bugün

coca cola gibi kapitalist firmaların festivallerine gidip rockçı geçinen tikky yoz gençliğe cevaptır. rock müziğin ne olduğunu, felsefesini öğrenin diyecem de daha dötünüzden haberiniz yok, dünyadan olsun.
(bkz: dünyanın en derinlemesine düşünen adamı)

boş boş konuşmaktan başka bi boka yaramayan sözde "anti-kapitalist" den bozma "sosyalist" gençlerin yeni ürünlerinden bir tanesi.

kapitalizmle mücadele etmeye çalışanlara kıçımla gülüyorum desem yeridir. bide bunu kullanıp "eebebebbe koka kola kapital, amerika kapital, hepsi boook, göt" gibi triplere girerler. olayı daha da aşıp sadece o müzik festivaline sponsor olmuş bir şirkete bok atmakla da ego tatmini yaparlar.

dünya da herkes içiyor bu kolayı. doğal olarak adamlar da zengin olacaklar. senin deden icat etseydi sen para kazansaydın. acaba coca cola nın ceo su bütün hisseleri anti-kapitalistlere devretse yine anti-kapitalist olacak mı bu siyasetin panter emelleri ?

tek suçu müzik dinlemek olan insanları da eleştirme triplerine girmezler mi bide bu molozlar. git biraz tarih oku, adam smith oku, liberalizm oku, feodalizm in tarihini oku, fransız ihtilalinden önce bile çatır çatır nasıl kapitalizm'in yapıldığını öğren ondan sonra o boş beynindeki atpleri daha yararlı şekilde kullan. öyle oturduğun yerden "efenim kapitalizmin allah belasını versin oylar komünist partiye" demekle olmuyor bu işler. illede olur diyorsan al eline 3-5 tane kağıt çık istiklal caddesi'nde milletin suratına moloz gibi bakıp kağıt dağıtmaya çalış.

bu modellerin hepsi aynıdır. 3' 5' kereste gibi aynı şeyi sayıklayıp dururlar. para sahiplerine, güç sahiplerine duydukları bu öfke içlerinde baskın kalmış ezilmişliğin kompleksli bir şekilde dışa vurumudur.
http://www.therockbank.net adresindan alıntıdır.

Felsefe Ve Duygu Karmaşası ; Peki Rock?

Çok sevgili camiamızdan insanlar arasında yıllardır tartışılan bir mevzudur;'Bu müziğin felsefesi var mıdır? Varsa nedir?' Müziğin felsefesini aramadan önce kendi açımızdan mücadele etmeye değer bulduğumuz ve bulmadığımız şeyleri, inandıklarımızı, inanmadıklarımızı kısacası tarzımızı iyi analiz etmeliyiz kanımca kararımca. 'Müziğin felsefesi' bahanesi ile kimlik ya da kişilik arayışı içinde olmak at-kelebek ilişkisini gündeme getireceği gibi, mutsuz ve tek tip yaşam formunu da destekleyecektir doğal olarak. Konuyu biraz açalım isterseniz. Örnek olarak bahsedeceğimiz bir müzik dinleyicisini, biraz daha spesifikleştirerek genel anlamda Rock müzik dinleyicisine indirgeyelim. Hatta elemanımızın ağırlıkla dinlediği tarzın da doom-gothic olduğunu varsayalım.

