bugün

(bkz: tamam panpa)

bu ne lan? bu nasıl iş aq.
Saat On ikiyi Beş Geçiyordu Tuncel Kurtiz’in
sesinden
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da
hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Herkes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın
koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın
göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi
masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
büyük insanlık gemide güverte yolcusu
trende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.

büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.

ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.

büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.


nazım hikmet ran
Ataol Behramoğlu'ndan gelsin madem.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
Küsmesi,barışması,ayılması,bayılması

Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..
(bkz: özletiyor seni bu yağmurlar)
bir iki satır.

Gelicem bekle dedi, gitti,
ben beklemedm, o da gelmedi,
ölüm gibi birşeydi,
ama kimse ölmedi.

özdemir asaf
yarim senden gideli
anladım ki çok olmuş
rast gelemiyoruz artık
arka sokaklarda
karıştırma şimdi ilk harflere baksana
ben bir gün giderim ki neyim kalır
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaz günü kim ister ki öldüğünü
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaşamam bir beyazlık gibi sanki
eksik bıraktığım her şeyim kalır

genişlerim dağılırım beyazım
ben bir gün giderim ki neyim kalır

ben bir gün giderim ki ey diri at
elbette benim de bir şeyim kalır .
ne atom bombası
ne londra konferansı
bir elinde cımbız
bir elinde ayna
umrunda mı dünya.
*
sevgilim sevgilim nasılsın, burnun kapıya kısılsın.
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatip kalkip ATATÜRK'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soguyacak bu millet

(bkz: neyzen tevfik)
yarısı boş şu bardak yarası loş bir dünya eder
yarım yamalak peşim sıra ıslığım, sizin
sizin için donsuz dolaşan karıncalar, siz ellerimde
yarısı sönmüş şu mum yarası gümüş bi’ rüyaya bedel
sizin bu avuç içlerime kustuğunuz romantizma
yanım yatalak sustu mu peş peşe susan Moda sizin
sonsuz patika, doyumsuz duvar ve kaçak elmek
hatta küflü ekmek aşkına; ona gitmeli miyim

bu bardağı paramparça saplayıp boşluğa
şu yarayı cilalayıp pasparlak ki isliğim sizin
size ait onsuz dolduğum bacalardan siz ellerinizle
arsızca kazımış ve unutmuştunuz karasında günün sevişmelerinizi
sizin şu avuç içlerinizden hissetmeye başladığınız ter
ağır aksak nemlendirmişti tüm şehri
ki bodrum katlarından boşalmaya başlayan şu Kadıköy, yine sizin
sizlik, haz, ereksiyon sonrası sigarası, sahte viski
ve trafik lambaları zaten sizin ama benim niyetim içliğine
bir pornografik taşı gömüp de kırmızı kalbine ışığın,
ona gitmeli miyim

oysa sizin içiniz kabarmış, tamam. üç vakte beş vuruşluk şiir
yazacaksınız, anladım. şimdi tam mevsimi kediniz halıları batırdı
ve kızgınsınız. soluk borunuzda avaz avaz siktir çeken perinizi
siktir edip o son dizeyi imgeye everdiniz, şık oldu. mümkündür şairlik hep
sizin. bu ağaçlar, çiçekler, börtü böcek ve yazlık havuzu
avm’ler, galeriler, smokinler ve kardan adam sizin
ama ben katlayıp da ikiye şu baharı cebime koysam
kırsam, çıksam, koşsam koşsam nefes nefese ona gitmeli miyim

onun şu ensemde nefesi hoşuma gidiyor
bir tramvay durduk yere, piçliğine patlatıyor istiklali
bir sokak soğuğu önümü kesiyor, para istiyor
onu şarap korkan ağzımla öpüyorum
bütün her şeyimi ama her şeyimi sıkıştırdım göğsüme,
göğsümü unutup da metroda, ağzımı yüzümü düşürsem ve yalınayak
ona gitmeli miyim

güneşin bilmediğim, rüzgarın duymadığım, denizin susmadığı sizin
olmadığınız her tepede onu bekliyorum
bir yanımla bekliyorken bir yanımı koparıp da kendimden
ona gitmeli miyim
kısa ve net olsun, yormasın gecenin bu vakti.

bahçenizde bir gül olsam.
yazın açsam kışın solsam,
gelir beni yoklar mısın?
ara sıra koklar misin?
" güneş degil, inandım / serçeler başlatıyor sabahı. "
SEVGiLiM

Sevgilim,
yetimim benim,

aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı

kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

Sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının Murathan Mungan
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
sen yoksun...
boşuna yağıyor yağmur
birlikte ıslanmayacağız ki...

boşuna bu nehir
çırpınıp pırpırlanması
kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...

uzar uzar gider
boşa yorulur yollar
birlikte yürüyemiyeceğiz ki...

özlemlerde ayrılıklar da boşuna
öyle uzaklardayız
birlikte ağlayamayacağız ki...

seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki...