bugün

ah o çaresizlik, ah o siklenmeme duygusu, yar beni yar beni.

kız arkadaşınla oturmuşsun bir mekana, bir şeyler içiyor ya da yiyorsun. derken içeceğiniz bitti, pastanızı tazelemek istiyorsunuz; garsona haber verme işi de ataerkil bir toplum olduğumuz için otomatik olarak sana kaldı.

garsona dikersin gözlerini, iyice yaklaştığına kanaat getirdiğin bir anda elini kaldırıp "hocam bakar mısın" ya da "garson bey" diye seslenirsin oldukça cool bir biçimde. ama o da ne, garson seni siklemiyor, seni fark etmemiş gibi devam ediyor yaptığı işe. o el birkaç saniye asılı kalır havada, sonra da refleks olarak kendi kafana iner. bir anda kaşırsın elinin değdiği kısmı. hırsını çıkarırcasına. sonra "kızın karşısında da bitli gibi kaşınıyorum hatır hutur" deyip elini indirirsin masaya. öncekinden daha gür bir sesle "garson!" diye bağırırsın. yine umursamazsa, hesabı kıza kitleyip kaç oradan.

özet: a love story
bahşiş yerine babayı alınca kendisinin neresini kaşıdığını merak ettiğimdir.
(bkz: Umut sarıkaya tipi mutsuzluk)
kaba bir ses tonuyla " hele baksana kardaş " deseydin siklerdi. bu devirde kibarlığa ne gerek var.
cool insanların tipik bir refleksi.
bugün tekrar karşılaştığım siklenmeme mevzusu. sağ el hafif kırık havaya kaldırılır, baktın olmuyor hafiften kafaya bir iki kaşıyık atılır.
karsidan gelen insanın sizin gülümse ile verdiğiniz selamı görmeme durumu ile kıyasıya kapışır.
güncel Önemli Başlıklar