bugün

h.gökhan özgün:
ilk yazısı 23 şubat 2007'de yayımlanan, cuma ve pazar günleri yazan, radikal gazetesi köşeyazarı. ilk yazısını okuduğum anda 'uzun zamandır ilkkez radikal'de iyi bir gelişme' diyerek olumlu karşıladığım, ortalamadan oldukça farklı bir üslubu olan yazar. az önce gazetenin internet sitesinde tüm yazarların köşeyazılarına tek tek tıklayıp okuyan kişi sayılarına baktım. h.gökhan özgün**en çok okunan yazar konumuna gelmiş. belki bugüne böyle denk düşmüştür bilemeyeceğim ama bu duruma hiç şaşırmadım.

edit: yazarın ilk yazısının vurucu olduğunu düşündüğüm
son paragrafını buraya yapıştırmadan edemedim:
'' Olağanüstü durumlarda insanlar vücut kimyalarıyla hayatlarını sürüdürürler, beyin kimyalarıyla değil. Şu hiç geçmeyen olağanüstü yıllar da geçsin, tabii geçerse, Lozan masasından bir kalkalım, o zaman bizim de beyin kimyamız harekete geçer, bizim de siyasi bir duruşumuz olur elbet. O zaman anlarız, kim negatif milliyetçi, kim pozitif. Şu anki tabloda daha ziyade sepya renkler hakim, birinci Cihan Harbi renkleri. Fotoğraf sepya olunca da, hakikaten ayırmak zordur, negatifiyle pozitifini. Kendi tahlilini kendi yapıp, kendini pozitif ilan edenlere duyurulur.''
yazının tamamı için: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=213765
girdiği bütün klişe mevzularda zihni sürekli uyaran, insanı afallatan yazılar yazmaya beceren harika bir adam. ellerinden öperim.
bugünkü yazısıyla yine çoğu insanımızın kafasındaki şeyleri basit cümlerle ortaya koyan okudum nadir yazıların yazarı.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=232235

son iki cümleyi de eklemek isterim bu entrye:

"Gerilmeyin canlarım, bu böyle olsun siz istediniz.
Örevizyon+Kuğu Gölü+Dede Efendi+bir-iki tangoyla yine iyi yol yaptınız."
Her gün yazsa dedirten süper yazar.
Şerif Mardin-Ayşe Arman ve korkmak üzerine nefis yazısı için:

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=233702
radikal'in tavsiye edilesi yazarlarindan.
cuma günlerini iple çektirten, radikal in son zamanlarda kaybolmaya başlayan heyecanına derinlik katan özel kişilik, muhteşem köşe yazarı.
seviye yoksunu yazılar yazan yazarımtırakımsı. yargıtay cumhur,yet başsavcısı hakkında yazdığı yazılarla eleştiri sınırlarını karıştıran, birilerine yaranacağım diye ne yazacağını şaşıran odak fiillerinin sahiplerinden. liberalizmle islamcılığı karıştıran, özgürlükçülüğü işine geldiği gibi yorumlayan, sınırsız özgürlük kavramının çürüdüğünden habersiz, başkalarını sütunlarıyla alaşağı edebileceğini düşünen şakşakçı kadronun yeni elemanlarından.
bazılarının ezberini bozan bir yazardır ve bu yüzden sevilmez. düşünce yanlışlarını alenen adamın suratına çarpan yazılar yazar. verdiği mesajlar nettir. kimseye yaranmak gibi bir amacaı yoktur.
artık haftada üç gün yazmaya başlayan radikal yazarı. düşündüklerini iyi ifade eden sağlam kalem.
harika bir yazıya imza atmıştır. günümüzü kavramak, belirsiz ufku açmak için yazıyı iyi okumak, üstüne düşünmek, yeniden ve yeniden düşünmek ve ona göre yeni adımlar atmak şarttır.

politik gidişin ve sıkışmanın iyi bir tahlili yapılmış yazıda, aralarda bir yerde durup idare etme devrinin tükenmeye başladığının işareti verilmiştir; yanlış şeylere kızıp, yanlış taraflarda durmanın yarın herkes için olumsuz şeyler getirebileceğini görmek ve göstermek için önemli bir yazı; 12 Mart 1971 ve 12 eylül 1980 öncesi keşke bunun gibi sağduyulu uyarılar daha çok olsaydı ve olanları da birileri dikkate alabilseydi;

ancak tıpkı o zaman yapıldığı gibi bu gün de liberal damgasını basıp, bu sözcüğü hakaret gibi kullanmayı alışkanlık yapanlar yani kimi ulusalcılar, milliyetçiler, dinciler, solcular ve kimi devrimciler ne yazık ki bugün de yaygın;

bu yazı özellikle herkese, bulunduğu konumu, demokrasi hakkındaki düşüncelerini bir daha gözden geçirmeye, yeni ittifaklar kurmak için adımlar atmaya bir çağrı gibidir; umarım gelecekteki daha sıkıntılı günlerde bu yazıyı anımsatıp, "ah keşke..." demek zorunda kalmayız...

işte yazı:

