bugün

adana karataş hapisanesinde 14 yıldır tutuklu ( buraya dikkat! hükümlü değil, tutuklu) bulunan devrimci tutsak. cezaevi koşulları nedeniyle, sürekli yayılan kötü huylu ağız içi kanserine yakalanmış ve tedavisi engellendiğinden gün gün ölüme yürümektedir.

5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun,un 16. maddesi uyarınca cezanın amacı dışında etki yaratabileceği anlaşılan hallerde infazın geri bırakılacağı düzenlenmiştir. maddenin 2. fıkrası uyarınca tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun sürebilecek bir takım hastalıklar halinde cezanın hastane mahkûm koğuşunda infazında hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı geri bırakılacaktır,

bu yasalar kimin için işliyor? "darbe yapacağı iddiasıyla" tutuklanan paşalar, generaller grip oldukları, sivilce çıkardıkları gerekçesiyle salıverilirken, gata'ya tedaviye götürülürken, ağız kanseri olan ve muhakkak tedavi görmesi gereken bir devrimci tutsak ölüme terkediliyor.

elbistan e tipi hapishanesinde tutsak bulunan güler zere kanser hastalığına yakalandı. güler zere'yi kanser yapan tecrittir. tecrit öldürüyor. hapishane idaresi ve adalet bakanlığı tecrit koşullarında güler zere'nin teşhis ve tedavisini geciktirerek sağlık durumunu ağırlaştırdı. onlarca engeli aşabildikten sonra muayene olup teşhis konulduğunda artık çok geçti. hemen ameliyata alındı. yanağının yarısı alındı. ve halen iyileşmedi. çünkü tecritte. çünkü onu kanser yapan tecrittir.
ve adalet bakanlığı bir insanlık suçu daha işleyerek güler zere'nin özgürlüğünü engelliyor. güler zere serbest bırakılmıyor. bilinçli ve iradi bir tercihle güler zere ölüme götürülüyor.

tayad'lı aileler.

tecrit/tretman modelinin uygulandığı türkiye hapishaneleri yeni bir ölümün eşiğinde. türkiye, insan haklarının korunmasına ve tutuklu/hükümlülerin haklarına ilişkin uluslararası tüm sözleşmeleri imzalamış olmasına karşın hapishanelerinde hak ihlalleri ve ölümler sürüyor. bağımsız insan hakları örgütlerinin tespitlerine göre sadece 2000-2009 yılları arasında kapatma mekanlarında 306 kişinin öldüğü sistemin yeni hedefi 14 yıldır özgürlüğünden mahrum olan 37 yaşındaki politik kadın tutsak güler zere.

malatya devlet güvenlik mahkemesi tarafından verilen hapis cezasının infazını çekmek üzere elbistan kapalı hapishanesinde tutulduğu sırada kanser hastalığına yakalanan güler zere, gerek hastalığının geç teşhis edilmesi, gerekse de teşhis edilen hastalığının tedavisinin "tedavi sırası" ve "mahkum koğuşunda yer bulunmaması" gerekçeleriyle başlatılmaması nedeniyle bugün ölümün kıyısına gelmiş durumda.

"hükmedilen sürede özgürlükten yoksun bırakılmaktan ibaret" olan "cezaya içkin olan elem ve kederin etkisinin arttırılması açık bir kötü muamele olarak kabul edilmelidir. keza kötü muamele için, bir tutukluya zarar vermek niyeti taşımak gerekmez; hizmet sunumunda "tümden yetersizlik ya da bir dizi bireysel olay" sonucu kayıtsızlık da aynı sonuca yol açabilir. tedavi olanaklarının sağlanmasındaki başarısızlık/kayıtsızlık bu kapsamda değerlendirilmelidir. nitekim tedavi süresi boyunca infaz idaresi tarafından sergilenen kayıtsızlık, sağlık tablosu açısından geri dönülemez bir noktaya gelinmesine neden olmuştur. bu durumda insan hakları avrupa sözleşmesi nin 2. maddesi ile güvence altına alınan "yaşama hakkı", 3. maddesi ile güvence altına alınan "işkence ve fena muamele yasağı"nın açık şekilde ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunun 16. maddesi uyarınca cezanın amacı dışında etki yaratabileceği anlaşılan hallerde infazın geri bırakılacağı düzenlenmiştir. maddenin 2. fıkrası uyarınca tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun sürebilecek bir takım hastalıklar halinde cezanın hastane mahkûm koğuşunda infazında hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı geri bırakılacaktır. güler zere'nin tutulduğu hastalığın türü, tedavi sürecinde yaşanılan olumsuzluklar birlikte değerlendirildiğinde durumun bu kapsamda değerlendirilmesi zorunludur. ancak bu zorunluluğa karşın, bugüne kadar bu yönde yapılan başvurulardan herhangi bir sonuç elde edilememiştir.

güler zere açık yasa hükümleri dikkate alınarak derhal serbest bırakılmalıdır. aksi tutum ve uygulamanın yeni bir ölüme neden olacağı unutulmamalıdır. kamuoyunu bu ölüme izin vermemeye çağırıyoruz.

halkın hukuk bürosu.

güler zere'ye öz-gür-lük!
"kızım cezaevi tarafından çukurova üniversitesi balcalı hastanesi'ne getirildi. ancak hiçbir tahlil yapılmadan geri gönderilmiş. daha sonra dişindeki et büyüyünce tekrar balcalı'ya getirilmiş. bu kez tahlil falan yapılmış. ancak yer olmadığı için kızım hastaneye alınmamış. 1 sonraya gün verildikten sonra kızım tekrar hastaneye getirilmiş. bu kez kulak burun boğaz ile birlikte ortak tedavi yapılmış. ve kızımın kanser hastalığına yakalandığı ortaya çıkmış. kızım damak kanseri şuanda. damağının bir tarafı kulağına kadar tamamen alındı. ne konuşabiliyor ne de doğru düzgün bir şey yiyebiliyor"

"kızım, o benim canım ciğerim. ben elazığ'dan sürekli adana'ya gelip gidiyorum. onu çok kolay göremiyorum. tedavisini doğru düzgün yaptıramıyorum. keşke kanser olmasaydı da ömür boyu hapis yatsaydı. her gün bin kez ölüyoruz. çok büyük acılar çekiyoruz. kızım göz göre göre ölüme gidiyor benim elimden bir şey gelmiyor."

haydar zere, babası.

güler zere'ye özgürlük!
asmayalım da besleyelim mi anlayışının günümüze tezahürünün kurbanı olacak tutsaktır.
bir köpük onur uğruna kuruyan ırmaklar
ve gelenek denizlerinde ezgilenen ışıklar
henüz dile gelmedi
istanbul'u ezen suskunluğunda senin

gazetelerde resimlerinle dolarken sayfalar
nedense söyleşilerde yalnızca
beyin hücrelerine yöneltiliyor sorular
sense ölüm rengine inat
tan maviliğince susuyorsun
yalnızca geçmişin
gelecekteki ölümsüz sesini yanıtlıyorsun
hani çok çok övmekten korktuğun
o bin renkli açelyanın inançlı sesini
yanıtlıyorsun-gülümsüyorsun-susuyorsun

yepyeni sözcükler yeşeriyor şimdi
alnının ışıklı yamaçlarında
yüreğini içmek gerek duymak için
soluğunu solumak gerek
her dalıp gidişinde bin şiir çıkarıyor belki gözlerin
yaşama gözlerinle dalmak gerek

güler zere'ye özgürlük!
kanser hastası güler zere serbest bırakılsın!
--spoiler--
güler kiz, sen sokaklardan kosup otobüsüne yetismeyeli, bir agacin gölgesinde bir bardak cayin sukunetini icmeyeli ondört yil olmus. ondöööört koca yil. hayata döndürmeyi* becerdiklerinden olmamissin, ölüme yatanlar tek tek cizip gecmisler yüregini ölmemissin, yikilip gitmemissin. yasamissin, benim aklimin almayacagi kadar özgürmüssün, bedenin zindandayken.

biz ondört yilda disarida cok yikimlar gördük, savaslar, acliklar. kapi kapi tiklayip geziyor zulüm. üzerimize giydirdikleri deli gömleginin rengi degisti, efendilerimiz ayni. yukarilarda bir yerlerde, vitrinde our boys yerini istemeye istemeye kullan at basbakancilara devrediyor, onun kördügüsü var bu aralar. gerisi tahayyül edeceginden beter. dünya ciglik cigliga boguluyor pisligimizde, kapitalistler krizlerini ac milyarlara ödetiyorlar, nerede bir insan, insan oldugu icin basini egmekten vazgecerse eziyorlar tanklariyla, yasalariyla. cocuk dilenciler, fahiseler, cinnet soframizin ortasinda kan revan.

