bugün

Yatak odasında baskılı sıcak bir gece... Yorgan yerine üste çekilen çarşaf yere kaymış... Vücut ter içinde, yastık nemli, yatak yapış yapış gibi... Önce açılan gözler, sonra yumulan gözler, sonra yine açılan gözler... Sağa dön nafile, sola dön nafile...
ister tatilde olun, ister olmayın; yaz gecelerinde uyku kaçınca...
***
Geceleri uykusu kaçanların en aklına gelmeyen konu, herhalde siyasal parti liderlerinden hangilerinin pedikür yaptırıp, hangilerinin yaptırmadığıdır...
O parti liderleri ki, her dem ülkenin sorunlarını düşünürler ve kimsecikler onların; vazgeçtik pedikür yaptırıp yaptırmadıklarını, dişleri ağrıdığında dahi neler çektiklerini düşünmez... Hangi kaynaklardan geçindiklerini ve ayda ne harcadıklarını da düşünmez.
***
Dün gece uykusu kaçanlar arasında, memur maaşlarıyla ilgili pazarlığın nasıl sonuçlanacağını düşünenler olmuşsa bile; bugünün 7.4 şiddetindeki Gölcük depreminin 6'ncı yıldönümü olduğunu düşünenler; olsa olsa, nutukların engelleyemediği o Azrail sarsıntılarından bağrı yanmış, hayatı güvelenip gitmiş ve dün gece uykusu kaçmış bir tutam insan olmuştur belki sadece...
***
Yaz gecelerinde uykusu kaçanların düşünmedikleri konular...
Acaba 1947'de CHP'nin Ankara Halkevi'ndeki 7'nci Kurultayı'nda -ki iktidardaki son kurultayıydı- Hamdullah Suphi Tanrıöver'in yaptığı konuşmayla, Cemil Sait Barlas'ın ona verdiği yanıtı hiç düşünen olmuş mudur?
Eminim ki olmamıştır.
***
Nasıl ki 1971'de istanbul Sıkıyönetim Komutanı olan Org. Faik Türün'ün, Selimiye Kışlası'nın koridorlarında yanyana dolaştığı ABD generalinin de, hâlâ sağ olup olmadığını düşünen olmamıştır...
***
Bana ne kardeşim, siyasal parti liderlerinden hangisinin pedikür yaptırıp yaptırmadığından...
Bana ne kardeşim, siyasal parti liderlerinin dişleri ağrıdığında neler çektiklerinden...
Bana ne kardeşim, 2 milyonu aşkın memurun o kadar az parayla nasıl geçindiğinden...
Bana ne kardeşim 6 yıl önceki Gölcük depreminden...
Bana ne kardeşim CHP'nin iktidardaki son kurultayından...
***
Haklısınız kardeşim; yalnız uykusuz kaldığınız bir gece, aklınıza takılacak sorunların üstesinden nasıl geleceğinizi de bilemezseniz; çaresizliğinizin nedenlerini, ilgilenmediğiniz ve omuz silktiğiniz konularda arayın...
Örneğin kredi kartı borçları gırtlağınıza çıktığında ve mangır sıkıntısı çekmeye başladığınızda; bunun nedenlerinin 1945 Potsdam anlaşmalarında gizli olduğunu düşünün...
Nasıl mı?
"Bana ne kardeşim" yerine, biraz da merak edin kardeşim... Tabii enseyi karartmadan yaşamak istiyorsanız...
***
Dünkü Milliyet'in manşeti:
"Eğitim harcamalarındaki zengin - yoksul farkı ürkütücü boyuta çıktı -Türkiye'nin en derin uçurumu-. En zengin yüzde 20'lik kesim ile en yoksul yüzde 20'lik kesimin eğitim harcamaları arasında 146.4 kat fark olduğu hesaplandı."
CHP'nin 1947'deki 7'nci Kurultayı'nda bütçenin Bakanlıklar arasında nasıl bölüşüldüğü hiç gündeme gelmemişti...
Bugün de sürüp giden silleli tokatlı il ve ilçe kongrelerinde gündeme geldiğini hiç görmüyoruz...
***
1971'de istanbul Sıkıyönetim Komutanı olan Org. Faik Türün'le, Selimiye Kışlası koridorlarında yanyana dolaştığı ABD'li generalin de aklına, bütçenin Bakanlıklar arasında nasıl bölüşüldüğü hiç gelmiyordu.
Ama hepsinin de derdi, vatanı, milleti, demokrasiyi kurtarmaktı.
Kendi bireysel yaşamlarını nasıl kurtardıklarını ise, hiç mi hiç dillendirmiyorlardı...
Bugün de yine dillendirmiyorlar...
***
Bir yanda geceleri uykusu kaçanların hiç aklına gelmeyen konular; bir yanda gündemden hiç düşmeyen konular...
Bireysel yaşamların konuları ve nutuksal yaşamların konuları...
Ulusal gururumuzu okşayıcı elden düşme plaklar mı lehimleyecek her iki ayrı ızgarayla tavayı; yoksa beklenmedik bir istanbul depremi mi?
işte soru!
***
Fenerbahçe Parkı'nda yaşlı kuşakdaş dostlarla da konuştuğumuz oluyor; Tanrı'nın şirini minik bebeklerle karşılıklı gülücükler yaptığımız da...
Bebekler neler yaşayarak geçecekler acaba, önlerindeki 60-70 yılı?
***
Bana ne bebeklerden kardeşim mi, diyorsunuz?
Diyorsanız, için için özlediğiniz ilgiden, zamanla büsbütün öksüzleşerek yaşayacaksınız...
ilgilenmeler yaratır, ilgilenilmeleri...
Bir de bilimcilerin, sanatçıların, yazı adamlarının eserlerinden bakın nelerle ilgilendiklerine...
Ve bir de karikatüristlerin...
***
Yatak odasında baskılı sıcak bir gece... Yorgan yerine üste çekilen çarşaf yere kaymış... Vücut ter içinde, yastık nemli, yatak yapış yapış gibi... Önce açılan gözler, sonra yumulan gözler, sonra yine açılan gözler... Sağa dön nafile, sola dön nafile...
***
Pedikür yaptırmakta olan politik bir lider, tam o sırada nutuk atmak zorunda kalsa acaba ne söylerdi:
- Vatan, ayak tırnaklarının bakımıyla başlar koşmaya...
Kahkahalarla kalkar ve bir kahve pişirirsiniz kendinize...

çetin altan
çetin altan ayaklı ansiklopedi gibidir. keza, mehmet barlas'ta öyle.
bu iki isim, türkiye'nin yakın tarihine ışık tutarlar. hep düşünmüşümdür. siyasi liderler, böyle fenerleri ellerine alarak niçin yürümezler?

sebebi şudur: bu tarz yazılar ve düşünceler rasyonel olarak hiçbir işe yaramaz.
kahve bağımlılığını azaltmayı ve herşeyi kafaya takmaktan vazgeçmeyi göze alamadığından uyuyamayanlar için başlıca sorudur.
gece uykusu kaçıp sabaha kadar oturanlar ertesi gün yorgun argın ortalıkta dolanacaklarını ve günlerinin zehir olacağını düşünmezler. günün şimdiden zehir olduğunun farkında olsalar bile pek umurlarında olmaz, biraz deli olur böyleleri.*
uyusaydı ne rüya görecek olduğunu
ensesinde hiç tanımadığı doğuk bir nefes.
(bkz: geceyi düşündün mü)