(bkz: taraf olanların dikkatine)
radikal'in en okunası, kalemi kuvvetli yazarlarından. bugün * içinde bulunduğumuz sürece, hukukun geldiği noktaya dair taraf olanların dikkatine başlıklı harika yazısı kesinlikle okunmalı.
bundan böyle taraf gazetesi'nde yazacak olan radikal gazetesi * yazarı.
murat belge ile birlikte 1 haziran 2008 tarihinden itibaren taraf gazetesinde yazacak olan yazardır. özlemedik değil hani...
türkiyeyi çoktan çözmüş bizlere yavaş yavaş söyleyen yazar..demokrasi kelimesi bir gün insan suretinde görünmek isteseydi mutlak onu seçerdi..
--spoiler--

Bebeklerinin ismi artık Aleyna'dır, Melisa'dır, Alisa'dır. Onlar aslen buralıdır. Ama onlar artık buranın yerlisi değildir. isimleri konvertibiliteye açıktır. Bu çocuklar mutlaka dünya standartlarında eğitim alacaktır. Bu eğitim dünyadakinin 10 misline patlasa bile. Anayı babayı pahalısından memur, ucuzundan esir etse bile. Yaşadıkları ülkede devlet, bırakın ilköğretimi, üniversitede bile doğru dürüst eğitim vermiyormuş, ne gam... Bu onların değil, "yerlilerin" meselesidir.

Artık tüketmek için ingiltere'ye, Fransa'ya gitmeleri gerekmiyordur. Avrupa, Türkiyenin Batı kültürü üretmeden Batı kültürü tüketme arzusunu çok iyi kavramış ve onun ayağına gelmiştir. Haute Couture markaların üzerine uydudan eş-anlı Amerikan dizilerini, bir iki istanbul festivalini ve istanbul'un Batı'yı şaşkınlığa düşüren gece hayatını ekle, iş bitmiştir. istanbulizm. You really feel at home.

Onlar artık tescilli Batılıdır. Bu yalnız ve güzel memlekette kendilerine tatlısıyla acısıyla dört dörtlük bir "expatriot kültür" tesis etmeyi sonunda başarmışlardır.

Sömürgeci expatriot'un kültürü fena halde kıyakçı bir kültürdür. Batılı olmanın sorumluluğuna sahip olmadan Batılı olmanın ayrıcalıklarına sahip olmaktır. insan bunu ancak memleketinden uzak, güzel ve yalnız bir ülkede yapabilir. Yaşanan acılardan ve geçmişten kendinizi sorumlu hissetmediğiniz, ama ülkenin geleceğinde söz sahibi olduğunuz bir yerde. Gelecek söz konusu olduğunda "expatriot" yerlidir, geçmiş söz konusu olduğunda ise yabancı. Ne kıyak di mi?

Expatriotun siyasi görüşü kendi ülkesinde geçerlidir. Kendi ülkesinde demokrattır mesela. Ama kolonide faşist olabilir. Çünkü expatriot anavatanının siyasetiyle ilgili hayalci olabilir, ama koloninin antropolojisinde gerçekçi olmak zorundadır.

Zaten "gerçekçi" olmak onun bizzat işidir. Hayatını böyle kazanır. Aynı gerçekçilik Batıda para etmez, o da zaten bu yüzden buradadır. Burada, kolonide, beş para etmez gerçekçiliğini pazarlamaktadır.

Hem gerçekçi hem hayalci, hem ilerici hem muhafazakâr, hem demokrat hem de faşist olmayı aynı anda başaran expatriot, herkesten çok soydaşı Batılı demokrattan nefret eder. Çünkü bu küstah demokrat, hiç bilmeden ahkâm kesmektedir. Hiç anlamadan akıl vermektedir. Ayrıca burası o "yabancı demokratın" değil, artık onun ülkesidir. (işte expatriot aniden yine yerli oluverdi.)

Expatriot kendi geleceğiyle yaşadığı ülkenin geleceğini aynı gelecek olarak görmez. Bu iki geleceği itinayla birbirinden ayrı tutar. Onun ve torunlarının ayrıcalığı, bu iki geleceğin birbirinden ayrı olması üzerine kurulmuştur.

Globalizm sanki Türkiye'de bazılarını kendi anavatanında expatriotlaştırıyor. Ayrıcalıkları sabit bir burjuvaziyi kör bir aristokrasiye dönüştürüyor. Müthiş bir kavram kargaşası yaratıyor. Siyasi bölünmelerde ırkçılığın söylemini taklit etmek imkânı veriyor. (Türbanlı türbansız bölünmesi kuvvetli ırkçı nameler taşıyan bir bölünmedir.)

Bu denemeyi TÜSiAD'ı ve onun uzak-yakın çevresindeki zihniyeti anlayabilmek için yazıyorum. Yüzde yüz Batılı gibi olmaya gayret edenlerin niye Batı konusunda ayak sürüdüğünü kavramak, niye AB ve demokrasi konusunda bir türlü samimi olamadığını görebilmek için yazıyorum.