ortaokuldayken hani fransiz devrimini islerken gecerdi ya, devrim halkin bastille hapishanesini istilasiyla baslamis diye. ben olsam saraydan baslardim diye gecmisti cocuk aklimdan. simdi anliyorum ve utaniyorum, biz zulmün kalelerini zaptedemedik, kurtaramadik kuyulardaki yusuflari. basimizdaki onun lanetidir. basi kesik tavuklar gibi vuruyoruz kendimizi saga sola, o yüzden.

güler bacim, sen belki unuttun; haziran gül mevsimidir. güller acti disarida renk renk, bicim bicim. deli ediyorlar kokulariyla bizi, börtü böcegi. sen kanser gülleri actirmissin dilinde dudaginda, bizim derdimize yanarak. kokun deli ediyor beni güler zere.
--spoiler--

güler zere'ye özgürlük!
"güler zere'nin hastalığı steril bir ortamda bulunmasını gerektirmektedir. hapishane şartlarında bunun olması mümkün değildir.

güler zere ailesiyle haftada 1 defa olmak üzere o da savcılık izniyle ve sadece 15 dakika görüşebilmektedir.

normal koşllarda dahi yaşama şansının az olduğu kanser hastasının, hapishane koşullarında ne kadar süreceğini tahmin etmek zor değildir. ülkemizdeki hapishanelerin ve bu hapishanelerde kalan tutsakların durumu bilinmektedir. adalet bakanlığı kendi imzasıyla yayınladığı bir genelgeyle tutsakların 10 saatlik görüşme hakkını, yine kendisi tarafından inkar etmiştir. ayda ortalama 2 tutsağın hapishanelerde yaşamlarını yitirdikleri düşünülürse güler zere'nin durumunun da diğer tutsaklarının sonu ile aynı olacaktır. güler zere'nin bu koşullarda bırakılması ölüme terk edilmesi anlamına gelmektedir."

http://www.gulerzere.net
özgürlük, güler zere için bir hak'tır.

mevcut haspine koşullarında ve tecrit altında tedavisinin yapılamayacağı açıktır; öyleyse, ona özgürlük hakkını vermemek, onu kasten öldürmektir.

tecriti uygulayanlar, öldürmek istiyor, biz yaşatmak istiyoruz. ve bunun için sesimizi yükseltiyoruz: GÜLER ZERE'YE ÖZ-GÜR-LÜK!!!

http://www.gulerzere.net
dişi ağrıyan ergenekoncuları serbest bırakan yargının ikiyüzlülüğünü aksettirmede ayna görevindedir. kanser hastası olmasına karşın tedavi için bırakılmamaktadır.

misal bu saatten sonra bırakılsa ve geç müdahale ve yeterli tedavi imkanlarının kısıtlılığı nedeni ile vefat etse, bunun sorumlusu kim olacak? hadi diyelim sorumlu bulundu hesap verecek mi? yoksa bilmem kimin tanıdığı iyi çocuklar mı çıkacak onlarda..

azcık vicdan...
http://www.renkhaber.com/..._mahkum_edildi/11838.html
hastalığı her geçen gün biraz daha ilerleyen, devletin öldürmek için kararlı olduğu tutsak.
Kanser hastasi siyasi tutuklu. Insanlik sucu islenerek, yasal hakki olmasina ragmen, cezaevinden cikip tedavi olmasina izin verilmiyor.
eriyen güler zere'nin bedeni değil, adeletinizdir!!!
zaman ölüme akmasın, güler zere'ye özgürlük.

