bugün

Adını funda oteli koy
aklından gelip geçen bir yazın
ve akşam güneşlerinde orda burda
bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
ince ince gezinen turuncu adamların.

adını funda oteli koy
sevdamızın da adını
ayakları dibinde gün batımının.
ve ağzında binlerce güneşin tadı
dilinin ucunda yalnızca kendi adın.

çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.

Edip Cansever
"kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar,
uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten!" 

namık kemal - hürriyet kasidesi.
 
dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü
kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü
rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
bebekler hayta hayta yürümeden
geleceğim diyorum ,geleceğim sana
ne olur kesin bir takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

beklesen de olur , beklemesen de
ben bir gökkuruşum sırmalı kesende
gecesi çok süren karlar buzlar ülkesinde
hangi ses yürekten çağırırsa seni bana
geleceğim diyorum,takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
sevda duvarımı aştım, sendeki bu tılsım neydi?
başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
gemileri yaksalarda geleceğim sana
on iki ayın birisinde,kesin takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

bak işte notalar karıştı ,ezgiler muhalif
hava kurşun gibi ağır, yağmur arsız
ey benim yeni alfabemdeki kadim elif
ne güzellik ,ne tad var baharsız
güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

ıhlamur çiçek açtığı zaman
ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
kimseye uğramam ben sana uğramadan
kavlime sadığım ,sadığım sana
takvim sorup hudut çizdirme bana
ben sana çiçeklerle geleceğim
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

bahattin karakoç.
yokluğun cehennemin öbür adıdır
üşüyorum kapama gözlerini
AHMED ARiF ruhu şad olsun.
sevdim sevmedi
istedim vermedi.
Demek sen böyle salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı.
Ey, dostlarının canına can katan,
Gül bahçesine böyle bensiz gitme istemem.

istemem, ey gökkubbe, bensiz dönme
istemem, ey ay, bensiz doğma.
istemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.

Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
istemem, bensiz kalma bu dünyada sen,
O dünyaya bensiz gitme, istemem.

istemem, ey dizgin, bensiz at sürme.
istemem, ey dil, bensiz okuma.
istemem, ey göz, bensiz görme.
Bensiz uçup gitme, ey ruh, istemem.

Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem.

Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, bense senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.

Senin gözün bende iken
Ben senin çevganın önündeyimdir.
Ne olur, öylece bak dur bana,
Bırakıp gitme beni, istemem.

O güzelle berabersen, sen ey neşe,
istemem, sakın içme bensiz.
Hünkarın damına çıkarsan, ey bekçi,
Sakın bensiz çıkma, istemem

Bir şey yoksa bu yolda senden,
Bitik bu yola düş enlerin hali.
Ben senin izindeyim, ey izi görünmez dost,
Bensiz gitme, istemem.

Ne yazık bu yola bilmeden, rasgele girene!
Sen ey, gideceğim yolu bilen,
Sen ey yolumun ışığı, sen ey benim değneğim,
Bensiz gitme, istemem.

Onlar sadece aşk diyorlar sana,
Oysa aşk sultanı mısın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem.
Mevlana Celaleddin Rumi
bu bir türkü:
-toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü!
bu bir örgü
-alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı;
kızıl bir meş'ale gibi
yanıyor esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!

ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim
ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
ben de söyledim o türküyü!

yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik!
sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor
ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!

akın var
güneşe akın!
güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!

düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda
ağır bir zincir gibi taşıyanlar!
bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

işte:
şu güneşten düşen ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten düşen ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!

akın var
Güneşe akın!
güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!

biz topraktan,
ateşten,
Sudan, demirden doğduk!
güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
neş'emiz sıcak! kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan

o «an»
kadar sıcak!
merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak
, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz
güneşe doğru!

ölenler döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

akın var
Güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!

üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor!
haykırdı en önde giden, emreden!
bu ses!
Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran,
onları oldukları yerde durduran kuvvet!
emret ki ölelim emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
coşuyoruz, coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde mızrakları
göğü yırtan atlılar koşuyor!

akın var
Güneşe akın!
güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!

toprak bakır
gök bakır.
haykır
güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!

nazım hikmet ran
http://youtu.be/6rIaSxFiZLo
yoklugun cehennemin öbür adidir.
üsüyorum, kapama gözlerini.
ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli. (bkz: cemal süreya)
Sebepsizken sebebin olur da
Derman olmaz yarana
Yarınlar güzel olacak diyor da
Belli mi çıkacağımız yarına ?

redlog
cemal safi sende kalmış.

bir gecenin degil her gecenin siiri.
muhtesem.
"Halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
Demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
Vay ki gençtim
Ölümle paslanmış buldum sesimi…"
(bkz: münacaat)
küçücük gecemde benim, ne yazık
rüzgârın yapraklarla buluşması var
küçücük gecemde benim yıkım korkusu var

dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
bakıyorum elgince ben bu mutluluğa
bağımlısıyım ben kendi umutsuzluğumun

dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
şimdi bir şeyler geçiyor geceden
ay kızıldır ve allak bullak
ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
bulutlar sanki, yaslı yığınlar misali
yağış anını bekliyorlar

bir an
ve sonrasında hiç.
bu pencerenin arkasında gece titremede
ve yeryüzü giderek durmada
bu pencerenin arkasında bir bilinmez
seni ve beni merak ediyor
ey baştan aşağı yeşil!
yakıcı anılar gibi ellerini,
bırak benim aşık ellerime
ve dudaklarını
varlığın sıcak duygusunu
benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak
rüzgâr bizi götürecek
rüzgâr bizi götürecek.