Bilinçli bir müzik dinleyicisi olduğunu düşünecek olursak, çok sevgili elemanımız dinlediği müziği tanımaya çalışacak, doom-gothic gruplarının tarihçelerini, performanslarını, hakkında çıkan yazıları ve söylenenleri ilgi ile takip edecek ve bu bilgi edinme sürecini dinlediği türe de yayarak devam ettirecektir. Fırsat bulduğu ölçülerde Doom ve Gothic türlerine dair albümünü edinemediği grupları da inceleyecektir. Zamanla bu da kendisine yeterli gelmeyecek arkadaş önerileri ve TV - Radyo programlarından duyduğu, fanzin-dergilerden takip ettiği ya da arkadaş tavsiyesi üzerine beğenmiş olduğu grupların da peşine düşecektir. Bu grupların da tarihçeleri, diskografileri ve fikirlerine dair araştırmalar yapacak; tüm bu örnek grupların elemanlarının beğendiği, etkilendiği, örnek aldığı gruplara da yönelecektir zamanla. işte o zaman kendisini biraz daha fazla 'tozlanmış ve satış devinimi nispeten yavaş olduğu için üstüne birkaç kez etiket yemiş albümler'in bulunduğu arşivlerde bulacaktır. Müzikal bilgi dağarcığı sürekli gelişen çok sevgili elemanımız sorgulama ve tenkitlere girecek, beğendiği ve bir süredir takip ettiği grupların yeni albümlerini ya da herhangi bir şekilde izlediği sahne performanslarını eleştirecek bu konuda kendisini daha yetkin hissedecektir. Dinlediği, hakkında bilgi sahibi olduğu gruplar, müzisyenler, konserler, albümler, şarkı sözleri müzik türleri üzerine yaptığı yorumlar, beğeni ifadeleri ya da eleştiriler aslında kendi kişiliğinin yansıması olacaktır. işte kilit nokta burasıdır. Bu bağlamda müzik zaten içte olan bazı duyguları parlatıp çıkartmaya yarayan bir aracı konumundadır. Kişi özgürlükten yanaysa bunu şarkılardan öğrenmesi doğrudan mümkün görünmemekte. Yalnızca 'özgürlükten yana olan' zihinsel yapısının içindeki bir kıvılcımı alev alev yanan bir ateşe dönüştürebilir 'bağımsız Jim Jarmusch' alıntısı ile bestelenen bir ezgi' Biraz basite indirgeyerek 'özgürlük' için ifade ettiğimiz nüvelenme süreci, 'meşhur ‘80 sonrası' daha sık duymaya alıştığımız milliyetçilik, ırkçılık gibi kavramların müziğin içine taşınmasında daha farklı bir yol izlemiştir. ilkinde bahsettiğimiz süreci, müzisyen duyumsayarak ve özde gerçekten bireysel özgürlüğünü elde edebilmek adına üretimde bulunur ve hatta bu uğurda kitleleri peşine takarken, ikincisinde net bir ifadeyle 'besleme' duygular söz konusudur. Kim beslemektedir? Eğer daha önce Pena programını hiç dinlemediyseniz, yanıt adına bir ışık yanması için, soruya bir soru ile cevap vermek ister deli gönül:'Egemen olan sistem tavrını, direk karşı durmaktan yana koyan 'Özgürlük! Barış! Savaşma seviş! Baskıcı ve sömürgeci sisteme karşıyız!' diyen kitleleri mi yoksa ırkçı, kavgacı, var olan düzeni korumak adına silahlanmayı, kendisinin inandıklarına inanmayan, kendisi gibi düşünmeyen hatta kendisine benzemeyenleri 'benzetmeyi' savunan kişiler ve müziklerinden yana mı koyar? Bağımsız insan, var olan sistemde bir çapaktır. Bir barikattır. Settir. Engeldir. Hele bir de bu düşüncelerini müzik ve şarkı sözü gibi 'yıkıcı! ölçülerde tehlikeli' metotlarla diğer insanlara anlatmaya başlarsa işte o zaman her insanın içinde var olan, yukarda bahsi geçen kıvılcımlar önü alınamayacak yangınlara kolaylıkla dönüşebilir. Tam da bu sebepledir ki Grammy, Oscar, MTV gibi ödüllerin kimlere verildiği-verileceği asla insanları şaşırtmamaktadır. Bu yüzden orada verilen ödülleri alan hemen hemen her kişinin boynunda kolum kadar haçlar sallanır ve bitmek tükenmek bilmeyen bir yapmacıklıkla herkese, sisteme, o kanala, organizasyona, sponsora, Muazzez Ersoy'a, size, bana, var olan olmayan her şeye teşekkür ederler. Yaptıkları çalışmanın, harcadıkları emeğin bedeli bu mudur? Budur. Çünkü böyle davranmayacak, bildiğini okuyacak sanatçının zaten o sahnede işi de yoktur. Bunların istisnaları da vardır elbette. Bono, Nick Cave, Pearl Jam, Rober Hatemo, Lou Reed, Grateful Dead, Serdar Ortaç (karabiberim adlı ölümsüz eseri ile), Bruce Springsteen, Jethro Tull ve sistemi hiçe sayan taklalarıyla Doğuş bu isimlerden sadece birkaçı' Bir nota, bir tını ya da bir parçayla başlayan dahil olma süreci, sistem için her zaman korku verici olmuştur. Bu bir paranoya mı?

Kaç kez başını kaldırıp yukarı bakmalıdır bir insan,

Gökyüzünü görebilmesi için?

Ne kadar gözyaşı dökmeli insan,

Başka insanların ağlayışlarını duyabilmesi için?

Tüm bu savaşların yeterli olduğunu öğrenebilmesi için

Daha kaç savaş yaşaması gerekir insanın?

Peki bir şarkı sistemi bu kadar korkutabilir mi? Yanıtı dostum, esen yeldedir. Esen yeldedir yanıtı

Ahmet DURAKÇI