şu resimlere duyarsız kalan vicdanın ben taaaaa...

http://halkinsesi.tv/haber_detay.php?bilgi_id=5021
göz göre göre ölüme terk edilen 14 yıldır denizin kokusunu alamayan, gökyüzünü simsiyah gören, umutları bulutları kadar olduğunu düşündüğüm gençliğini mapusta çürütmüş bir insan. dört duvar arasında türkülere ses , şiirlere nefes olmuş. onun yaşıtları anne olup çocuklarına niniler söyleyip, masallar okurken, o şimdi yaşama mücadelesi veriyor. adalet terazisinin kefeni o ve onun gibiler için hep yukarda olan bir ülkede adalet istiyor. silivrideki ergenekoncu paşaların tabir-i caizse burnu kanasa tahliye eden bir hukuk sisteminde hak arıyor ailesi. adalet istiyor gün günden ölüme dahada yaklaşan kızları için bir umuttur sesleniyor devlete. bir kez daha gösteriyor ki tecrit öldürüyor.hapishanede (suçu ne olursa olsun )bulunan insanların ölümüne neden oluyor devlet. işte diyorum insana, yaşamaya bu kadar önem veren bir ülkede yaşıyorum ne mutlu,bana ne mutlu bize ve ne mutlu güler zere gibi adalet arayan yüreklere (!)...

konuyla ilgili mi değil mi umrumda olmasa da belirtmek istedim.ahmet telli'nin su çürüdü şiirini anımsıyorum tecrit denilince:

1

Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar
deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık
hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle
gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan
havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıyla yaktım,
jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül
edip savurdum.

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

2

Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktan
kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.
Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi
yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu
sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu
zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim
sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama
durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,
peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar,
soruyorlar, soruyorlar...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

3

Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

4

Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtar
deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki
bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış.
Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Ne
beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının,
vebalının bir rengi vardır. Irinin bir rengi... Ölünün bile bir
rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin
rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

5

Kıllı, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.
Soyumun neye benzediğini unuttum. "Insana benziyorlardi"
diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun
halkasında insanlık...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

6

Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böcek
sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru bir
yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki
çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.
Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla
çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu
damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. Ince bir kan şeridi
sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

7

Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür
sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı
değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya
dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba
kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorum
dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün
vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir
su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir
kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi
artık. Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.
17 temmuz 2009 cuma günü itibari ile istanbul adli tıp raporuna göre hapishanede tedavisi uygun görülmüş 14 yıldır tutsak bulunan devrimcidir.

(bkz: http://www.milliyet.com.t...%20cikis%20yok&ver=42)
bu kişi çatışmada yakalanmış ve bir çok insanın ölümüne sebep olmuş bir teröristtir. kanser hastasıymış. bir çok vatandaşımız hastalığına çok üzülmekte, nedense bu vatandaşlarımız, o kişinin öldürdüğü masum insanlara hiç üzülmemekte. bu nasıl çelişkidir anlaşılmaz. insanları öldürmenin hiç bir ideolojik geçerli sebebi yoktur bana göre. * * *

tamam hasta insana herkes üzülür, allah şifalık versin denir. ama bu kişi teröristse ve bir çok insanı öldürerek yaşama hakkını elinden aldıysa, ona denmez. ona sen de cezanı çek denir, ve öyle de olmalıdır.

bu kişinin serbest bırakılması demek, onun ölmeden son bir kez daha emellerini gerçekleştirmesine yol açmak demektir. o da nasıl mı? bu kişi tekrar örgütle temasa geçecek, saracak beline bombayı, insanların en kalabalık olduğu yerde patlatacak. kaybedecek hiç bir şeyi yoktur çünkü.

keşke tesadüf etse de bunu savunanların yanında patlatsa ama, yine masum insanlar gidecek. zira kötüye ve kötüleri savunanlara bir şey olmamaktadır.
öncelikle bi yanlış anlaşılmayı düzeltmek gerekiyor güler zere ile ilgili yapılan kampanyada. ne güler zere'nin, ne avukatlarının ne de yoldaşlarının kesinlikle ve kesinlikle af gibi bir talebi yoktur.
tek istenen güler zere'nin kalan kısacık yaşamını iyi bir hastanede tedavi görerek ve sevdiklerinin, kendisini sevenlerin yanında geçirmesidir. ki iyileşirse kalan cezasını cekmek için cezaevine geri dönmeyi tahaddüt etmektedir avukatları.
güler zere'nin kemoterapi tedavisine başlaması gerekmetde ve bu mahkum kağuşunda mümkün değil. zaten kemoterapi bi iyileştirme tedavisi değil, hastayı geri kalan kısa yaşantısında güçlü tutmaya çalışmaktır. ve elbette az da olsa hayatta kalma süresini uzaltma...

