bugün

Bilim adamları, beynin görme merkezinden sorumlu alanlarının hasar ya da travma sonrası nasıl adapte olabileceği ve nihayetinde görme kaybını nasıl engelleyebileceği ile ilgili müthiş bir keşif yaptı.

Monash Üniversitesi öncülüğünde yapılan ve Current Biology adlı dergide yayınlanan çalışma; beynin plastisitesi ile görme kaybı arasındaki ilişkide yepyeni bir ışık yaktı.

Beynin plastisite özelliği; hücreler arası bağlantı sayısını artırarak, yeniliklere uyum sağlamak için değişmesi olarak tanımlanır. Buradan da anlaşılacağı gibi; beynin plastisite oluşturma yetisi ne kadar yüksekse, değişen şartlara uyum sağlaması da o kadar kolay olur.

Çalışma, görsel sistem bazında, görsel bilgilerin beyindeki hasarlanmış kısımlara uğramadan nasıl yönlendirilebileceği konusuna odaklanmış.

Görme, %50’den fazlası serebral korteksin dört ana lobundan olan Occipital Lob’da gerçekleşen karmaşık bir işlevdir. Birincil görsel korteks ya da beynin retinadan gelen görsel iletileri karşıladığı kısım, bu bölgede yer alır.

Genel olarak; görme işlevinin gerçekleşebilmesi için gözden beyne gitmekle sorumlu yalnızca bir yol olduğu; bu özel yolun yokluğunda ise bireyin görme yetisini yitireceğine inanılıyordu. Ancak Monash Üniversitesi Avustralya Rejeneratif Tıp Enstitüsü (ARMI) doçentlerinden James Bourne, pulvinar olarak adlandırılan bölgenin; yani ikinci bir yolun önemine dikkat çekti. Araştırmacılara göre pulvinar yalnızca beyin gelişiminde rol oynamakla kalmayıp; aynı zamanda özellikle de yaşamın ilk yılında, birincil yolun hasarı sonrası gelişimde de önem taşıyor.

Daha önceki çalışmalar, beyninin birincil yolu hasar gören çocukların sıklıkla görme yetisini muhafaza ettiğini; ancak özdeş lezyonu taşıyan bir erişkinin görme yetisini yitirdiğini kanıtlamıştı.

Doçent Dr. Bourne, çalışmanın, beyindeki hasar sonrası süreçte, görsel sistemin birbirine nasıl bağlandığına dair yaşamsal bulgular içerdiğine dikkat çekiyor. “On yıllar boyunca beyinde görme işlevinin yalnızca tek bir yolla gerçekleştiğine inanıldı; beynin bir hasar ya da travma sonrası kendini tekrar bağlayabileceği bir kapasitesi olduğunu biliyorduk; fakat görsel bilgileri beyne ulaştıran ikincil bir yol olduğu fikri nispeten yeni bir olgu”.

Dr. Bourne; “Çalışmamız ikincil bir yolun olduğunu kanıtlıyor ancak bu aynı zamanda beynin sanılandan daha fazla biçimlenebilir olduğunu gösteriyor.” diyerek sözlerini tamamlıyor.

Araştırmacılar, belirli bir süreç boyunca, özellikli değişimlerin taslağını çıkarabilmek adına kombinasyonda daha önce kullanılmayan yeni MR teknikleri kullanmış ve bu teknikler araştırmacıların hasar sonrası büyüme ya da küçülmeleri gösteren harita bağlantılarını görmelerini; aynı zamanda araştırma ekibinin hücresel düzeye kadar inebilmesini ve ve bu hücrelerin görsel bilgiyi nasıl ulaştırdığına dair özel karakteristiklerini de belirlemesini sağlıyor.

Çalışmada yer alan Monash Doktora öğrencisi Claire Warner, bu ikincil yolun varlığını belirlemenin bu alandaki gelecek çalışmaların temelini oluşturduğunu belirtiyor. Bir sonraki adım için, görsel beynin karmaşık devrelerini ve bu yolların nasıl yaşamın erken dönemlerinde oluşturulup ilerleyen dönemlerinde ortadan kalktığınının daha iyi anlaşılabilmesi adına daha çok çalışma yapmak gerektiğine de değinen Warner’a göre bu, uzun bir yol; ancak görme kaybını ortadan kaldırabilmek adına rejeneratif teknikler geliştirilip geliştirilemeyeceği ile ilgili yeni bir soruşturma konusu açıyor.

http://www.sciencedaily.c.../2015/02/150217114430.htm