Hem demokrat, hem faşist, hem şehvetle Batılı, hem hiddetle Batı düşmanı olabilme hali anlaşılması zor bir şizofreni. Bir ülkenin en Batılı semtlerinin (Etiler, Nişantaşı mesela) seçimlerde Batıdan uzaklaşmayı en çok kafasına koymuş partiye, CHP'ye oy vermesi biraz fazla manidar.

Bu insanlar Batılı hayat tarzından vazgeçecek insanlar değil. Ama Türkiye'yi Batıdan uzaklaştırmakta bir sakınca görmüyorlar. Batılılığı bir ayrıcalık olarak yaşamak istiyorlar. Kendi anavatanlarında bir expatriot gibi yaşamak istiyorlar, bunu tercih ediyorlar. Türkiye'nin Batıyla yegâne ve ayrıcalıklı bağının kendileri olmasında diretiyorlar. "Yerlileri" bu işe karıştırmaktan hoşlanmıyorlar.

Sanki buralı değiller de, Türkiye'de yaşayan birer Sarkozy, birer Merkel'ler. Türkiye'de yaşayan Avrupa kökenli koyu Hıristiyan demokrat bir "expatriot elit" eğer varolsaydı, aynı onlar gibi davranırdı. Türkiye'yi sürekli kol mesafesinde tutup, ne Avrupa tarafına, ne de başka tarafa salardı.

Söz konusu seçkinler, sevinci, tasası ve Amerikan pazarıyla eskiden Sovyet seçkinlerini andırıyordu. Şimdi devir değiştikçe sanki Güney Afrika seçkinlerini hatırlatıyor. Garip. Çok garip.

--spoiler--

demiş yazar. tebrikler kendisi için...
iddia ediyorum, türkiye'de yayınlanan herhangi bir mevkutede yazı yazmış en zeki üç-beş adamdan birisidir. girdiği bütün klişeleri aynı serinkanlılıkla dağıtabilen başka bir yazar görmedim ben. (abicim ellerinden öperim)
taraf gazetesinde yayımlanan 18 ekim 2008 tarihli yazısıyla recep tayyip erdoğan'a ayarın kralını vermiş yazardır. ellerine sağlık. rte'nin demokrat olmadığını ve hatta olmadığını bu defa kesin bir dille açıklamıştır, yüreğime su serpmiştir.
taraf gazetesindeki köşesinin adı mürekkep dir.okunası bir yazardır.
köşe başlarını istila etmiş köşe yazarlarına ;

"Sen de şişinme köşe ağası, sen de şişinme. Yazmayı bilmiyorsun, köşe yazıyorsun. Yoksa yalnızca köşe kapmaca mı oynuyorsun? Ya da ucuz bir iki metin yazarı formülünü köşende yazı diye mi satıyorsun? Dua et, yazmaktan anlamadığını henüz çakozlamadılar. Ama içimden bir ses, eli kulağındadır, bildiler bilecekler yazının ne demeye geldiğini, diyor. Çünkü internette çocuklar senden daha iyi yazıyor. Şükret, ama, sakın ha şişinme. "

diye ayar verebilmiş taraf gazetesi yazarı.
yazmama kararı alarak üzen, gerçek bir yazar.
eksi de hakkinda yedi sayfa yazilmis uludag da esamesi bile okunmayan bir akademisye koseyazari imis. kendisini savunan kesimlere baktikca, bu adamin caciga bile dogranacak kalitede bir insan olmadigi fikri doguyor ya neyse. bilenler yazsa da aydinlansak.
tahterevalli de yenişemeyen çocuklar veya bitmeyecek olan bir derby hakkında milyarlarca satır yazmaktansa tek bir satır aşk hakkında yazması beklenen yazardır.
vicdan-ı azam.
Son yazısında özetle şunu demiş Türklerde kürt düşmanlığı var doğuda bir kürdistan kurulmasına karşılar ama tek tek saysan bir tane mantıklı sebep ortaya koyan olmaz .
Kafa ile düşünmemek böyle oluyor demek ki.
Ben sana bazı sebepler sayayım bak bakalım mantıklı mı o sebepler.
Türkiye tarihsel süreçte kendi topraklarından koparılan ve kurulan devletlerin tümünden hasmane bir tutum görmüştür. Senin yazından anlattığın gibi bir barışçıl ortam olacak ise zaten o zaman bu kalkışmanın gayesi nedir.
Bir solcu olarak ortadoğuda yıllardır gözlemlediğiniz emperyalist kışkırtmalardan hangisinin solcu bakış açısı ile o halkın menfaatine sonuçlandığını gördünüz ?
En demokratik gördüğünüz sürekli türkiyeye referans olarak gösterdiğiniz almanya bile kendi toplumunu son derece katı uyum yasaları ile dizayn etme çabasında iken türkiyenin apaçık emperyalist tehditlere karşı aldığı bazı tedbirleri faşizan olmakla suçlamak bunu bağımsızlık yaygarasına mesnet oluşturma çabasında kullanmayı amaçlayan bir ayrılıkçı harekete halk hangi mantıksız bakış açısı ile hayır diyor sizce?