güler zere mahkum kağuşunda kaldığı her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyor. zaman ölüme akmasın. güler zere'ye özgürlük!
http://www.facebook.com/v...14991997312&ref=share
ibrahim şahin'e sağlık koşulları cezaevinde yatmasına uygun değildir raporu veren ve tahliyesini sağlayan "doktor" nur birgen'in, damak kanseri olan ve dışarda ve özel koşullarda steril ortamda tedavi görmesi gerekirken cezaevinde tedavisi sürdürülebilir raporu verdiği kişi. 3. adli tıp ihtisas kurumu başkanı "doktor" nur birgen vermiştir bu raporu.işkence gören gençlere işkence görmemiştir raporu verdiği için defalarca meslekten men cezası verilen "doktor" nur birgen.
sözde idamın kaldırıldıgı türkiye de devrimcilerin cezaevinde ölüme mahkum edildiği gerçeğinin son kanıtı olan devrimci tutsak. onun gibi nice devrimci ölümün kıyısında olmalarına ragmen tedavileri yapılmamakta.

hüseyin üzmez için, ergenekon sanıkları için işleyen adaletin siyasi tutsaklar içinde işlemesi gerekmez mi?
Devletin acı çektirmek ve öldürmek için büyük çaba harcadığı devrimci tutsak. Göstermelik olarak çok geç olmasına rağmen hastaneye kaldırılmıştır.. Ancak hastane şartları cezaevinden, tecritten daha kötüdür kendisi için. Her gün 10 dakika radyoterapi alıyor ve Onkoloji servisine taşınırken yakınlarının kendisini görmelerini engellemek için jandarma çevresinde etten duvar örüyor. bu faşizm değildir nedir söylenebilir mi? ayrıca kaldığı hastane hücresi "bilinçli" olarak morg servisinin hemen yanındadır. sırf ölüm acısı yaşayanların feryatlarını da kulaklarında hissedebilsin diye..
insanların yaşama hakkı, başka insanların yaşama hakkına duyduğu saygı ve hoşgörü kadardır.

bu hanımkız dhkp-c adına dağda 20-21 yaşındaki fidanlara kurşun sıkarken, onların yaşama hakkını tanımamış, saygı göstermemiştir.

tahliye olacaği gün; öleceği gündür.
hapishanede kalırsa ölür dedi 5 ayrı rapor. ölsün diye hapishanede bırakıyorlar şimdi. acı çekerek, güneş ışığı görmeden ağır ağır ölsün diye.
yakalandığı ağız kanserine inat, gözleri konuşuyor güler zere'nin!
gazetelerdeki fotoğrafları konuşuyor.

sevgili güler,

insanlık onurunun işkenceyi yendiği, o aydınlık günlerde görüşmek üzere.
(bkz: türkiye de idamın gizlice devam etmesi)
Babasını gördüm güler zere'nin. yakınlarını ama gözümün önünden gitmeyen babası.. beyaz saçları ile o üzüntü, umutsuzluk, her şeye rağmen dik durabilme azmi... deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan'ın babaları geldi hemen aklıma. onlarda böyle çocuklarını görebilmek, kurtarabilmek için çaba harcıyorlardı. sonra güler zere'yi düşündüm.. o da deniz gezmiş ve arkadaşları gibi yılmıyordu, oligarşiden korkmuyordu... kendisi ile görüşen yakınlarını kucaklayabiliyordu... evladının, kızının ölüme gidişini bekleyen, izleyen bir baba... yok bir şey soramıyorsun, söyleyemiyorsun... haftada sadece 15 dakika kızını görebilen, yarım yamalak tedaviye bile götürülürken jandarmaların kızını görmesine izin verilmeyen bir babaya ne söyleyebilirsin ki?... üzüntülü gözler ile bakıyorsun işte sadece. için biraz daha kin/öfke doluyor sadece o kadar.
bugün levent ersöz'ün silivri cezaevi'nde ancak bir gün tutulabilerek yeniden "ratahsızlandığı", yani ergenekon hastası olduğunu gördüğümde içimde sürekli tekrarlanan bir sorunun nedeni olmuştur kendisi: "bu ülkede mapushane köşesinde rutubetten ve hastalık içinde ölmemek için insan mı olmak gereklidir yoksa simli haki renkli vatansever gömleği ile her türlü pisliği karıştırmak mı?"

evet, bu aralar sık sık dönüyor zihnimde bu soru.
güncel Önemli Başlıklar