bugün

muazzam bir klişedir. düzgün bir el yazısıyla başlama sahnesi gösterilen mektup, yazanın sesi tarafından okunur, dile getirilir, fonda da iç burkan, ocak yıkan, t.şak burkan bir müzik. hatta yazıda belirtilemeyen duygular, ağlamaklı ses, fırk fırk burun çekmeler yer alır. genelde veda mektuplarıdır.

ya ne yapılacağıdı? koskoca mektup ekrana verilip, seyircilere mi okutulacaktı. sinemalarda hatta bu gibi muhabbetler çok olurdu: 'abi kafanı çeksene, üçüncü satırı okuyamıyorum' ne zamandır yapılmıyor değil mi? şimdi dizilerde, zaten mektup yazılacak kadar fırtınalı aşklar da olmuyor. alıyor hanımefendi ya da beyefendi eline telefonunu, çakıyor mesajı. asıl o mesaj seslendirilmeye muhtaç. ne dediği anlaşılmıyor ki.
'svglm artk bni berkcn tkmaklıyor, bu aşk brda biter. hrsye rgmn scs. kib'

hayır iki tıktık için 300000 doları gözden çıkaran adam, ptt'yi alır, bir de ntv'den oğuz haksever'i getirtir seslendirtir mektubunu. mektup yazma ile mi uğraşacak.

evet çok tırt bir modernizm eleştirisi daha yaptım.
sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda bir tren camından taşradaki evlerin soluk renklerinde seni hatırlıyor olacağım... şeklinde başlayan mektupların seslendirmeleridir.