(bkz: füruğ ferruhzad)
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir
yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir...

bu yol nereye gider-yılmaz erdoğan
Doktor: iğde beline yağmur yağıyor, yağsın...
yüzyıllardır yağıyor, ne fark eder
fakat bundan sadece yüzyıl sonra bile arap
ne sen ne ben ne savcı ne komiser
hani şairin dediği gibi
"Gene yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak /Yorgun ruhumu karanlık ve soğuk kuşatacak"
(bkz: monna rosa)*
Sen her gün başka bir güzel olsan
Ben her gün başka bir âşık
Her göz göze gelişimizde
Yıldırımla vurulmuş gibi olsak
Yepyeni bir aşk olsa aramızdaki
Her seferinde
Ne harika olurdu yaşamak
Hele evlilik,
Sen her gün başka bir güzel olsan...

cahit sıktı tarancı
SON iSTASYON

istasyon telaşı,her sima için taşıdıkları bavul kadar ağır olduğu düşünülebilir,
Gidişe kesilen her bilet sürgüsü çekilmiş kapı demek.
Yorgunluğu taşımaktan bıkmıştır artık vagonlar ve her biri bir insana benzer.
Yazılıdır oysa her sallanan elde kader,ser verip sırrı bozulmayan ezber.

Terki diyarın kuytuluğunda seslenir ve susar ritmine uyak arayan kafiye
O ürkek bakışlar var ya,hepimizin bildiği işte;onları anlatır aslında Gorki
Ve bu arada aradan istifade;
Şair bir kıta sonra özgürlüğe dair Cezayir'e menekşe toplamaya gitmiştir
Mamafih Fransızca'da Azrail nasıl telaffuz edilir bilmiyor ki.

Deminden beri kompartımanımın cam kenarı gözlerimin içine bakıyor,
Sanki hüzünlü notalara devrettiğim duvar o değildi.
Yeni Delhi'den bir tren daha kalktı mısralarımda dur durak tanımadan,
Tanımadığım bir durakta kim bilir karşılaşırız belki Madımak
Ama şimdilik Hoşçakal.

Viranşairi

https://www.facebook.com/...9678844382043?sk=insights
"sen ve yağmur.
başa dönemezsiniz.
öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz
inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.
yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
kovalanan bir yahudi gibi
ama yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
her şey çok yetersiz senin için
her şey sana çok fazla
ayıklarsan ayık durabiliyorsun
aranı açıyorsun kendinle
eşyayı araladıkça
uyanmanın bedeli serapları fedadır
uykuyu tadayım dersen
kâbusa dalmak pahasına."
Esti yine rüzgar inceden inceye
Sensiz çok eksiğim be sevdiceğim
Rüzgar seninle bir başka esiyor .
Adını sevdiğim bir konuş benimle (bkz:<3 Esra <3
entry gir, okunmazsa başlık utansın
entry i okumayan yazar utansın

hey gidi zall keyfine bak sen
batarsan bu ulu sözlük utansın

eski internet şimdi sosyal ağ
atılan her zerre tweet utansın

zall da kalırsa bu ulu sözlük
onu sürdürmeyen yazar utansın

sözlükten ilerde varış dediğin
geride ne varsa bırak utansın

ey binbir hanede tıklanan sözlük
sözlükleşmiyorsan sözlük utansın.
Göğe bakma durağı
Ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım,
şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından,
bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından,
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
şu aranıp duran korkak ellerimi tut.
bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
göğe bakalım.
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
inecek var deriz otobüs durur ineriz.
bu karanlık böyle iyi, afferin tanrıya,
herkes uyusun, iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar,polisler,açlar,toklar uyusun.
herkes uyusun,bir seni uyutmam, bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım.
nasıl olsa sarhoşuz,nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım.
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım,
tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum,
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi,
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
seni aldım bu sunturlu yere getirdim,
sayısız penceren vardı bir bir kapattım,
bana dönesin diye bir bir kapattım,
şimdi otobüs gelir biner gideriz,
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç,
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin,
seni aldım, bana ayırdım, durma kendini hatırlat,
durma kendini hatırlat,
durma göğe bakalım.
Turgut uyar
Ne zaman aklımdan geçsen o an yalnızlığı unutuyorum. Yalnızlık nedir bilmiyorum inan sen varsan. O yüzden aklıma gelen en güzel şeysin. Çünkü; huzura ermemiş bütün hücrelerimin, huzurlu bir hikayeyle tamamlanması gibi düşünebilirsin kendini sevgilim, sakın çıkma aklımdan, ruhumdan ve gözlerimden, üşütürüm yalnızlıktan..
N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o gülün

Bahtî (Sultan I. Ahmed)