bugün

https://voca.ro/12TVXjzlo6Oi
“Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum..

Gecelerden bir gece uyanırsan apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki SENi SEViYORUM..”
ben şiir sevmiyorum,
ama seviyorum...
ümit yaşar oğuzcan- beşinci mektup

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

işte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
görsel
Deli feryat etse sehere karşı
Fırtınalar kopar yeli dokunur
Deli uzanırsa bir baştan başa
Kolu yetişmezse eli dokunur

Delidir dağlara çıktığı yeter
Delirdir ocağı yaktığı yeter
Deliler konuşmaz baktığı yeter
Deli kelam söyler dili dokunur

Deliler aşk ile yanar dolanır
Bu alemi bomboş sanar dolanır
Ataşın içinde döner dolanır
Közü yakmaz amma külü dokunur

Deliler el açar çıkar divane
Sefai'nin özü deli divane
Deli meczup olur deli divane
Deli bergüzardır deli dokunur

Şair Aşık Sefai.
Han duvarları - Faruk Nafiz çamlıbel.

…Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine..
“inan bana seni seviyorum, sesimi boya.
Seni özlüyorum, üzüntümü boya.
inan bana seni özlüyorum, kederimi boya.
Seni başkalarının kederiyle düşünüyorum, düşüncemi boya.
Boşlukta hava olmadığını söyledin,
Ne ben seni çağırabiliyorum, ne sen beni duyabiliyorsun.
Bana bir ışık getir, ışıksız nasıl boyayabilirim?”
Ben sana gülüm demem
Gülün ömrü az olur
Ben sana yarınım demem
Yarınlar geçer gider
Ben sana en iyisi yarrram diyim
Elimin altında bulun.
Nedir bu filli boya reklamı mı.
Dilber evin barkın yok mu
Hep aklımda duruyorsun
Gelip de yanağımı sıkacağına
Hep canımı sıkıyorsun
Bir hoşuma gittin gidiş o gidiş
Biz bizi seveni sevmemişiz
Nerde vefasız nerede hayırsız
Bulmuş kalbe getirmişiz
Aşktan yüreğim çok yandı
Sevgiyi Üfleyerek yaşarım
Ankaralıyım yüzmeyi bilmem
Ama çok pis gemileri yakarım
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin
Su olsan kimse içmez
Yol olsan kimse geçmez
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın gelin eylersin
Bir de bulutları görürsün
Köpürmüş gelen bulutları
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
Şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin
Böyle bir yalnızlığı.

Yaşar Kemal.
“...Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve dayanmak, neşeli
Genciz, türü gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi...”
Bak, ölüm güzü kıskanıyor
şimdi ıssızdır onun sevimli kedisi
ve herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor
uzuyor defterine uğrayan kan lekesi
senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıran
içli taşra kızların, gizemli eviçleri
kapıların olurdu korkudan çok denizlere açılan
o denize açılan ellerin nerde şimdi
yine bir güz büyümekte kanında gölgelerin
o üzünç orduları tarlalar çiğnemekte
bak, ölüm güzü kıskanıyor
mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin
güzel değdirmeyen ellerin nerde?