik bulunmuştu: perspektif. plastik güzelliğe ya da plastik olgunluğa erişmeyi daha da olanaklı kılan bu teknik. ve elbette bu teknikle birlikte, oran, ölçek gibi, insan zihninin ürünü kavramlar daha da önem kazandı.

Daha doğrusu, matematik önem kazandı. Rönesans sanatçılarının atölyelerinin giriş kapısının üstünde, "matematik bilmeyen bu kapıdan içeri giremez" yazıyordu. çünkü güzel olanlar ülküsüne, ideale ulaşmayı matematik hesaplamalar sağlıyordu.

Albrecht Dürer(1471-1528), insan yüzünden ne tür biçimsel değişiklikler yapılabileceğini matematik hesaplamalarla saptamak uğraşındaydı. Leonardo Da Vinci (1452-1519) ise, çirkin yüzler üstüne deneysel çalışmalar yapıyordu. Güzel oranlar ülküsüne uygun portre ve figürler çizebilmenin kuralları ortaya çıkıyordu böylece.

Güzel oranlar ülküsü, bir başka deyişle, idealizm dışlanınca,komik/gülünç ya da fantezi surat ve bedenler ortaya çıkıyordu. ya da isterseniz, çarpık figürler...

(Kaynak: Karikatür, Önder Şenyapılı, s.13-14, odtü yayıncılık. 2003 Ankara)